Gündem

İstanbul'da Dünya Barış Günü mitingi: Demokrasiyi ve barışı birlikte savunacağız

"Göreceksiniz her zaman kazanan demokrasi olur, barış olur, kazanan tüm Türkiye halkları olur"

01 Eylül 2019 14:03

İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin, Kartal Meydanı’nda düzenlediği 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingi on binlerce kişinin katılımıyla başladı. Diyarbakır, Mardin ve Van’a atanan kayyımları protesto etmek için “Kayyumlara karşı halkın iradesi” ve “Savaşa karşı barış” şiarlarıyla gerçekleştirilen mitinge, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri, CHP İstanbul Milletvekili ve PM üyesi Ali Şeker, CHP  İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. 

Hakkında açılan bir davadan dolayı imza vermek zorunda olduğu için Barış Mitingi'ne katılamayan ve yerine kayyım atanarak görevinden alınan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, eyleme mesaj gönderdi. Ahmet Türk'ün mitinge gönderdiği mesaj da, "Barış; adalet, eşitlik ve özgürlükle gelecek. İradesine sahip çıkan, kayyımlara teslim etmeyen halkın kararlılığı, örgütlü duruşu ve mücadelesiyle gelecek. Hem ülkemizde hem de bölgemizde çatışma ve savaşa karşı barışı örgütleyeceğiz. Bu vesileyle 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun"  ifadelerine yer verdi. 

Kurum temsilcilerinin halkı selamlamasıyla devam eden mitingde ortak açıklamayı Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve yazar Orhan Alkaya okudu. 
 
Ortak metin şu şekilde: 
 
"Bu ülkenin yurtseverleri, Savaşa karşı barış diyen emekçiler, doğamıza,  suyumuza, havamıza, madenlerimize sahip çıkanlar, halkların kardeşliğin için, ortak vatan, eşit haklar mücadelesinde yer alanlar, kadın cinayetlerine, çocuk istismarına karşı direnen yürekli kadınlar, işi, ekmeği, geleceği için mücadele eden ezilen halklar,  emekçiler, Nazi Almanya’sının 80 yıl önce Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşını başlatmasının yıl dönümünde düzenlediğimiz 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingimize hoş geldiniz. 
 

"Akdeniz, bir ölü deniz ve mülteci mezarlığına dönmüştür"

Barış, bir çocuğun gördüğü en güzel düştür. Alman şair Bertold Brecht, savaş hakkında en kısa şiirini yazdı. ‘Savaş  istiyoruz.... En önce vuruldu bunu söyleyen.’ İki dünya savaşının kayıplarını, acılarını, tahribatını görmüş olan dünyamızda barış hala kazanılamadı. Barış sloganlarını duvarlara, defterlerine yazan gençlerimiz hala vurulur, gözaltını alınır. Savaş makineleri,  hala milyonlarca insanı öldürmeye, yerinden, yurdundan etmeye devam ediyor. Libya’da, Suriye’de, Afganistan’da, Yemen’de yaşandığı gibi. Akdeniz, bir ölü deniz ve mülteci mezarlığına dönmüştür. 
 
Emeğimizi ve demokrasiyi savunmak için barış şarttır. AKP-Erdoğan iktidarının ‘milli güvenlik’ adına uyguladığı savaşçı ve yayılmacı politikalar, ülkemizi, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Orta doğu’nun tamamında emperyalistler arası paylaşım  mücadelesinin bir parçası haline getirdi.  Milli güvenliği, beka meselesi olarak gösteren AKP ve Erdoğan iktidarı, Suriye’de ve bölgede Kürt halkının kazanımlarını bir tehdit olarak görmekte, bunun üzerinden yürüttüğü milliyetçi, savaş ve çatışma yanlısı politikaları ile muhalefeti ve tüm toplumsal kesimleri susturmaya, yedeklemeye, ayrıştırmaya ve hizaya çekmeye uğraşıyor.  
 

"Sıkışan iktidar, çatışma siyasetini tek adam rejimini sürdürmenin vazgeçilmez bir aracı olarak uyguluyor"

 
Ekonomik ve siyasi olarak sıkışan iktidar, savaş ve çatışma siyasetini tek adam rejimini sürdürmenin vazgeçilmez bir aracı olarak uyguluyor. AKP’nin ve tek adam rejiminin savaş ve çözümsüzlük politikaları, silahlanma harcamalarında her yıl bütçeden ayrılan payda sürekli artışları getirmiş, emperyalist güçlerle ABD, Rusya ile girdiği rol kapma, kurtlar sofrasında pay kapma ilişkilerinde, Orta doğu masasında yer edinme, Lozan antlaşmasının ilerisinde toprak kazanma hedefli yeni Osmanlıcı politikalar, ülkeyi giderek daha derin ekonomik krizlere sürüklemiştir. Bu ekonomik krizlerin ağır faturası ise tüm halkımıza, yüksek enflasyon, sürekli zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet, yoksulluk olarak yansımaktadır. 
 

"Hükümet, işçilere ve kamu emekçilerine, sefalet ücretini dayatmaktadır"

Bölgede ve ülkemizde savaşın, silahların sesi, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, mülteci dramının, kadın cinayetlerinin sesini bastırmaktadır. Ülkenin gündemindeki ekonomik kriz arka plana atılarak, işsizlik ve sefaletin boyutu küçümsenmektedir. Bir merminin fiyatını tartıştırmakta, asgari ücretli, işçi ve kamu emekçilerinin sefalete mahkum edilmesi adeta meşrulaştırılmaktadır. Kadın cinayetleri giderek politik bir mahiyet kazanmıştır. Hükümet, işçilere ve kamu emekçilerine toplu pazarlık görüşmelerinde, yandaş ve sarı sendikalarla işbirliği içinde sefalet ücretini dayatmaktadır. 
 

"Ülkenin zenginlik kaynakları emperyalist güçlere peşkeş çekiliyor"

AKP’nin, tek adam yönetiminin savaş ve sömürü politikaları, ülkemizin tarihi ve doğal çevresini- Kaz Dağlarını, Murat Dağı, Hasankeyf, Munzur, Artvin, Kütahya’da altın arama amacıyla, ülkenin zenginlik kaynakları emperyalist güçlere peşkeş çekilmekte, yağmalattırılmaktadır.
 
7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne,  girdiği tüm seçimlerde güç ve itibar kaybeden AKP, son 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kaybettiği yerel yönetimlerle, ülke ekonomisinin yüzde 60’ına yakın bir gelirin kontrolünü yitirmiştir. İçeride demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı, bölgede savaş çığırtkanlığı, sınıra askeri yığınak yapması bu nedenledir. Tek adam üzerine inşa edilen ve kuşkusuz bir sınıf egemenliği biçimi olan rejimin bekası için, artık seçimleri ve arızalı sonuçlarını ortadan kaldırmak stratejisini,  toplumu ve muhalefeti tarta tarta uygulamaktadır. Demokratik siyaset yapan seçilmişlere, barış çağrısı yapan akademisyenlere, KHK ile gayri hukuki olarak ihraç edilmiş aydınlar ve seçilmişlerin haklarının gaspı da bu yönetimin olağan, hak, hukuk, adalet tanımaz politikalarının bir diğer yönüdür. 
 

"AKP kaybetmenin faturasını Kürtlere kesti"

AKP ve Erdoğan, 31 Mart-23 Haziran seçimlerini kaybetmesinin faturasını, 3 büyük kentin belediyesine kayyum atayarak HDP’ye ve kendilerine oy vermeyen Kürtlere kesmiştir. Şimdi ise cepheyi daha da genişleterek seçimle kaybettiklerini, politik manevralarla geri almak istemektedir. Biliyoruz ki, bu yapılan sadece Diyarbakır, Mardin, Van halkının değil, hepimizin iradesine, seçme ve seçilme hakkına yönelik bir saldırıdır. 
 

"Erdoğan ve ekibini cesaretlendiriyor"

Diyarbakır, Mardin ve Van büyük şehir belediyelerine kayyım atanmasını tek adam rejiminin karakterini atlayarak izah edemeyiz. Halkın irade gaspı olan bu politika, bu yönetim tarzını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. AKP kendi içindeki bölünme ve yeni parti kurma çabalarını da bertaraf etmek için herkesi AKP’nin bekası için hizaya sokma çabasındadır. Şüphesiz muhalefetin kayyum atamalarına karşı tutumunu ‘sert sözlerle’ tepki göstermeye indirgemesi Erdoğan ve ekibini cesaretlendirmekte, İstanbul’a da göz kırpmakta,  parmak sallamaktadır. 

 

"AKP ve tek adam rejimi miadını doldurmuştur"

Tek adam yönetimine karşı olan toplumsal kesimlerin çok yönlü mücadelesi önümüzdeki süreçte hayati önem taşımaktadır. Ülkemizi savaş bataklığına sürükleyen,  savaş ve silahlanmanın faturasını, zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet olarak emekçilere kesen, ülkemizin doğasını, suyunu, madenlerini emperyalistlere rant için peşkeş çekenler, tüm bu politikalara karşı çıkan toplumun işçi, emekçi, kadın, çevreci kesimlerinin sesini boğmaya çalışan, kaybettiği seçimleri, hukuk dışı yollarla kayyum atamaları ile halkın iradesini gasp edenlerin izlediği politikalar, tek merkezlidir. Tek adam yönetimidir. Aynı politik merkezdir. AKP ve tek adam rejimi miadını doldurmuştur. Ancak, ömrünü baskı, yasak ve savaş politikaları ile uzatmaya çabalamaktadır.  
 

"Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız"

Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran’da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha da ilerden, daha da güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız. Barış ve demokrasiye, emperyalizme karşı mücadeleyle ulaşılabilinir. Ülkemizde ve bölgede barışın teminatı da, gerçek bir yurtseverliğin göstergesi de, Orta doğu’ya emperyalist müdahaleye,  bölgenin yağma ve talanına, içeride halklar ve emekçiler arasında ayrışma ve düşmanlık körükleyen siyasi anlayışı sürdüren tek adam yönetimine karşı mücadeleden geçer. 
 

"Karanlıktan hep bilikte çıkacağız"

Bugün İstanbul’daki emek, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve kurumlar, demokratik kitle örgütleri ve yöre derneklerinin bir araya gelmesiyle oluşan İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri olarak buradayız.  Bu birlikteliğimizi önümüzdeki günlerde, yüreği emekten, barıştan, demokrasiden yana atan herkesle el ele, omuz omuza, yan yana gelerek, genişleterek sürdüreceğiz. Biliyoruz ki, bu saldırıları hep birlikte olursak püskürtebiliriz.  İnanıyoruz ki, bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız. Tarih ve coğrafya şahidimizdir ki, bizim sesimiz yenilgi tanımaz.”

İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da, Van, Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir belediyelerine kayyum atanmasına ilişkin değerlendirmede bulundu. 

Türkiye’de iktidarın hukuku işine geldiği gibi kullandığını ifade eden Kaftancıoğlu, “Muktedirin hukuku işine geldiği gibi kullandığı, hukukun üstünlüğünü değil üstünlerin hukukunun hâkim olduğu, işine gelmeyen kişileri, anlayışları hukuk sopasıyla cezalandırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Nasıl İstanbul’da 31 Mart seçimlerini iptal ederek hukuk darbesiyle 23 Haziran seçimlerine gittiysek şimdi de Diyarbakır, Van ve Mardin’de kayyum atayarak yine hukuksuz bir şekilde bir süreç işletiliyor” dedi. 
 

"Hukuksuzluğun kime yapıldığına bakılmaksızın yan yana durabilmeliyiz"

Hukuksuzluğu somut örneğinin 23 Haziran’daki seçimlerde görüldüğünün altını çizen Kaftancıoğlu, “Bizler hukuksuzluğun kime yapıldığına bakılmaksızın yan yana durabilmeliyiz. Hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edildiği yan yana, omuz omuza farklılıklarımızı zenginlik olarak görüp kardeşçe yaşayabileceğimiz bir memleket oluşturabiliriz. Bunu da somut olarak 23 Haziran’da gördük” diye belirtti. 
 

"Kazanan Türkiye halkları olur"

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz gün yaptığı bir konuşmasında yeni kayyum atamalarına işaret etmesine de değinen Kaftancıoğlu, “Hukukun olmadığı bir yerde hukuk kurallarının bir kişinin dudağının arasından çıkan cümlelerle belirlendiği yerlerde her şey yapılabilir. Ama mesele onların ne yapacağı değil. Bu haksızlıklar, bu hukuksuzluklar ister Diyarbakır olsun, ister Van olsun, ister İstanbul olsun hep birlikte nasıl mücadele edeceğimiz kıymetlidir. Biz bu mücadeleyi demokrasi ve adalet şemsiyesi altında büyütebilirsek hiçbir şey yapamazlar. Göreceksiniz her zaman kazanan demokrasi olur, barış olur. Kazanan tüm Türkiye halkları olur. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde en büyük hayalim ve umudum barışın çocukların hayali ve düşü olmaktan çıkarıp çocukların yaşadığı gerçeklik olması için mücadeleyi büyütüp bunu görmek isterim” diye konuştu.

Polisler tarafından ablukaya alınan meydana iki yerden girişler yapıldı. Bazı vatandaşlar sabah erken saatlerinde itibaren miting alanında yerini aldı. Binlerce kişi ise Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nin önünde bir araya gelerek, alana yürüyüşle giriş yaptı. "Biz de barışa hazırız", "Eş başkanlık kadın özgürlük sistemimizdir gasbettirmeyiz", "Demokrasiyi ve barışı birlikte savunacağız", "Savaşa karşı barış, kayyuma karşı toplumsal dayanışma" pankartlarının açıldığı yürüyüşte, sık sık “İstanbul’dan Mardin’e kayyuma karşı omuz omuza”, “Amed halkı yalnız değildir”, "Kayyuma hayır" ve “Hak hukuk adalet” sloganları atıldı. 

Her kurumun kendi taleplerinin olduğu pankartla yer aldığı yürüyüşte renkli görüntüler oluştu. Sloganların dinmediği yürüyüşte, “Hasankeyf'ten Kaz Dağları’na, Munzur’a talana son”, “Kayyuma karşı halkların iradesi”, “Jin jiyane jiyanê ne kuje” dövizleri taşındı. Açlık grevleri yapıldığı zaman beyaz tülbentleri ile cezaevlerinin önünde nöbet tutan Beyaz Tülbentli Anneler ve Barış Annelerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kadının oluşturduğu kortej ise herkesin dikkatini çekti. Yürüyüş öncesi kadınlar giydikleri “Şimdi özgürlük zamanı” yazılı mor önlüklerle dakikalarca halay çekti. Kadın katliamları, çocuk istismarları ve kayyımlara karşı sloganlarla yürüyen kadınlar, zılgıtlarıyla alana farklı bir renk kattı. Kadınların "Kayyum kaç kaç kaç kadınlar geliyor" sloganı ise çevrede bulunan diğer yurttaşlar tarafından da alkışlandı.