Gündem
BBC Türkçe

IŞİD'in geleceği ne olacak?

Kuzey Irak'ta Musul kentinin IŞİD'den geri alınması operasyonu Irak hükümetinin kentin kurtarıldığını ilan etmesinin ardından sona erdi. Aynısı IŞİD'in başkent ilan ettiği Suriye'nin Rakka kenti için gerçekleşebilir. Bu adımların sonunda IŞİD'in geleceği

29 Nisan 2018 20:30

Üç yıl önce Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) lideri Ebu Bekir El Bağdadi Musul kentinde "hilafet" ilan etmişti. Bugünse aynı kentte Irak hükümeti Musul'un kurtuluşunu kutluyor.

Aynı esnada Suriye'de IŞİD'in 'başkent' olarak kabul ettiği Rakka'da, Kürt güçlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri, ABD'nin de desteğiyle kent merkezine doğru ilerliyor.

2014'ten bu yana Suriye ve Irak'ta geniş bir alanı ele geçiren IŞİD, örgüte katılımların hızla azalması ve toprak kaybı nedeniyle varlık mücadelesi verir hale geldi.

"Halifeliğin sonu" yakın olabilir ama bu IŞİD'in sonu anlamına geliyor mu?

İngiltere'de Bradford Üniversitesi Barış Çalışmaları Bölümü'nden Profesör Paul Rogers "Ne yazık ki yanıt hayır" diyor.

BBC'ye konuşan Rogers, "IŞİD, Irak ve Suriye'de uzun vadeli direnişe hazırlanıyor ve kendisini küresel bir harekete dönüştürmeyi hedefliyor" yorumunu yapıyor.

Diğer uzmanlar gibi Rogers da IŞİD'in yenildiği yönündeki açıklamalar konusunda uyarıda bulunuyor.

Rogers'a göre IŞİD Musul'da zorlu geçen mücadele sırasında taktik değiştirme yeteneğini ve dayanıklılığını gösterdi.

Ayrıca örgüte yeni üyeler katabileceğini ve dünya çapında saldırılarda bulunabileceğini de açıkça ortaya koydu.

Haziran 2014'te IŞİD Musul'un kontrolünü ele geçirdi. Bundan bir kaç hafta sonra Irak ve Suriye'de 242 bin kilometrekareden büyük yaklaşık İngiltere büyüklüğündeki toprakları aldı.

Bundan kısa bir süre sonra ABD uluslararası bir koalisyona önclük etmeye ve IŞİD'in her iki ülkedeki yerleşim noktalarını bombalamaya başladı. Cihatçıların toprakları büyük oranda azaldı.

Peki IŞİD'e bundan sonra ne olacak?

Paul Rogers'a göre gelişmekte olan üç senaryo var.

"IŞİD Irak ve Suriye'de gerilla rolüne soyunabilir ve toprak kontrolünü bırakarak savaşı sürdürebilir" diyor Rogers.

Filipinler örneğinde gördüğümüz gibi

IŞİD 28 Haziran'da internette yayınladığı videosunda hilafeti kaybettiklerini yalanladı ve "bu doğru olsa bile toprak kaybı yenilgi anlamına gelmez" mesajını paylaştı.

Açıklamada IŞİD'in kaybettiği her toprağı geri alacağı ifade edildi ve örgüt üyelerine "görevlerini yapmaları" ve yaşadıkları ülkelerde saldırılar düzenleneleri çağrıları yapıldı.

Analistler Irak ve Suriye'de IŞİD için savaşan 40 bin yabancı militanın bulunduğunu tahmin ediyor. Eğer cihatçı örgüt yenilirse onlara ne olacak?

New York Times gazetesinde çıkan makalesinde yazar Ali Soufan "Binlerce savaşçının dağılacağı sanılmamalı. Kendilerinden önceki cihatçılar gibi alternatif bir şiddet aracı bulmaya çalışacaklar" uyarısını yapmıştı.

Rogers bu cihatçıların çoğunun diğer örgütlere katılacağını düşünüyor. Rogers "Güneydoğu Asya, Kafkaslar ve Kuzey Afrika'da büyük bir paramiliter İslamcı gruplar ağı var" diyor.

Londra'daki düşünce kuruluşu Royal United Services Institute (RUSI) genel direktörü Karin Von Hipper da buna katılıyor.

Von Hipper "Bu IŞİD'in ya da cihatçıların sonu demek değil. Bence cihatçılar saklanarak sorun çıkarmaya devam edecekler. Çünkü Irak ve Suriye'de istikrarlı bir hükümet olmadığı için bunu yapma şansları var" dedi.

Musul ve Rakka'daki operasyonlarda sona gelinse de her şey bölgede yıllarca sürecek istikrarsızlığa işaret ediyor.

Ali Soufan'a göre IŞİD'in en bariz varisi Libya'nın doğusundaki bağlantı ağı olacak.

Soufan "Bir kaç bin üyesi bulunan bu ağ Manchester saldırısını gerçekleştiren Salman Abedi'yi eğiten grup" dedi.

Uzmanlar büyük olasılıkla ABD ve müttefiklerinin cihatçı gruba karşı mücadeleyi başka bir yerde sürdüreceğini düşünüyor.

Rogers ise "Kısa vadede Batı şimdiye kadar yaptığını yapmaya devam edecek. Trump yönetiminin askeri çabalarını artıracağı yönünde işaretler var" dedi.

Ancak cihatçılarla mücadele stratejisi şu ana kadar uzmanlara göre başarılı olamadı.

"ABD'nin bölgedeki savaşı başlayalı 17 yıl oldu ve Batı Avrupa'daki güvensizlik algısı 17 yıl öncekinden daha az değil. Çok büyük sosyal sorunlar ve marjinalleşme sadece Orta Doğu ve Afrika'ya özgü değil" diyor Rogers.

Profesör Rogers, "Bir kaç yıl içinde yeni bir güvenlik yaklaşımı belirlemezsek her şey daha da kötüleşecek. Ancak mevcut siyasi iklimde bu değişikleri tartışmak kolay değil" yorumunu yapıyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir