Gündem

HDP'li Kars Belediye Başkanı Bilgen: Demokrasiye çıkabilmek için her türlü riski göze almak zorundayız

21 Ağustos 2020 14:30

HDP'li Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, geçilen 'sancılı dönemde'den demokrasiye çıkabilmek için Türkiye siyasetinde bir arayışa girilmesinin gerekli olduğunu söyleyerek, "Hangi ittifaklara ihtiyaç var? Siyaset nasıl toplumsallaşır? Biz bunu ne kadar başardık ya da istediğimiz düzeyde başaramadık ise bizden kaynaklı eksikliklerimiz, müttefiklerimizden, bileşenlerimizden, ortaklarımızdan, yol arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan kaynaklanan eksiklikler ne? Bunlarla yüzleşmek ve bu boşluğu her ne pahasına olursa olsun dolduracak açılımları yapma konusunda her türlü riski göze almak zorundayız" dedi.

Kayyım atamaları nedeniyle HDP’nin elinde kalan tek il belediyesi olan Kars Belediyesi’nin Eş Başkanı Ayhan Bilgen, kayyım atamalarını, iktidarın politikalarını ve önümüzdeki sürece ilişkin Mezotamya Ajansı'ndan Ahmet Kanbal'a değerlendirmelerde bulundu.

"Muhalefetin ortak olduğu politikaların sonuçları ekonomi ve dış politikaya yansıyor"

Kayyım atamalarına ilişkin konuşan Bilgen, "Türkiye ne yazık ki seçimle gelenlerin eğer yanlış yapıyorlarsa kendi yanlışlarının hesabını halka vermesinin önünü açmak yerine neredeyse daha seçilir seçilmez, daha hiçbir şey yapmadan, nasıl bir pratik sergileyeceğini bilmeden hatta ne için gözaltına alınacaklarını, tutuklanacaklarını ya da yerlerine kayyım atanacağına dair dosyalar bile hazırlanmadan apar topar bir yetkilerine el koyma sergilendi. Bu bir telaştır, bu bir çaresizliktir. Ayrıca çözüm sürecini yönetememenin sonucudur. Bunun sonuçlarını yaşamaya devam ediyoruz. Bu fatura gittikçe ağırlaşmaya devam ediyor. Türkiye’nin Suriye politikası da çözüm sürecini yönetememenin sonucudur, kayyım politikası da. Yani hem dış politikası hem iç politikası hem ekonomi politikası bunların sonucudur. Bunu Cumhurbaşkanı çok net biçimde söyledi zaten. ‘Siz ekonomi ile ilgili bir eleştiri yapıyorsanız, o zaman Meclis’te tezkerelere neden evet verdiğinizi açıklamanız lazım. Madem bu savaş olacaksa biz buralara asker gönderecek ise o zaman bunun elbette mali sonuçları da olacak’ dedi. Aslında muhalefetin de ortak olduğu o politikaların sonuçları ekonomiye yansıyor, demokrasiye de yansıyor. Kayyım politikaları da tipik yansımalarından biridir, sonuçtur" açıklamasını yaptı.

"Sürprizleri bekleyerek, bu vakti geçirecek durumda değiliz"

"Kars Belediyesi olarak bir kayyım atanma tehdidi altında görüyor musunuz kendinizi" sorusuna yanıt veren Bilgen şunları söyledi:

"Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Kars’ta da kayyım atama riski yok demek ne yazık ki mümkün değil. Türkiye'de ne yazık ki yarınınızı öngöremediğiniz bir ortamda yaşıyorsunuz. Yarın kim neden yargılanır, kim görevden alınır, kim nereye gelir? Ne yazık ki bu anlamda bir rutin yok. Burada her şey sürpriz. Bu ülkede her an herkes her şeyi yaşayabilir, böyle bir ortamdayız. Tabii bu sürprizleri bekleyerek, bu vakti geçirecek durumda değiliz. Sonuçta bu gücün gerçek sahibi, bu görevin ve yetkinin asıl sahibi halktır. Biz bugüne kadar bir çöp konteyneri bile alamadık. Onu çok net bir şekilde söylüyorum, bu fiilen bir engellemedir. Eğer kaynaklar başka belediyeler aktarılıyor ve bize aktarılmıyorsa, bu bir ayrımcılıktır ama biz buna rağmen artık şunun tartışmasını yapmıyoruz. Niye bize göndermiyorsun? Niye vermiyorsunuz? Kars kendi kendine yeter yetiyor. Birlikte bu kaynakları tekrardan şehre dönmesini, şehrin kendi ayaklarının üzerinde yürümesini, büyümesini bir örnek modeli, alternatif bir belediyecilik ortaya çıkmasını hep birlikte sağlayacağız. "

"Sorunu bir sistem sorunu olarak okursanız, başka bir model üretmeye çalışırsınız"

CHP ile yeni kurulan partiler ve onların Kürt sorununa bakışını değerlendiren Bilgen, şunları söyledi: 

"Tıpkı kayyumlarla ilgili tablo bir çaresizliğin, bir çözümsüzlüğün sonucu ise aslında bugünkü arayışlar da bu çaresizliğin, objektif okumamanın tepkileridir. Evet, bir yerde bir tıkanıklık varsa insanlar arayışa girerler. Sorunu kişiselleştiriyorsanız, sorunu sadece bir salt Erdoğan sorunu olarak tarif ediyorsanız o zaman Erdoğan değil de Ahmet olsun, Mehmet olsun, Ali olsun, Hasan olsun gibi okursunuz sorunu. Oysa sorunu bir sistem sorunu olarak okursanız, siyasetin yapısal sorunları olduğunu görürseniz, Türkiye'de siyasi partiler sistemi, seçim sistemi hatta toplumun içerisindeki çıkar gruplarının siyaseti kuşatma, kirletme ve rehin alma sorunu olduğunu görürseniz, başka bir model üretmeye çalışırsınız. 
 

"Sadece ülkeyi kimin yönettiği sorunu değil"

Bugün belki kuruluş iddiasıyla HDP’nin farkı budur. Dünyadaki krizi erken görmek ve bu krizden çıkışın yolunun sadece isimlerinin değişmesi, rozetlerin, amblemlerin değişmesi meselesi olmadığını, sadece ülkeyi kimin yönettiği sorunu değil, asıl ülkelerin nasıl yönetildiği, kaynakların nasıl yönetildiği, yasaların nasıl çıkartıldığı, nasıl uygulandığı, bütçelerini nasıl hayata geçirildiği, toplum lehine mi yoksa kişisel rant için mi siyaset yapıldığı konusudur. Bununla yüzleşmedikçe, hesaplaşmadıkça, ne yazık ki yine arayışlar elbette kendince bir anlam ifade edebilir. Bugünkü statükoyu zayıflatma anlamında çok büyük bir değeri olabilir. Sembolik büyük bir değeri olabilir ama çözümü beklentileri oralara odaklamak yanıltıcı olur. Sonuçta biz doğru olanı yapmak zorundayız. Bizim sadece bir yanlıştan sonra başka bir denemeyle, vakti tüketmekle lüksümüz yok.

"Her türlü riski göze almak zorundayız"

Çok kritik bir dönemden geçiyor insanlık, dünya tarihi, küresel finans sistemi. Bütün bunlar büyük bir sancılı doğumun arifesinden geçiyor. Bu sancılı doğumdan halklar lehine bir şeyin çıkması yatay demokrasinin, doğrudan demokrasinin çıkması için, buradan daha otoriter rejimler çıkmasın daha faşist daha sağ popülizm güçlenmesin diyorsak Türkiye'de de biz bunun arayışına girmek zorundayız. Bunun arayışı, geçmişin hatalarını tekrarlayabilecek denemelerle olamaz. Burada elbette ki bazen taşlar dağıldığında yeniden dizmenin imkanları da olabilir. Bu anlamda tarihi bir fırsat var ama bu dağılan taşlar tek başına yeni resmi ortaya çıkarabilir mi? Hayır. Burada büyük bir boşluğun olduğu çok açık. HDP’nin dönüp kuruluş referansına ve kuruluş ilkelerine yeniden bakması lazım. Yani Türkiye siyasetinde neye ihtiyaç var? Hangi ittifaklara ihtiyaç var? Siyaset nasıl toplumsallaşır? Biz bunu ne kadar başardık ya da istediğimiz düzeyde başaramadık ise bizden kaynaklı eksikliklerimiz, müttefiklerimizden, bileşenlerimizden, ortaklarımızdan, yol arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan kaynaklanan eksiklikler ne? Bunlarla yüzleşmek ve bu boşluğu her ne pahasına olursa olsun dolduracak açılımları yapma konusunda her türlü riski göze almak zorundayız. 

"Sorumluluk alamazsanız, statükonun devam etmesini sağlarsınız"

Eğer siyasette risk alamazsanız, sorumluluk almazsanız, sadece statükonun devam etmesini sağlarsınız bu yeni oluşumlar da o zaman sadece statükonun kendini yeniden üretmesinin aracı, aparatı haline gelirler. Ama tam tersi de olabilir. Eğer biz doğru olanı formüle edebilirsek, doğru olan öznelerin ortaya çıkmasını siyasete katılmasına zemin oluşturabilirsek, onların güçlenmesine destek olabilirsek; o zaman bu yeni arayışlar, yeni oluşumlar, Türkiye'de değişimin ara bölgesi olabilirler, değişimin ara renkleri olabilirler. Galiba Türkiye'de de buna ihtiyaç var.