Dünya

Güvenlik analisti Metin Gürcan: Hafter oyun dışı kaldı ancak karşı blokta çözülme yok; Libya’da vekalet savaşı konvansiyonel çatışmaya dönüşmenin eşiğinde

23 Temmuz 2020 11:07

Koronavirüs günlerinde tüm dünyanın akışı durmuş gibi gözükse de, yıllardır iç savaşın sürdüğü Libya istisnalardan biriydi. Uluslararası örgütler defalarca uluslararası aktörlere bölgeden çıkmaları için çağrıda bulundu, Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in desteklediği Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmeti, Hafter güçlerine karşı ülkenin doğusunda büyük zaferler elde etti, Sirte savaşın en kritik noktalarında biri haline geldi, Mısır sık sık açıklamalar yaptı, akabinde Ankara cevap verdi… 

Libya’da barışa giden yol hâlâ soru işaretleri ve henüz ucu görünmeyen bir tünelin üstünü örttüğü bir yoldan geçiyor. Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir rol üstleneceği ise tartışılmaya devam ediliyor.

Güvenlik analisti Dr. Metin Gürcan, Libya’da Türkiye’nin sürdürdüğü vekalet savaşının yakın zamanda konvansiyonel bir çatışmaya dönebileceğini düşünenlerden. 

T24’e yaptığı değerlendirmelerde Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hafter’in artık “oyundan çıktığını” ifade eden Gürcan, komutanın etkisinin azalmasının blokta bir çözülmeye neden olmadığını ifade etti. 

Hafter’in “yayılmacı, uzlaşmaz ve saldırgan tutumu” nedeniyle ABD, Rusya ve Mısır nezdinde itibar kaybına uğradığını ifade eden Gürcan, “Karşımızdaki blokta Hafter gider yerine yeni bir general gelir” değerlendirmesinde bulundu.

Kim bu Halife Hafter?

1943 doğumlu Halife Hafter, 1969’da Kral İdris’i deviren Kaddafi’nin subaylarından biriydi. 

Kaddafi yönetiminde terfi ile ödüllendirilen Hafter, Çad’daki Libya güçlerinin başına getirildi. Fransa’nın desteklediği Çad güçlerine yenildikten sonra 300 adamıyla beraber yakalandı. Kaddafi Çad’da Libya’nın askeri varlığı olduğunu kabul etmemişti, bu yüzden Hafter ve diğer tutsakları ‘kaderine terk etti.’ Hafter serbest bırakıldıktan sonra ABD’ye yerleşti. Hükümeti tarafından terk edilen Hafter’in bundan sonra kendini Kaddafi’yi devirmeye adadığı söyleniyor.

ABD’de geçirdiği sürece Langley’deki CIA (ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı) Merkez Binası’na çok yakın yaşaması sebebiyle Hafter’in uzun yıllar boyunca istihbarat birimiyle işbirliği yaptığı düşünülüyor. CIA’in de, Kaddafi’ye yönelik bazı suikast girişimlerinde dahli olduğu biliniyor.

Hafter, 2011’de halk Kaddafi’ye karşı ayaklanınca ülkesine geri döndü. 2014’ün Şubat ayında halka o dönem hâlâ aktif olan Genel Ulusal Kongre’ye karşı ayaklanma çağrısında bulundu. Aynı yılın Mayıs ayında radikal İslamcı militanlara karşı ‘Operasyon Şeref’i başlattı. 2015’te  Genel Ulusal Kongre’nin yerine kurulan Temsilciler Meclisi Hafter’ı Libya Ulusal Ordusu’nun komutanı ilan etti.

Bugünlerde Libya’nın ‘en güçlü komutanı’ kabul edilen Hafter’in ‘Libya’nın Sisi’si’ olmak istediği ifade ediliyor.

"Tobruk'ta diplomatik açıdan Akile Salih öne çıktı"

Gürcan, Hafter’in “oyun dışı” kalmasının ardından artık diplomatik olarak Tobruk Merkezli Meclis ve onun başkanı Akile Salih’in öne çıktığını ifade etti. Gürcan, mevcut durumu şöyle açıkladı;

“ Türkiye ve ulusal mutabakat hükümeti için rakip hala duruyor karşımızda. Biz Sirkat Anlaşmasını meşru kaynak göstererek, bu anlaşmaya göre Sirte bölgesi petrol zengini yani, petrol hilali denilen Sirte bölgesi kıyı şeridinden Hafter güçlerinin çekilmesi gerektiğini iddia ediyoruz ve buranın doğrudan Trablus’a iade edilmesi gerektiğini iddia ediyoruz. Bu nedenle taarruzi yönden Türkiye’nin hazırlıkları devam ediyor, bu bölgeye yani doğuya doğru genişleyebilmek için.

Fotoğraf: Akile Salih İsa

Son iki aydır bu hazırlıklar vardı, bir askeri yığınaklanma söz konusuydu; bunu açık kaynaklardan görüyoruz. Zaten gün aşırı Türkiye’den havalanan A400M ve C130 kargo uçakları önce Trablus’daki Misrata daha sonra El Vetiyye havaalanına iniyor ve bunlar tabiki askeri malzeme, sistem veya mühimmat taşıyorlar. Ama aynı zamanda önemli bir şekilde Rusya’ya ait  stratejik, lojistik sevkiyat uçakları da Rusların elinde olan Cufra hava üssüne  yönelik yığınaklanma yapmaya devam ediyor. “

Rus paralı asker gruplarının Sirte ve Cufra’da varlık göstermeye devam ettiğine dikkat çeken Gürcan, Rusyan’nın bu paralı askerleri(Wagner) kritik petrol yataklarını ve petrol alt yapısını kontrol edecek şekilde yerleştirdiğini ifade etti.

"Trablus nasıl Türkiye'yi davet ettiyse, Torbruk da Mısır'ı öyle davet etti"

Mısır Parlamentosu, bu hafta yapılan gizli bir oturumla Libya’ya asker tezkeresi yapılmasını kabul etti. Bu vesileyle meclis, ülkenin lideri Abdülfettah Es Sisi’ye Libya’ya asker gönderme yetkisi vermiş oldu. 

Gürcan, Tobruk’un bu karar alınmadan önce ülkeye Türkiye tarafından getirilen Suriyeli savaşçılarla mücadele için Mısır askerini Libya’ya davet ettiğini söyledi.

“Şimdi burada aynen askeri anlamda Libya’da meşru olarak bulunmamıza imkan veren Trablus hükümetinin daveti gibi, Tobruk meclisi de Mısır ordusunu davet etti” diyen Gürcan, Mısır ordusunun yasal dayanak olarak Kahire Deklarasyonu’nu kullandığını bildirdi.

"Mısır'ın kapasite sorunu olduğunu biliyoruz"

Sisi, Hafter ve Salih’in duyurduğu Kahire Deklarasyonu, Türk askeri ve Suriyeli yabancı savaşçıların Libya’yı ivedilikle terk etmesini talep ediyordu.

“Mısır’ın kapasite sorunu olduğunu biliyoruz” diyen Metin Gürcan, “Belki  önümüzdeki günlerde denizde bizim sevkiyat rotalarımızı, sevkiyat hatlarımızı kesecek şekilde birkaç deniz manevrasına yeltenebilirler ama ben kara ve hava ordusunun büyük çapta bir harekata girişeceğini sanmıyorum. Fakat küçük çaplı bir şey bile olsa Libya’nın içerisine doğru girecek ve bu Mısır için pazarlık masasında bir koz haline gelecek ve diyecek ki ben bu askerlerimi çekerim ama bir şartla; Türkiye de askeri varlığını çeksin” değerlendirmesinde bulundu.

Fotoğraf: (Soldan sağa) Akile Salih İsa, Abdülfettah Es Sisi, Halife Hafter

"Minik vekâlet savaşı ciddi anlamda bir konvansiyonel çatışma eşiğine gelmiş durumda"

Metin Gürcan, bu gelişmelerin Libya’da durumu neden dramatik olarak değiştirdiğini şöyle anlattı:

“Bu bizi şuna getiriyor, Libya’da iki ay üç ay önce konuştuğumuz minik vekâlet savaşı ciddi anlamda bir konvansiyonel çatışma eşiğine gelmiş durumda şu an. Son on yılda Türkiye’de yaşadığımız süreçlerde bir savaşımız eksikti, sanırım bu savaşı da çok yakında çok istemeyiz ama görebiliriz.Bu konvansiyonel çatışma, savaş dediğimiz şey de  Libya gibi Türkiye’ye 2300 km mesafeden hem ekonomik anlamda hem de sosyal ve diplomatik anlamda çok büyük sıkıntılara yol açar.Ankara’ya Avrupa ülkeleri özellikle İngiltere gaz veriyor, “Yaparsın diyor hadi Sirte’ye  kadar git” diyor. Ben İtalya’nın da Ankara’yı desteklediğini, Almanya’nın da Rusya’yı kontrol edebilmek için destek verdiğini düşünüyorum. 

Amerika’nın bile Türkiye yönelik teşvik edici bir tutumu var gibi görünüyor Libya’da. Ama burada temel sıkıntı şu, Libya’da Rusya gibi bir aktör ki İdlib’deki hassasiyeti ve Suriye kuzeyini biliyoruz. Avrupa’nın ve Amerika’nın gazına gelip bu kadar aktif bir şekilde Rusya karşıtı bir pozisyona girmek ne kadar doğru? Aynı zamanda Sirte ve Cufra’ya doğru sizin hareketinizi Rusya, Moskova  kendisine karşı bir tehdit olarak algılayacaktır.”

Gürcan, bu noktada “Türkiye’nin attığı taşın ürküttüğü kurbağaya değmesi gerektiğini” ifade ederek, durumu “Powel Doktrinleri*” kapsamında değerlendirdi;

“1- Tehdit gerçekten hayati, milli çıkarlarınıza mı yönelik? Yani Bu savaş doğrudan Türkiye’nin bekasına, toprak bütünlüğüne ve milli çıkarlarına mı yönelik? Bunu bir sormamız lazım.

2- Bu savaştan elde edeceğiniz siyasi hedefler net anlaşılır ve başarılabilir mi? Yani bu savaşın sonunda diplomatik ve siyasi bir zafer kazanacaksınız, o umutla giriyorsunuz. Bunlar net anlaşılabilir ve başarılabilir mi?

Buradan da şuna geliyorum, Sirte’deki  petrolleri biz ele geçirdik diyelim ki. Bunların tamamını bize yedirecekler mi? Fransa’nın petrol ihracatının %35’ini yaptığı, İtalya’nın %20-25’ini yaptığı bir yerde, İngiltere’nin; Amerika’nın şirketlerinin büyük kontraklarının olduğu bir yerde , siz %100 kendi ülkenizin petrolü gibi bunu çıkartıp, işleyip, satabilecek misiniz? Yani bize yedirirler mi? Bu önemli bir soru. 

3- Alınan risk ve beklenen fayda dürüstlükle analiz edildi mi? Almış olduğunuz risk ve karşılığında elde edeceğiniz fayda Libya’da ne getirir, ne götürür? Bunlar dürüstlükle analiz edildi mi? 

4- Bir önemli nokta da savaş eşiğinde, diplomasi başta olmak üzere diğer tüm yollar zorlandı mı?”

"Libya gibi yerlere girmek kolay, çıkmak zor"

Gürcan, “Irak’tan da, Afganistan’dan da, Suriye’den de biliyoruz böyle yerlere çok rahat girebiliyorsun ama çıkmak sorun” derken, “Savaşın anlamsız bir şekilde uzaması riskine karşı iyi bir çıkış stratejisi yapıldı mı? Yani çıkışı dair net planlamalarınız, eşikleriniz ve  kontrol noktalarınız var mı?” sorularını sordu. 

Türk ordusu çatışmaların yoğunlaşacağının öngörüldüğü Sirte’ye doğru hareket etmeye başladığında taaruzi faaliyetlerin mültecilere zarar verebileceğine dikkat çeken Gürcan, bu durumun Ankara’nın Libya’da bulunmasının meşruiyetinin de sorgulanmasına neden olabileceğini söyledi: “Türkiye karşıtı uluslararası çevrelerde Türkiye’nin emperyalist hedefleri, Libya’yı kolonileştirme çabaları gibi çok aleyhte yazılar okuyabiliriz. Bu nedenle ben çok kırılgan bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum. “

Türkiye’nin dahil olduğu bir başka iç savaşta, Suriye’de, savaşın düğümü İdlib bölgesi haline geldi. Libya’da da Sirte’nin savaşın geleceği için belirleyici bir rol oynayabileceği konuşuluyor. Metin Gürcan Sirte’nin Libya iç savaşında bir İdlib etkisi yaratıp yaratmayacağını sorusuna, “Türkiye askeri güç kullanarak Moskova’yı aynen İdlib güneyindeki gibi bir paylaşıma zorlamaya çalışıyor. Ankara burada bir çatışmazlık hattı kurulmasını istiyor” yanıtını verdi.

Görsel: T.C. İletişim Başkanlığı'nın 13 Temmuz 2020 tarihinde paylaştığı Sirte genel durum haritası

İdlib’de bu bu hattın M4 karayolunu merkez aldığı için doğu batı hattında olduğunu hatırlatan Gürcan, Sirte’de böyle bir potansiyel hattın kuzey güney ekseninde olacağını dile getirdi.

Türkiye’nin Moskova’yla İdlib’le yapılan bir anlaşmanın benzerine yanaşabileceğini söyleyen Gürcan, petrol kaynakların paylaşılabileceğini ve ortak devriyelerini de söz konusu olabileceğini dile getirdi. 

Ankara’nın her şeyden önce Libya’daki “Grand Stratejisi”ni belirlemesi gerektiğini söyleyen Gürcan, bu eksende şu sorulara yanıt gerektiğini ifade etti:

“Türkiye’nin Libya’daki genel, nihai hedefi ne? Biz Libya’nın toprak bütünlüğünden mi yanayız? Yoksa bölünmesinden mi yanayız? Şayet Libya’nın toprak bütünlüğünden yanaysak ki bence öyle olmalı, o zaman senin bir arabulucu olarak aktif olarak çalışmalara girmeden, bütün çatışmanın tarafları üzerinde, onlarla görüşebilecek üst düzey bir arabulucu rolüne soyunman lazım. O zaman burada senin başarı kriterin bütün çatışmanın taraflarıyla hem Libya’nın içerisindeki aktörlerle hem uluslararası aktörlerle, devletlerle, örgütlerle görüşebilme, onlarla esnek ittifaklar kurabilme ve Libya’nın yeniden inşa sürecini yönetebilme becerisidir.”

Öte yandan, Ankara’nın Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin Libya’nın tamamını kontrol altına almasına destek vermesi durumunda bunun ülkenin bölünmesine sebep olabileceğini ifade etti. Gürcan, “Tarih şunu gösteriyor; Libya bölündüğünde çok kolay yönetilebilen bir yer değil.  Osmanlı döneminden beri baktığımız zaman, Libya gibi bir yerde milyonlarca dolar para gömüp karşılığını alamayabilirsin” değerledirmesinde bulundu.

Metin Gürcan, değerlendirmelerine tekrar aynı soruyla son verdi:

“Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değiyor mu?”


*Powell Doktrini: ABD’li general Colin Powell’ın Körfez Savaşı’ndan önce geliştirdiği doktrine göre, askeri hamle yapılmadan önce şu soruların tamamının cevaplanması gerekiyor:

  1. Politik amacımız açıkça tanımlanmış, önemli ve anlaşılabilir mi?
  2. Şiddet dışı bütün politikalar başarısız oldu mu?
  3. Askeri güç amacı gerçekleştirebilecek mi? 
  4. Bedeli ne olacak?
  5. Kazançlar ve riskler incelendi mi? 
  6. Değiştirmek istediğimiz durum, güç kullanılarak değiştirildikten sonra, nasıl gelişecek ve sonuçları ne olacak?