Gündem

Gezi davası sanıklarından Kahraman: İktidar tarihi yeniden yazmak istiyor

İddianamenin mağdur olarak atfettiği kişiler o dönemin Başbakanı Erdoğan ve dönemin bakanları

23 Haziran 2019 11:16

Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yeniden yapmak için başlayan inşaat çalışmalarını protesto etmek amacıyla düzenlenen ve daha sonra Türkiye'nin birçok noktasına yayılan eylemlerin üzerinden altı yıldan fazla zaman geçti.

Üç haftaya yakın süren eylemlerde biri polis, sekiz kişi yaşamını yitirirken, 10 bine yakın insan yaralandı. Çeşitli şehirlerde açılan davalarda yüzlerce kişi yargılandı, davaların çoğu ise beraatla sonuçlandı.

Gezi, 19 Ekim 2017’de Osman Kavala’nın tutuklanmasıyla aradan geçen 4 buçuk yıldan sonra tekrar gündem oldu. Kavala’nın tutuklanmasını 17 Kasım 2018’de sivil toplum aktivistlerine düzenlenen operasyon izledi. Bu operasyon sonucunda Yiğit Aksakoğlu tutuklanarak, cezaevine gönderildi.

Kavala ve diğer sanıklar hakkındaki iddianame 20 Şubat’ta yani Kavala’nın tutukluluğunun 477 gününde hazırlandı. İddianame 16 aktivisti Gezi Parkı'nda başlayan barışçıl protestoları örgütlemek ve finanse etmekle suçlanıyor. Bu kişilerin yargılanmasına ise 24 Haziran Pazartesi günü başlanacak.

bianet'ten Hikmet Adal'ın haberinde yargılama öncesinde davanın sanıklarından dönemin İstanbul Şehir Plancıları Odası başkanı ve Taksim Dayanışması üyesi Tayfun Kahraman neden yargılandıkları, iddianamedeki çelişkiler ve davanın gündeme gelmesi gibi konularda konuştu.

Yeni bilgiler ışığında 40 soruda Gezi iddianamesi

Gezi Davası sanıklarından avukat Can Atalay: Veremeyeceğimiz bir hesap yok

657 sayfalık 746 müştekisi olan ve mağdur sıfatının dönenim kabinesine yüklendiği bir iddianameden bahsediyoruz. İddianame sizi neyle suçlanıyor?

Gezi Direnişi nedeniyle 16 kişiye açılmış bir davadan söz ediyoruz. Ama biz TMMOB’un temsilcileri olarak yargılanan üç kişiyiz. Diğer iki arkadaşım Mimarlar Odası’nın o süreçteki temsilcileri Mücella Yapıcı ve Can Atalay.

Suçlandığımız şey ise Gezi’de meslek alanımıza ilişkin görevimizi yapmamız. Yani yeşil alanı, ağaçları koruduğumuz için darbe girişiminde bulunuyor gösteriliyoruz.

"2970 yılla yargılanıyoruz"

Bu iddianame Gezi’yi bir darbe kalkışması olarak tanımlıyor ve bu darbe üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme eylemini gerçekleştirenler olarak bizleri ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılıyor.

Tabii bununla kalmamış iddianame. Bunun yanında da Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle kırılan camlar dahil olmak üzere, mala zarar vermeden tutun, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefete, camiye saygısızlığa kadar birçok suçlama yükleniyor bize ve toplamda 2970 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmak üzere hazırlanmış iddianame.

İddianamede yöneltilen suçlamalar ne ve ne şekilde yöneltildiler?

Tabii bunlar tali konular olduğu için hiç konuşulmuyor. İddianamede bizleri ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle birlikte bir darbe kalkışmasına neden olmakla suçluyor. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde gerçekleşmiş olan fiillerden sorumlu tutuyor. Mala zarar vermeden yaralamaya ki şiddet uygulayan bir polis memuru olsa dahi, eğer ortada bir şikayet varsa bütün suçlamalar bize yüklenmiş.

Yani iddianame tam olarak şöyle diyor; herhangi bir fiili biz işlememiş dahi olsak, bizler Gezi’nin önderliğini yapmış olarak kabul ediliyoruz ve bu süreçte önderlik, liderlik yapıyor gözüktüğümüz için, failin de dolaylı yollardan biz olduğumuz iddia ediliyor.

Yani o dönemde Türkiye’nin birçok kentte gerçekleşmiş eylemler nedeniyle suçlanıyor, İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, Kayseri’de, İzmir’de yaşanan olaylara ilişkin suç duyuruları nedeniyle yargılanıyoruz. Oysa bu şehirlerde hiç bulunmama ve bulunmamamıza rağmen örneğin Kayseri’deki bir fiil bizim üzerimize yüklenmiş.

İddianamenin mağdur olarak atfettiği kişiler dönemin kabinesi. Yani şu anki Cumhurbaşkanı, o dönemin Başbakanı Erdoğan ve dönemin bakanları. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Evet, iddianamede mağdur sıfatı yüklenilen kişiler o dönemin kabinesi. Cumhurbaşkanı yani o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dahil 61. hükümet kabinesi başbakan yardımcıları ve bakanları toplam 27 kişiye mağdur sıfatı yüklenmiş.

Müştekiler ise az önce bahsettiğim Türkiye genelinde gerçekleşmiş olan olaylarda şikayetçi olmuş kişiler ve onların tüm şikayetleri bizim üzerimize yükleniyor.

"İddianame ciddiyetsiz hazırlanmış ama istenen ceza ve suçlamalar çok ciddi"

Müştekilerin hiçbirinin dava açılana kadar haberi yoktu diye tahmin ediyorum. Mahkeme onlara müşteki olduklarına dair tebligatları yaptı.

Hiçbir şekilde içinde olmadığımız bir süreç içerisinde fail olarak gösterilerek yargılanmak istenmemiz gerçekten de bu iddianamenin ne kadar da boş iddialarla hazırlandığını gösteriyor.

Ama sonuçta şunun da altını çizmem lazım. Karşımızda ciddi bir hukuk sistemi var ve hukuk ciddiyetsizlik kabul etmez. Her ne kadar iddianamenin içerik olarak ciddiyetsiz hazırlandığını iddia etsek de istenen ceza ve suçlamalar çok ciddi.

Bizler de iddianameyi ciddiye alarak savunmalarımızı hazırlıyoruz ve faili olmadığımız ama fail ilan edilmeye çalışıldığımız bu davada darbe girişimi iddialarını ya da diğer iddiaları bizlerin işlemediğini anlatacağız ve savunacağız. Savunmaya da devam edeceğiz.

İddianamedeki 16 kişi nasıl seçildi?

İddianamedeki 16 kişi birbirini tanımaz. Ben sadece Mimarlar Odası’ndaki Taksim Dayanışması’nın sekretaryasını yürüten isimlerden biri olan Mücella Yapıcı ve Mimarlar Odasının avukatı Can Atalay’ı tanıyorum. Zaten meslek odaları olarak TMMOB çatısı altında birlikte görev yapıyoruz.

Fakat diğer isimlerin bazılarıyla tanışıklığım olsa en fazla sadece merhaba-merhabam vardır. O da bir ya da iki kişiyi geçmez. Diğerleriyle bir iletişim, tanışıklığım yok.

Fakat karşımızda bir kolaj iddianame var. Parçaları birbirine birleştirme çabası var. Burada da şunu iddia ediyorlar, Gezi’nin uluslararası bir ayağı olduğunu ve bu ayağın tüm yaşanan olayları tasarlamaya çalıştığı saptaması yapılmaya çalışılmış.

Osman Kavala özelinde cisimleşmiş olan Açık Toplum Vakfı ve Kavala’nın şirketi olan Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden bir kurgu iddianame yaratılmış. Geriye kalan 13 kişiyse Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. üzerinden kurulan bu senaryonun parçaları olarak gösterilmiş.

"Süreç kapanmamış"

Gezi Direnişi nedeniyle sizin bu ikinci yargılanmanız. Bu iddianame ilk hazırlanan iddianameye ekleme yapılarak hazırlanan bir iddianame midir?

Bir önceki iddianame faklı bir iddianameydi. Çünkü orada iddialar da farklıydı ama iddianamenin aynı polis fezlekeleri üzerinden gittiğini söyleyebilirim. İlkinde örgüt üyeliği üzerinden bir iddianame vardı. Örgüt yöneticiliği yapmak ve polise mukavemet uygulamak üzerinden iddia edilen suçlamalar vardı. O davadan biz 2014’te beraat ettik.

Ama buraya baktığınızda o iddianameyle birlikte sürecin kapanmadığını, devam ettirildiğini, bir soruşturulmanın daha yürütüldüğünü ve bu soruşturmanın da sonrasında açılan davayla birlikte karşımıza çıktığını görüyoruz.

Yani sonuçlandırılmış bir sürecin yeniden başka bir iddiayla karşımıza gelmiş bir dava karşımızda.

"İktidar tarihi yeniden yazmak istiyor"

Peki neden tekrar gündeme tekrar geldi ya da getirildi?

Çünkü iktidarın tarihi yeniden yazma isteği var. Çünkü Gezi, -hepimizin kabulü artık-, bu toprakların görmüş olduğu en şanlı halk hareketiydi. Ve bu halk hareketi diğer taraftan iktidara karşı gerçekleştirilmiş en büyük halk talebiydi.

Yani insanların sokağa çıkmalarındaki neden bir taraftan bizlerin 27 Mayıs’ta parka ve ağaçlara sahip çıkmamızdı ama sürekli olarak görülen polis şiddeti sonucunda 31 Mayıs’ta artık toplumun vicdanının sokağa çıkmasıyla birlikte Gezi tamamen insanların iktidara ve iktidarın onlara karşı geliştirmiş olduğu politikalara karşı söz söyleme mekanı haline geldi.

"Çünkü biz yan yana geldiğimizde ne kadar güzel olduğumuzu gösterdik"

Bu nedenle Gezi hep masumdu. Gezi her kimliğin her cinsiyetin her ideolojinin ve her ırkın yan yana gelebildiği Türkiye’deki ender mekanlardan biri haline geldi. İşte bu, bugün siyaseti tamamen kutuplaştırma üzerine kuranların en çok korktukları şey. Çünkü biz yan yana geldiğimizde ne kadar güzel olduğumuzu gösterdik.

Şimdi de bir simgeyi bir tarihi yeniden yazarak burada tarihi değiştirmek ve haklı hak taleplerini ve haklılığı ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu davanın en büyük amacı da bu.

Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah FETÖ’den tutuklular. Soruşturmayı başlatan savcı Muammer Akkaş ise FETÖ soruşturmaları kapsamında yurtdışında ve halen aranıyor. 17/25 Aralık operasyonları gibi kritik olaylarda operasyonu gerçekleştirenlerin FETÖ bağlantılı olması dolayısıyla pek çok dava düşürüldü ama Gezi yargılanmaya devam ediyor. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Dediğiniz gibi tümünün FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. Vali’nin de, İstanbul Emniyet Müdürü’nün de, orada bizlere şiddet uygulayan emniyet amirlerinin de, müdürlerin de FETÖ’cü olduğu çok sonradan ortaya çıkan bir gerçek.

Böyle bir tezgah içerisinde şiddeti körükleyenlerin ve olayları kurgulayanların FETÖ’cüler olduğu yadsınamaz bir gerçekken bizlerin yargılanması çok saçma.

Bunun bir düzen içerisinde gerçekleştirildiği, örgüt hiyerarşisi içinde gerçekleştirilmiş olduğu ortaya çıktı. Ama iddianameyi hazırlayan savcı diyor ki -iddianameyi ilk başlatan savcı ve hakim de şu an kaçak ya da tutuklular – biz bunu yeniden kıymetlendirdik ve bu suç unsurlarını bulduk.

"Gerçekten akıl tutulması"

O zaman kıymetlen savcıya şunu sormak lazım: Örneğin hakkımızdaki tapelerin, yapılmış olan teknik takiplerin hukuka ayrı bir şekilde elde edildiğini, polis şiddetinin Anayasal hak olan toplanma özgürlüğüne karşı yapıldığını ve bu kişiler tarafından işlenmiş bir suç olduğunu kabul etmek yerine neden hak savunucularına bu suçlamaları yöneltiyorsunuz?

Savcının aslında bunun cevabını vermesi gerekiyor. Ama şunu çok net görüyoruz ki, FETÖ’cülerin şiddetlendirdiği, arttırdığı ama bunun yanında da bizlerin yargılandığı bir süreç yaşıyoruz ki gerçekten de akıl tutulması.

Benim hakkımda bir teknik takip örneği vereyim size. Ben bir Fransız gazeteciyle Gezi Direnişi üzerine röportaj yapıyorum, bu röportaj teknik takibe takılıyor. “Tayfun Kahraman şu isimli Fransız gazeteciyle görüşme yaptı” diyerek Gezi’nin uluslararası ayağı olarak iddianameye konuluyor.

Ama dönüp geri baktığımızda o gazeteci ertesi gün benim de röportaj verdiğim bir haber yayınlıyor. Fakat hala dahi o iddianame bu ciddiyetsizlikle orada durabiliyor.

Tüm bu yaşananlar karşısında nasıl bir savunma yapacaksınız?

Tabii ki olanı anlatacağız. Meslek insanı olarak niye orada olduğumuzu, Gezi’yi niye savunduğumuzu anlatacağız. Gezi’nin, Taksim’in tek yeşil kalmış alanını niye korumaya çalıştığımızı, bunun için niye çabaladığımızı anlatacağız ve siyasetin bundan niye rahatsız olduğunuz anlatacağız.

Haklılığımızı ve Gezi'nin barışçıl, demokratik söylemini savunmaya devam edeceğiz. İktidarın tarihi yeniden yazma, Gezi'yi kriminalleştirme çabası karşısında toplum vicdanını da yanımıza alarak mahkeme salonunda Gezi'yi savunacağız.