Yaşam

Geçim derdi, depresyon, tutulamayan yas: Pandeminin Türkiye’ye psikolojik bedeli

Psikiyatrist Agah Aydın ve KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, pandeminin psikolojik etkilerini yorumladı

Desen: Selçuk Demirel

15 Mayıs 2021 00:00

Gözde YelMelis Karaca

Ipsos Araştırma'nın 30 ülkede yaptığı anket, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) pandemisi sürecinde ruh sağlığı en kötüye giden ülkenin Türkiye olduğunu ve pandeminin bitişi konusunda yaşanan umutsuzluğu ortaya koydu. Söz konusu anketi değerlendiren Psikiyatrist ve psikoterapist Agah Aydın, pandemi sürecinde yaşananları anlamlandırabilmek için doğru haber alabilmenin önemine dikkat çekerek "Bilinen felaketler insanı o kadar etkilemez. Ne olacağını bilebilmemiz için enstrümanlar elimizden alınmış, huzurlu değiliz" yorumunu yaptı. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır da Türkiye'deki ekonomik ve politik atmosfere dikkat çekerek, "Geçim riskinin, can riskiyle bir arada yaşanıyor olmasının etkisi büyük. İnsanlarda 'Kaderimizle baş başayız. Kimse bize yardım etmeyecek' algısı oluşmaya başladı" dedi. 

30 ülke genelinde yapılan Ipsos anketi, Koronavirüs salgınının ruh sağlığına etkilerini inceledi. Türkiye’de ankete katılanların yüzde 61’i pandemi başlangıcıyla anketin gerçekleştirdiği tarih (19 Şubat 2021 ila 5 Mart 2021) arasında duygusal ve akıl sağlıklarının daha kötüye gittiğini belirtti. 2021 yılının ilk ayları ile kıyaslandığında da, Türkiye yine ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenlerin en yüksek olduğu ülke oldu. 

Anketin, geleceğe dair öngörüler sorularında ise Türkiye’den katılımcıların yüzde 44’ü hayatın pandemi öncesi normale en az bir yıl sonra geçebileceğini düşündüğünü söyledi. Pandeminin ne zaman kontrol altına alınacağına dair soruya ise "bir yıldan uzun bir süre" biçenlerin oranı Türkiye’de yüzde 39 oldu. 

1 yılda yaşanan duygusal değişim

Ankette, pandeminin başlangıcından itibaren bir yılda duygusal olarak ve akıl sağlığı açısından nasıl etkilenildiği soruldu. 

Anket yapılan 30 ülkede yetişkinlerin ortalama olarak yüzde 45’i, daha kötüye gittiğini söylerken, daha iyiye gittiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 16’da kaldı. Yüzde 39'luk bir kesim ise, bir değişiklik yaşamadığını söyledi.

Türkiye’de ise ankete katılanların yüzde 61’i, duygusal ve akıl sağlığı açısından pandeminin başlangıcı olan bir yıl öncesine göre, daha kötüye gittiğini (yüzde 21 çok kötü, yüzde 39 biraz kötü) söyledi. Böylece, Türkiye, 30 ülke arasında birinci sırada yer alarak, akıl sağlığı en kötüye giden ülke olurken, yüzde 45 ortalamasının ise epey üzerinde kaldı. 

Türkiye’yi, yüzde 56 ile Şili ve Macaristan, yüzde 54 ile İtalya, yüzde 53 ile Britanya takip etti. 

Öte yandan, Türkiye’de katılımcıların yüzde 24’ü, ruh sağlığında bir değişikliğin olmadığını söylerken, yüzde 15’i ise, daha iyiye gittiğini söyledi. 

2021 yılının başıyla kıyaslandı; Türkiye yine ilk başı çekti

Ankete katılanların, psikolojik açıdan yaşadığı değişim, 2021 yılının başıyla da kıyaslandı. 

Dünya genelinde, ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenler ile iyiye gittiğini söyleyenler arasında ufak bir fark olduğu görüldü: Katılımcıların yüzde 27’si, ruh sağlıklarının kötüleştiğini, yüzde 23'ü ise daha iyiye gittiğini söyledi.  

Türkiye, yine 2021 yılının başı ile kıyaslandığında da yüzde 43 ile ruh sağlığı en kötüye giden ülke oldu ve ortalamanın yine üzerinde kaldı. 

Türkiye’yi yüzde 38 ile Macaristan, yüzde 37 ile Fransa, yüzde 35 ile İspanya ve Britanya takip etti.

Türkiye’de yalnızca yüzde 16’lık bir kesim ruhsal olarak daha iyiye gittiğini belirtirken, yüzde 38’lik kesim de “Herhangi bir değişiklik yok” yanıtını verdi. 

Türkiye, Covid-19 öncesine dönme konusunda umutsuz

30 ülke genelinde yapılan Ipsos anketi, ortalama yüzde 59’un Covid öncesi döneme gelecek 12 ay içinde dönebileceklerini düşündüğünü gösterdi. 

Ankete katılanların yüzde 6’sı şimdiden Covid öncesi normalde olduğunu, yüzde 6’sı üç aydan uzun sürmeyeceğini, yüzde 14 ila 16’sı dört ile altı ay içinde normale döneceğini düşünüyor. 

Katılanların yaklaşık beşte biri (yüzde 10) normale dönüşün en az üç yıl sonra gerçekleşeceğini düşünürken yüzde 8’lik bir grup “asla eski normale dönülemeyeceğine” inanıyor. 

Suudi Arabistan, Rusya, Hindistan ve Çin’de yetişkinlerin yüzde 70’inden fazlası hayatlarının eski normale döneceğinden emin olduklarını söylerken Japonya’da yüzde 80’i; Fransa, İtalya, Güney Kore ve İspanya’nın yarısından fazlası normalleşmenin zaman alacağını düşünüyor. 

Anketin gerçekleştiği ülkelerden Türkiye’de yüzde 2, Covid öncesi döneme şimdiden dönüldüğünü söylerken yüzde 9 bir ila üç ay içinde, yüzde 15 gelecek altı ay içinde, yüzde 26 bir yıl içinde, yüzde 44 ise bir yıldan uzun bir zaman sonra pandemi öncesi zamanlara dönebileceğini düşünüyor. “Bir daha asla eski normale dönülemez” diyenlerin oranı ise Türkiye’de yüzde 9 oldu. 

Türkiye’de yüzde 39 pandeminin 1 yıl sonra kontrol altına alınacağını düşünüyor

Ankette yer alan “Sizce pandemi ne zaman kontrol altına alınır?” sorusuna verilen yanıtlar 30 ülkede ortalama yüzde 58’in gelecek yıla işaret ettiğini, yüzde 13’ün şimdiden kontrol altına alındığını veya en az üç ay içinde alınacağını düşündüğünü, yüzde 32’nin ise yedi ila 12 ay içinde bunun gerçekleşmesini beklediğini gösterdi.

Hindistan, Çin ve Suudi Arabistan’da çoğunluk pandeminin şimdiden kontrol altına alındığını ya da altı ay içinde alınacağını düşünürken Avustralya, Japonya, Fransa, Polonya, İspanya’da çoğunluk bir yıldan uzun sürmesini bekliyor. 

Türkiye’deki anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 4’ü pandeminin şimdiden kontrol altına alındığını söylerken yüzde 13 “bir ila üç ay arasında”, yüzde 14 “gelecek 6 ay içinde”, yüzde 28 “gelecek yıl içinde”, yüzde 39 ise bir yıldan uzun süre sonra salgında kontrolün sağlanacağını düşünüyor. Yüzde üçlük bir kesim ise asla kontrol altına alınamayacağını belirtiyor.

Psikiyatrist Agah Aydın: Türkiye’de salgın ‘görünür muğlak’ konumunda; rahat değiliz, huzurlu değiliz

Psikiyatrist ve psikoterapist Agah Aydın, Ipsos anketinde ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenlerin en fazla olduğu ülkenin Türkiye olmasının kendisi için şaşırtıcı olmadığını söyledi. Aydın, Türkiye’de pandeminin ruh sağlığına olumsuz etkisini şu sözlerle değerlendirdi:

“İnsanı rahatlatan ya da üzen şey, depresyona sokan, kaygılandıran aslında yaşadıklarının zorluğu değildir. Ne yaşadığını anlayıp anlayamadığına göre belirlenir. Bir insan, ne yaşadığını anlamıyorsa depresif olur, kaygılı olur, panik ataklar geçirir. Bu bireysel düzeyde de böyle, toplumsal düzeyde de.”

"Ne yaşadığımızı nasıl anlayacağız biz?"

Aydın, pandemi boyunca neler olup bittiğini, salgının Türkiye ve tüm dünyaya etkisini anlayabilmek için doğru haber almanın toplumsal ruh sağlığı için önemli olduğunun altını çizdi. “Basın özgürlüğünün, fikir hürriyetinin olmadığı yerlerde kendini ifade etme araçlarının olmadığı yerlerde, kaçınılmaz olarak kaygı, korku, depresyon, fobiler olur” diyen Aydın, “Bir toplumun ne yaşadığını anlamamızı sağlayan şey, gazetecilerin bize ne yaşadığımızı anlatmasıdır. Ne yaşadığımızı nasıl anlayacağız biz? Araştıran birinin bize bunu sembolize etmesi gerekiyor.” diye devam etti. 

“Neler olacağını bilmemiz için gereken enstrümanlar elimizden alınmış”

 Psikiyatrist Aydın’a göre, pandemide ruh sağlığını koruyabilmek için yaşananları anlamak kritik öneme sahip. “Bilinen felaketler insanı o kadar etkilemez” diyen Aydın, salgınla birlikte Türkiye’de ‘görünür muğlakla’ karşı karşıya olunduğunu söyledi. Aydın, “Ne olacağını bilebilmemiz için enstrümanlar elimizden alınmış, rahat değiliz, huzurlu değiliz” dedi.

Agah Aydın

“Gençler, zorluklar karşısında yaşlılardan daha kırılgandır”

 Salgının ruhsal yükünü hangi yaş gruplarının daha çok yaşadığı üzerine soruya yanıt veren Aydın, aşılama programında ilk sırada olan yaşlı nüfusla ilgili “Ben yaşlıların bu süreçten eziyet görmek dışında olumsuz bir etkilenme yaşayacaklarını düşünmüyorum. Yaşlılık dayanıklı bir şeydir. Hayat karşısındaki çaresizliği, ölüm karşısındaki çaresizliğe karşı bir önlem almak gibidir. Enerjiniz azaldığında yavaşlamak gibi bir durumdur” dedi.

Bunun karşısında son bir yıldır yüz yüze eğitimden, çeşitli sosyal etkinliklerden uzak gelen çocuk ve gençlerin daha kırılgan olduğunu söyleyen Aydın, eğitim ve öğretim konusunda internetin imkanlarının yeterli olduğunu düşündüğünü belirtti. Aydın, okuldan uzak kalan gençlerin ilk olarak gelişimden uzak kaldığını söyledi ve ekledi:

“Gençlikte, insan kendisini, dünyayı, ötekiler arasındaki yerini ancak diğerleriyle bir araya gelerek anlayabilir. Bana göre okulun günümüzdeki işlevi gelişimdir. Eğitim öğretim kısmını internet halledebiliyor ama gelişim olumsuz etkileniyor. Biz çocukları, gençleri bir araya getirmek için sadece sınavları kullanıyoruz.”

 "Ekonomik ve siyasi gündem, daha depresif bir toplum yaratıyor"

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, siyasi gündem, Koronavirüs salgını ve gelecek kaygılarının gençler üzerindeki etkisinin “daha depresif, daha kaygılı, daha umutsuz bir ruh haline sahip” toplum yarattığını söyleyen Aydın, “Gençler kendilerine giydirilen elbiseden kurtulduklarında durum değişebilir. Şu anki durumda, gençler göç etmeyi düşünüyor. Bir insan değer görmediği, görülmediği, yaptıklarının anlamlandırılmadığı bir yerden kaçıp gitmek ister. Binlerce insan bırakıp gitmeye çalışıyor.” dedi. 

“Türkiye’de Koronavirüs kayıpları için yas ilan edilmeliydi”

Psikiyatrist Aydın için Koronavirüs salgınının toplum üzerindeki en ağır etkilerinden biri kayıplarla yüzleşememek oldu. Aydın, “İnsanı yaralayan şey kayıpları değildir. Neyi kaybettiğini bilmemesi ve kaybettiklerinin diğerleri tarafından anlamlandırılmamasıdır. Yanı yas tutamamaktır” dedi.

Türkiye’de 40 binden fazla insanın Koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiğini hatırlatan Aydın, şöyle devam etti:

“Binlerce kişinin ölmesi ne demektir? Hepimizin tanıdığı, akrabası ya da yakını olan biri ölmüş olabilir. Yas, anıt dikerek veya anma töreni yapılarak sembolize edilmek zorundadır. Eğer yas ilan etmezseniz, insanların kayıplarını görmezden gelirseniz bazıları gidip kongre düzenler, bazıları Bodrum’da denize girer, bazıları salgını yok sayar. Oysa yas, hepimizi utandırır, sorumluluk hissi verir. Ötekilerin kaybını görmezden gelirseniz onlar da size saygı göstermeyecektir. Şu an toplumda sessizlik hâkim olabilir ancak gelecekte yasına ortak olmadığınız insanlar karşınıza çıkar. Bu bireysel düzeyde de böyledir. Kendi kayıplarınızın yasını tutmadığınızda yıllar sonra farklı şekillerde karşınıza çıkar. Çok sayıda ülke yası sembolize etti. Almanlar anma töreni düzenledi. İngilizler meclislerinin önüne anma duvarları, anıtlar yaptılar. Kazanma, en iyi olmak, en öne geçmeye odaklanmış bozmuş ülkelerde bu yapılmadı.” 

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır: Geçim riski, can riskiyle bir arada yaşanıyor

Araştırma sonuçlarını Türkiye’deki ekonomik ve siyasi atmosfer üzerinden değerlendiren KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, KONDA’nın yaptığı araştırmalarda, pandemiden beri Türkiye’de insanların 3’te 2’sinin ‘dünya depresyon indeksi’ne göre depresyon seviyesinde olduğunu söyledi.

Pandemi dönemindeki depresyon seviyesinde ekonomik ve siyasal sorumluluğun da doğrudan etkili olduğunun altını çizen Ağrdır, “Mesela Türkiye için sadece pandemiden ibaret değil. Çünkü pandemiden 4 sene önce başlamış, 2017’den beri süren çok derin bir ekonomik buhran, işsizlik ve enflasyon gibi problemleri var ülkenin. Çalışma hayatına dahil olan kesimin neredeyse dört biri işsiz. Dolayısıyla bunun ürettiği geçim riskinin, can riskiyle bir arada yaşanıyor olmasının etkisi var” diye konuştu. 

Bekir Ağırdır

"‘Kaderimizle baş başayız, kimse bize yardım etmeyecek’ fikri oluşmaya başladı" 

Pandemi sürecindeki politik yönün psikolojiye etkilerini de değerlendiren Ağırdır, “İnsanlar giderek özellikle Mayıs-Haziran 2020’den itibaren iktidarın söylediği sayılara, kamunun açıklamalarına güvenmemeye başladı. Her ay ölçüyoruz, çok ciddi biçimde yükseldi. Pandeminin yönetilemiyor olduğu gibi bir algı oluşmaya başladı insanlarda. İnsanlarda, ‘kaderimizle baş başayız, kimse bize yardım etmeyecek’ fikri oluşmaya başladı” değerlendirmesini yaptı.

Toplumda, pandeminin ne zaman biteceğine dair beklentinin bozulduğunu da belirten Ağırdır, “Neredeyse toplumun yarıdan çoğu, bir yıldan uzun sürecek diyor. Bütün bunlar üst üste binince Türkiye’nin her bir bireyi, yasını da sevincini de yaşayamadığı gibi dehşet kaygılı…” ifadesini kullandı.

KONDA’nın Ocak ayındaki “2021 beklentisi” anketini hatırlatan Ağırdır, “Ülkenin yüzde 82’si, bireysel olmanın yanı sıra ‘Türkiye için endişeliyiyim’ diyor. Bütün emareler toplumun derin bir depresyon ve karamsarlık içinde olduğunu gösteriyor” dedi.

Ağırdır, birçok kez yaşanan açılma ve kapanmaların insanları derin bir umutsuzluğa sürüklediğini söyledi. 

"Türkiye toplumu müthiş bir çaresizlik duygusu içinde"

Ağırdır, “İnsanlar ‘Akşam karnımı nasıl doyuracağım, faturalarımı nasıl ödeyeceğim’ diye düşünürken, bir yandan da can riskleri var… Hizmet sektöründe çalışanlar giderek umutsuzlaşıyor, borçlanırken dahi ne zaman ödeyeceklerini dahi kestiremeyecek durumdalar. Türkiye toplumu müthiş bir çaresizlik duygusu içinde, sadece depresyon değil” değerlendirmesini yaptı.  

Söz konusu psikolojik gerilimin kısa ve uzun vadedeki muhtemel etkilerine değinen Ağırdır, “Bütün dünyaya da Türkiye’de de pandemiye eşlik eden ekonomik kriz, ekonomik krizin ardından da siyasi krize dönüşecek. Türkiye’de veya diğer ülkelerde bunun ne zaman olacağını bilemeyiz. Bütün dünyada kaçınılmaz olarak pandemi ve ekonomik buhranın ardından, bütün bu işin faturası sonuç olarak yoksulluğun ve adaletsizliğin kalıcılaşması… ‘Kimsen yoksa kimsen yok, devlet yanında değil.’ İnsanlar bunu gördükçe de umutsuzluk ve karamsarlık durumu oluyor. Ben ‘tsunami’ geliyor diyorum. O enerji iyiye doğru mu vurur, yıkıma doğru mu vurur onu kestirmek mümkün değil. Siyaset iyi bir umut inşa ederse iyi bir enerjiye de dönebilir ama siyaset toplumun önüne bir umut koyamazsa, bu bir tsunamiye de dönüşebilir”  yorumunu yaptı.

Metodoloji:

Haberde yer verilen Ipsos araştırması, Türkiye, ABD, Kanada, Hong Kong, Malezya, Güney Afrika’da 18-74 yaş aralığındaki, kalan 24 ülkede de 16-74 yaş aralığındaki kişilerle yapıldı. Toplamda 20 bin 11 kişiyle yapılan anket, 19 Şubat 2021 ila 5 Mart 2021 aralığını kapsıyor. 

Araştırma, Avustralya, Belçika, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Britanya, İtalya, Japonya ve ABD’de bin kişiyle yapılırken, Türkiye’nin de arasında olduğu 18 ülkede, 500 kişiyle yapıldı.

Araştırma, Türkiye, Brezilya, Şili, Çin, Kolombiya, Hong Kong, Hindistan, Malezya, Meksika, Peru, Rusya, Suudi Arabistan ve Güney Afrika’da daha çok büyük şehirlerde yaşayan, daha eğitimli ve/ya genel nüfus ortalamasından daha varlıklı kişilerle yapıldı. 

 Arjantin, Avustralya, Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, Britanya, Macaristan, İtalya, Japonya, Hollanda, Polonya, Güney Kora, İspanya, İsveç, İsviçre ve ABD’de ise, genel nüfus ortalamasının görüşlerini yansıtıyor.

Veriler, her ülkenin güncel nüfus sayımına göre, yetişkin nüfusun demografik yapısını en iyi yansıtacak şekilde oranlanmıştır.

Sonuçların toplamının 100 olmadığı veya ‘fark’ın gerçek olandan fazla ya da az olduğu durumların nedeni; yuvarlama, çoklu yanıtlar ya da bilinmeyen/belirtilmeyen yanıtlar olabilir.

Ipsos online anketleri, 1000 katılımcılı anketlerde yüzde +/- 3.5 yanılma payı, 500 katılımcılı anketlerde ise yüzde +/- 4.8 yanılma payına sahip bir güven aralığı ile hesaplanır.