Kültür-Sanat

Filmekimi Direktörü Kerem Ayan: Belediyenin hangi siyasi görüşten olduğu fark etmeksizin festivale desteğini sunması gerekiyor

Filmekimi'ni önceki senelerde 50 filmlik bir seçkiyle sınırlı tutmayı tercih eden ekip, bu sene 63 film gösteriyor

03 Ekim 2019 19:37

Filmekimi Direktörü Kerem Ayan, yerel yönetimdeki değişimlerin Filmekimi ve İstanbul Film Festivali'ne etkisini "Belediyenin hangi siyasi görüşten olduğu fark etmeksizin, bu festivale desteğini sunması, bizimle iç içe çalışması gerekiyor" diyerek yorumladı. 

4 - 13 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da, 11 - 15 Ekim'de Ankara'da ve 18 - 22 Ekim tarihleri arasında İzmir'de sinemaseverlerle buluşmayı planlayan Filmekim Direktörü Ayan, BirGün gazetesinden Özgür Yılgür'ün sorularını yanıtladı. 

Direktör Ayan, bu sene Filmekimi kapsamında 63 film göstereceklerini söylerken, bunun önceki yıllara göre fazla bir sayı olduğunu belirtti. Venedik Film Festivali'nde gösterilen filmlerin, içerik sayısındaki artışa etkisinin olduğunu vurgulayan Ayan, Filmekimi'nin sezonun popüler festival filmlerinin yer aldığı bir program olduğunu ifade ediyor. 

Ayan, önceki senelerde yapılmayan bir uygulama olarak, bu sene filmlerin denk gelmesinden ötürü kısa film gösterimi de yaptıklarını ifade ettikten sonra, "Aslında bu özellikle yaptığımız bir şey değildi. Yorgos Lanthimos’un filmi ‘Nimic’ Locarno’da, Luca Guadagnino’nun filmi ‘The Staggering Girl' ise Cannes’da gösterildi. Onlara özel bir şey yapmak istiyorduk. Ceylan Özgün Özçelik’in ‘Cadı Üçlemesi +13’ filmi de çıkınca, üç yapımı bir araya getirip tek seansta gösterme kararı aldık" dedi.  

Sinema salonları ile ilgili olarak çeşitli sorunlar yaşadıklarını ifade eden direktör, Atlas Sineması'nı bu sene Filmekimi'nde kullandıklarını fakat 2020 İstanbul Film Festivali'nde kapanmış olabileceğini söyledi. Seyirciye ulaşma konusunda yaşanan problemleri "Yeni sinema salonlarına ihtiyacımız var" diyerek ifade etti. 

Bu sene muhakkak izlenmesi gereken filmlerin neler olduğu sorusuna Ayan, ‘Acı ve Zafer’, 'Joker', ‘Parazit’, ‘Bacurau’, ‘Marriage Story’, ‘Yeni Baştan’, ‘Ve Sonra Dans Ettik’, ‘Deri Ceket’, ‘Dağ Evi’ ve ‘Çok Erken’ filmlerini sayarak, seyirci tarafından görülmesi tavsiye etti. 

Röportajın ilgili kısımları şöyle: 

Bu yıl bilet fiyatlarındaki artış da tartışma yarattı. Bu artışın sebepleri neler?

Öncelikli sebep ülkenin enflasyonunun çok kötü bir yönde seyrediyor olması ve her şeyin daha da pahalılaşması. Bunun yanında bize gelen sponsorluk paraları da yeterli olmuyor. Programa dahil ettiğimiz filmlerin gösterim haklarını yurtdışından, Euro ile alıyoruz. Dolayısıyla maalesef böyle bir artışa gitmek durumunda kaldık. Bu konun ideali güçlü bir sponsor desteği alıp, filmlerin parasını oradan çıkartmak ve bilet fiyatlarında artış yapmamaktır aslında. Buna rağmen öğrenci fiyatlarına çok fazla yüklenmek istemedik ve 2 liralık bir artış yaparak durumu minimize etmeye çalıştık. Biz de böyle bir uygulama yapmak zorunda kaldığımız için çok mutsuzuz açıkçası. Umarım İstanbul Film Festivali’nde iyi bir sponsor bulup fiyatları tekrar aşağı çekebiliriz.

Ülkenin ekonomik gidişatı herhangi bir sanat dalında etkinlik yapılmasını oldukça zor bir hale soktu. Bu yıl Filmekimi’ni düzenlerken yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Şu an en önemli sorunumuz mali yetersizlikler. İki senedir Filmekimi’ni sponsor olmadan yapmaya çalışıyorduk. Bu sene bulduk, fakat bu da tek başına yeterli değil. Umarım daha da iyi bir yöne doğru gideriz bu konuda. Bunun dışında en büyük sorunumuz sinema salonu bulamamak. Biz bağımsız salonlarda kalmak için inat ediyoruz, ancak onlar da bir yardım alamadıkları zaman salonlarını yenilemekte ya da ayakta kalmakta zorlanıyorlar. Atlas Sineması’nı bu sene Filmekimi’nde kullanıyoruz, fakat önümüzdeki yıl İstanbul Film Festivali’nde olup olmayacağı belli değil ne yazık ki. Bu konuda bir tıkanmışlığımız var. Nasıl bir çözüm getiririz bilemiyorum, ancak kesinlikle yeni sinema salonlarına ihtiyacımız var.

Atlas Sineması’nın kapatılacağı konuşuluyor. Koltuk sayısı açısından şu an Beyoğlu’nun en güçlü sinemasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bununla birlikte Filmekimi bu yıl ilk defa Kadıköy Sineması’nda da seyirci ile buluşacak. Atlas’ın kapanması durumunda Beyoğlu’ndaki seyirciyi kaybetmemek için bir çözüm planınız var mı?

İdeal çözüm Atlas’ın kapanmaması tabii ki. Beyoğlu Sinemasını da bırakmak istemiyoruz kesinlikle. Bu iki mekan haricinde, Beyoğlu’nda Yeni Melek gibi birçok kullanılmayan sinema salonu var. Restore olursa kullanılabilecek ve çok büyük kapasitelere sahip salonlar bunlar. Biz de büyük salonlar arıyoruz, çünkü seyirci filmleri büyük salonlarda görmek istiyor. Diğer yandan filmleri alırken seans sayısına göre ödeme yapıyoruz. Filmleri 3 seansta 200’er kişiye göstermekle, 500’er kişiye göstermek arasında önemli bir ekonomik fark oluşuyor haliyle. Bu yüzden bir şekilde Beyoğlu’ndaki büyük salonların kurtarılması lazım… Romantik bir tabir olacak ama Beyoğlu’nun eski haline dönmesi gerek ve bu ihtimal dışı değil. Bununla birlikte Kadıköy’de çok kalabalık ve genç bir nüfus var. Rexx ve Kadıköy sinemalarını İstanbul Film Festivali’nde kullanıyorduk zaten. Kadıköy Sineması’nı da ilk defa Filmekimi’ne dahil ettik. Dolayısıyla o yakadaki seyirci çok mutlu şu an. Benzer şekilde Avrupa yakasında da yeni sinema salonları bulmamız şart.

Son dönemde Netflix yapımlarının festivallerde gösterilip gösterilmemesi konusunda tartışmalar yapılıyor. Cannes bu konuda katı olsa da diğer festivaller daha pozitif bir yaklaşım içerisindeler. Siz nasıl bakıyorsunuz bu konuya?

Bu artık tartışılmaması gereken bir konu bence… Bir tek Cannes bu konuda inat ediyor ki bu sene yarışma dışında Netflix yapımlarına da yer verdiler. Çok nostaljik ve gereksiz bir tavır olarak değerlendiriyorum bu tutumlarını. Netflix de daha kaliteli yapımlara yatırım yapıyor artık. Bu sene ‘Marriage Story’, ‘The Laundromat’, ‘The Irishman’ ve ‘Uncut Gems’ gibi çok kaliteli yapımı finanse ettiler. Seyircinin iyi bir filmi büyük ekranda da görebilmesi gerektiğine inanıyorum. Başta Netflix de bu konuda çok bilgisizdi aslında. Onlar da piyasayı öğreniyor ve artık filmlerini sinemada da göstermek istiyorlar. Festivaller çok sanatsal, Netflix ise ticari bir perspektiften bakıyor duruma. Sonuçta ortada buluşuluyor.