Gündem

Eski HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ: HDP’nin varlığı iktidar için bir şans

"Başka bir ülkenin topraklarında Kürdün ve o toprağın insanlarının kanını dökerken tek bir eleştiri ve itiraz istemiyorlar"

16 Ekim 2019 11:36

4 yıla yakın süredir tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nde olan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDP'nin siyasi statükoyu değiştirdiğini ifade ederek, "Hâlâ bu değişim zorunluluğuna karşı direniyorlar. Sanıyorlar ki HDP olmasa bundan kurtulacaklar. Oysa HDP’nin varlığı sadece Türkiye halkları için değil, onlar için bile bir şans" dedi.
 
Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisi (HDP), kuruluşunun 7’nci yılı dolayısıyla Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı. HDP'nin yüklendiği misyonla Türkiye siyasetinde yol açtığı değişimlere dikkati çeken Figen Yüksekdağ, "HDP bugün kuruluş amacına bağlı olarak doğu ile batıyı, Kürt ile Türk'ü, gelenek ile geleceği buluşturan bir köprü rolünü oynamaktadır" diye konuştu.
 
Türkiye'nin Fıratın doğusuna başlattığı Barış Pınarı Harekâtı'na ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yüksekdağ, "İktidar ve onun savaş yandaşları, başka bir ülkenin topraklarında Kürdün ve o toprağın insanlarının kanını dökerken tek bir eleştiri ve itiraz istemiyorlar. Elbette bu durum zor bir görev üstlenmiş ve ağır bir kuşatmaya alınmış da olsa, HDP’nin tutumu ve mücadelesini tarihsel kılıyor" sözlerini kaydetti.
 
Röportajın bir bölümü şöyle:
 
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik başlatılan operasyonla birlikte muhalefetin de iktidarın yanında hizalanması, HDP’yi nasıl bir noktaya taşıyor?
 
HDP'nin o çokça konuşulan ‘Türkiye Partisi’ olmayı başarmasına da tahammül edemedi iktidar. Memleketin dört bir yanında az buçuk olan koşullarda nasıl gelişebildiğini görmek, iktidar ve düzen siyaseti kampında telaşa neden oldu. Bu durum başta Kürt sorununda çözüm süreci, barış, demokratikleşme programının yayılması, geniş kabul görmesi ve devlet ile birlikte toplumun başına çöreklenmiş siyasi statükonun değişimi zorlanması anlamına geliyordu. Hala bu değişim zorunluluğuna karşı direniyorlar. sanıyorlar ki HDP olmasa bundan kurtulacaklar. Oysa HDP’nin varlığı sadece Türkiye halkları için değil, onlar için bile bir şans. En azından kendi kazdıkları cehennem kuyusuna düşmeyebilirler. Tabii ki halkların yaşam ağacının dalını tutabilecekleri yürekleri varsa ...
 
Savaş siyasetinin başta Kürtler olmak üzere Türkiye ve bölge halklarına dönük düşmanlığın önünde HDP’den başka güçlü muhalefet olmaması ise, daha özel bir saldırı konseptine neden oldu. İktidar ve onun savaş yandaşları, başka bir ülkenin topraklarında Kürdün ve o toprağın insanlarının kanını dökerken tek bir eleştiri ve itiraz istemiyorlar. Elbette bu durum zor bir görev üstlenmiş ve ağır bir kuşatmaya alınmış da olsa, HDP’nin tutumu ve mücadelesini tarihsel kılıyor.
 
Parmaklıklar arkasına konulmanıza rağmen, iktidar sözcüleri tarafından özellikle siz sık sık hedef alınıyorsunuz. Neden? 
 
Evet, şahsıma yönelik özellikle tasarlanmış saldırı, karalama, cezalandırma yöntemleriyle bütün kadınlara ve politik kadın hareketine bir ibret tablosu çizdiler. Tabii bunun kötü bir ibret mi yoksa iyi bir ibret mi olduğuna sadece kadınlar karar verebilir. Birileri Figen Yüksekdağ'ın eşbaşkanlık deneyiminden bolca bela, risk, bedel, ceza sonucu çıkarmanızı, bunun da size ders olmasını isteyebilir ama başkaları da bir isimde ve cisimde yansıyan kadınların yenilmezliği sonucunu çıkarabilir. Partimizde eşbaşkanlık görevi üstlenen bütün kadınların varlığı ve amacı, bu sonuca vesile olmaktır. 
 
Saldıranlar ne murat ederlerse etsinler, bizim bildiğimiz ve emsal aldığımız hakikat kadınlığımızın direndiği kadar yenilmez olduğudur. Eşbaşkanlık sistemi, kadınların tam hak eşitliği ve özgür eş yaşam koşulları sağlanana kadar bizim direncimizin ve bilincimizin kalesidir.
 
Eşbaşkanlık sistemi, siyasal ve toplumsal alanda ne tür değişimlere yol açtı. Kadınlar bu sisteme neden sahip çıkmalı?
 
Kadınların hak arama bilinci ve pratiği eşbaşkanlık sisteminin kamusal alana yansımasıyla belirgin bir gelişme kaydetti. Siyaset kürsülerinde, yönetiminde, belediyede, Meclis’te, mahallede, kadınlar ve yapabileceklerini görmek heves, cesaret ve özgüven duygusunu uyandırdı. Kendi deneyimlerimizden, aldığımız tepkilerden HDP’ye oy vermeyen çoğu kadın dahil geniş bir kesimin eşbaşkanlık modeline değer verdiğini, ilham aldığını gördük. Halihazırda eşbaşkanlık uygulamasına çok yönlü saldırı ve tasfiye operasyonu düzenlenmesinin önemli bir nedeni de onun bu siyaseti ve toplumu demokratikleştirme gücüdür. Eşbaşkanlık bir yandan kadınlarda cins bilinci ve hak arayışını geliştirirken, diğer yandan da eril siyasetin tekçi, otoriter, rekabetçi ve çatışmacı görünümünün karşısında alternatif bir profil oluşturdu. Bunun toplumda yansımasını kırmak amacıyla bizlerin eşbaşkanlık sistemi hedef alındı. Toplumun böyle olumlu, demokratik bir emsale bakarak gelişmesini ve kendi kontrollerinden çıkmasını hiçbir zaman istemedi egemenler. Eş Genel Başkanlık dışında hiçbir eşbaşkanlık statüsünün resmen kabul edilmemesi ve hala bu kurumun ateş altında olması da, bunu gösteriyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar eşbaşkanlık pratiğinin toplumsal alanda ilerici, devrimci, kadın özgürlükçü bir etki yaratmasına ve uygulama alanından çok daha geniş bir kesimde iz bırakmasını engelleyemediler.
 
Zaten tam da bu aşamada önce bir kadın kazanımı ama genel olarak da toplumsal kazanım olan eşbaşkanlığın savunulması hayati önemdedir. Dolayısıyla eşbaşkanlığı saldırılar karşısında savunmak sadece kadınların görevi olarak görülemez. Elbette en güçlü özsavunma doğrudan kadının gücü ve iradesi ile geliştirilebilir ama bu gerçek genel siyaset, toplumsal alan ve karma demokratik kurumların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
 
Eşbaşkanlık sisteminin tarihte ve yaşamdaki asıl rolü, şüphesiz ki kadınların özgün örgütlenmesi her koşul altında özerk ve bağımsız varlığının güvence altına alınması amacına hizmet etmektedir. Yani dünün, bugünün, geleceğin amacı ve mücadelesi onda kesişir. Özgür, adil, eşit bir yaşam isteyen bütün kadınların ve bunlar için ne düzeyde olursa olsun mücadele eden örgütlerin, bireylerin, eşbaşkanlık sistemini kuru bir kurumsallık olarak değil, kendi yaşam ve gelecekleri olarak sahiplenmesi gerekir.
 
Tarih boyunca birçoğu kitaplara yazılmazsa da çok savaştığımız, bedel ödediğimiz, kazandığımız ve sonra kazanımların çoğunu erkeklerin kurduğu, bozduğu düzenler karşılığında kaybettiğimiz kesin. Ama bu sefer eşbaşkanlık kaybettiklerimizden olmasın. Türkiye, Kürdistan ve dünya kadın hareketleri evrensel, tarihsel bir kazanım olan eşbaşkanlık sistemine birleşik ve güçlü biçimde sahip çıkmalıdır. Sadece eşbaşkanlık deneyim ve mücadelesinin bugüne kadar kadın özgürlük hareketine kattıkları için değil, bundan sonra katabilecekleri için...

Röportajın tamamını okumak için tıklayın.