Gündem

Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in FETÖ davasında verdiği ifadeden: Talimatın bekletilmesini İbrahim Okur sağladı

20 Eylül 2019 09:47

Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un FETÖ yöneticiliğinden yargılandığı dava kapsamında verdiği tanık ifadesinde 7 Şubat 2012’de MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması olayını anlattığı öğrenildi. Ergin verdiği ifadede, "TBMM’ye teklif yasalaşıp Resmi Gazetede yayınlanıncaya kadar, Ankara Başsavcılığındaki talimatın bekletilmesini İbrahim Okur sağlamıştır" dedi.

Okur'un ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yargılandığı davanın daha önceki duruşmalarında Ergin'in tanık olarak dinlenmesine karar verilmişti.

Ergin, mahkemedeki ifadesine dair detayları Karar yazarı Elif Çakır'a anlattı. Çakır, "Sadullah Ergin nasıl ifade verdi?" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümünde şunları kaydetti:

FETÖ davasında üç yıldır tutuklu olarak yargılanan eski HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in tanık olarak dinlenmesini istiyordu.

Bu köşeyi okuyanlar Okur Davası’nı dikkatle takip ettiğimi ve okurlarımla paylaştığımı biliyorlar. Bu sebeple Sayın Ergin’in tanıklık yapacağı duruşmayı merakla bekledim.

“Türk yargısını FETÖ’ye teslim etme” suçuyla cezaevinde Okur’un davasında Sayın Ergin’in mahkemede anlatacaklarının tarihi bir öneme sahip olduğuna inanıyordum. Çünkü Sayın Ergin mahkemede “olayların tanığı” olarak ifade verecekti.

Sayın Ergin’in tanık olarak dinlenme aşamasına nasıl geldiğini anlatmak için bir parantez açmak istiyorum:

15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasının akabinde gözaltına alınan Okur’un davası 23 Temmuz 2018’de başladı. Yani Okur gözaltına alındıktan 2 yıl 1 hafta sonra ancak hakim karşısına çıkabildi. Okur, Sayın Ergin’in tanıklığını hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında istemişti. Ancak bu talep mahkeme tarafından sürekli reddediliyordu. Okur, altıncı celsede talebini yineleyince mahkeme Sayın Ergin’in dinlenmesine karar verdi, parantezi kapatıyorum.

Ve Salı günü Ergin duruşma tarihinden (25 Eylül) bir hafta önce ifade verdi.

Bu durumu bazı medya siteleri  “Mahkemenin Sadullah Ergin’i avukatlardan ve gazetecilerden kaçırarak ifade verdirdiği” şeklinde haberleştirdi.

Ben de Sayın Ergin’i aradım, “Neden duruşma tarihinden önce ifade verdiniz?” diye sordum.

Ergin benim de yakından bildiğim, kritik öneme sahip göz rahatsızlığı nedeniyle peş peşe geçirdiği operasyonları söyledi: “Siz de biliyorsunuz. Yarın (bugün) yine operasyon geçireceğim. Dolayısıyla duruşmanın yapılacağı gün ayakta olamayacağım. Bu durumda ya duruşma öncesinde ifade verecektim ya da ikinci kez mahkemeye mazeret bildirecektim.”

Hangisi olmalıydı? Ergin mahkemeye ikinci kez mazeret mi bildirmeliydi? Yoksa böyle erken ifade vermesi doğru muydu?

Sayın Ergin, ilki 26 Haziran’da olmak üzere iki buçuk ay içerisinde üç operasyon geçirdi. Bu operasyonlar  bir iki ay daha devam edecek. Ben bunu biliyorum ancak Ergin konuşmamız üzerine yine de hastane raporlarını iletti.

***

Kendisine sordum. O da mahkemedeki tanıklık ifadesinde söylediklerini anlattı, özetle:

“7 Şubat 2012’de MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması olayında, benimle birlikte İstanbul’a gelmiş ve soruşturmanın bağlı olduğu Başsavcı Vekili ile yapılan görüşmelerde,  ‘Soruşturma savcılarının hukuka aykırı uygulamaları’ tek tek önlerine konulmuş ve MİT Yasası ile CMK’ya uygun davranmalarını temin etmek için gayret sarf etmiştir. Bu çalışmaya rağmen Soruşturma Savcıları, Ankara Başsavcılığına talimat yazarak MİT Yöneticilerinin ifadesini almak istemiştir. Bunun üzerine TBMM’ye MİT Yasasını değiştiren teklif sunulmuştur. Bu teklif yasalaşıp Resmi Gazetede yayınlanıncaya kadar, Ankara Başsavcılığındaki talimatın bekletilmesini İbrahim Okur sağlamıştır.”

Sayın Ergin verdiği ifadede, Türk yargısını FETÖ’ye teslim etmekle suçlanan Okur’un, bugün çok tartışılan HSYK değişikliğini öngören 2010 referandumundaki tavrını şöyle anlatmış:

“Okur, 2010 Anayasa Değişikliği sürecinde HSYK’da çoğulculuğun sağlanması amacıyla seçimlerin ‘tek-oy’ esasına göre yapılması için gayret göstermiştir. Anayasa Mahkemesi’ne açılan iptal davası sırasında da, İbrahim Okur, teması bulunan Anayasa Mahkemesi üyelerine ‘tek oy’un  gerekliğini anlatmış ve onları ikna etmeye çalışmıştır. Ama maalesef ‘tek -oy’ düzenlemesi iptal edilmiştir.”

Hatırladınız mı? 2010 referandumu için hazırlanan anayasa taslağında “bir adaya bir oy” ilkesi vardı. Sayın Ergin bu konuya çok önem vermiş, tasarı AB ilkeleri esas alınarak hazırlanmıştı. “Tek adaya tek oy” şartı getirilmiş olsaydı hiçbir siyasi, cemaat ve ideolojik grup, yargının idari tepesi olan HSYK’yı ele geçiremeyecekti. Fakat o dönemlerde vesayet denilen anlayışın hakim olduğu Anayasa Mahkemesi bu maddeyi iptal etti.

Ve Anayasa Mahkemesi’nin açtığı bu kapıdan giren Fetullahçı grup HSYK’da önemli bir güç haline geldi. Dönemin AYM Başkanı Haşim Kılıç, vesayet yargısının bu kararına karşı çıkmış, Anayasa Mahkemesi’nce Anayasa değişikliklerini hiçbir şekilde görüşemeyeceğini, yetkisiz olduğunu belirten bir ‘karşı oy’ yazısı yazmıştı.   

Şimdi soralım: Sayın Ergin ve Sayın Okur Türk yargısını FETÖ’ye teslim etmek isteselerdi böyle ‘tek kişiye tek oy’ ilkesini savunurlar mıydı?

Sayın Ergin mahkemede 11 başlık altında iki saate yakın ifade vermiş. Sayın Ergin’in şu sözlerinin altını önemle çizdim:

“2013 yılı Mayıs ayında Yaz Kararnamesi sırasında Ankara, İstanbul başsavcılarının bu illerden alınması için İbrahim Okur ciddi mücadele sunmuş, hükümetin yanında yer almıştır.”

“2013 yılında 17-25 Aralık’tan aylar önce Yargıtay ve Danıştay üyelerinden, örgüt mensubu olmadığını düşündüğümüz  isimlerle, Müsteşarımız Birol Erdem ve İbrahim Okur örgüt mensuplarına karşı güç birliği oluşturma toplantıları yaptılar. Toplantıların tek gündemi ‘bu örgütü etkisiz hale getirmek için’ gerekli olan yasal değişikliklerin neler olacağı ve mücadele yönteminin ne olması gerektiği idi.”

“Okur, İstanbul Alay Komutanı Hüseyin Kurtoğlu hakkında yerel mahkeme tarafından verilen ve Yargıtay’ın ilgili dairesinde onanan mahkumiyetin açık haksızlığının üzerine gitmiştir. Kararın düzeltilmesi aşamasında kararın bozulması ve haksızlığın giderilmesine katkı sunmuştur.”

“17-25 Aralık soruşturmaları esnasında, Soruşturma Savcılarının hukuksuz uygulamalarını önlemek için Başsavcı Turan Çolakkadı’yı teşvik edip destek vermiştir. Turan Çolakkadı’nın önleyici adımlarında Okur’un ciddi desteği oldu.”

“İzmir Merkezli Casusluk Soruşturmasında savcıların usul yasaları çerçevesinde kalmaları için Okur devreye girmiştir. Donanma Komutanı Veysel Kösele’nin tahliyesi için çaba sarf etmiş ve bu çabaları sonucu tahliye edilmiştir.”

Sayın Ergin, Türkiye’de hukukun ve yargının evrensel normlara ulaşması yönünde en önemli reformların mimarı olan birkaç adalet bakanımızdan biridir.

Onun döneminde vesayet yargısı aşıldı. Onun döneminde AİHM kararları düzenli olarak tercümeleri yapılarak yargıçların bilgisine sunuldu. Yine onun döneminde çıkarılan yargı paketleriyle fikir ve ifade hürriyeti, adil yargılanma ve savunma hakkı genişletildi.

Yine onun döneminde Avrupa Konseyi ile istişare edilerek hazırlanan Anayasa Değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru hakkı tanındı. Bunun hukuk tarihimizdeki en önemli gelişmelerden birisi olduğu muhakkaktır.

Sadullah Ergin’in üç yıldır cezaevinde tutulan İbrahim Okur hakkında “olayların tanığı” olarak ifade vermesi önemlidir. Ve ifadesinde neler anlattığı da… 

Bir kez daha mahkemeye “mazeret bildirerek duruşmayı uzatmamak için”  erken ifade veren Sayın Ergin’in bu tavrı normal demokratik ülkelerde takdirle karşılanırdı. Ama bizde böylesi önemli bir davada ‘olayların tanığı’ olan bir ismin ne söylediğine ve mazeretinin ne olduğuna bakılmıyor.

Çünkü hakikatin ne olduğuyla şu dönemler de pek ilgilenmiyoruz.

Ergin’in iki saate yakın verdiği ifadede anlattığı gerçekler hem tarihe hem adalete ışık tutacaktır.