Gündem

Demokrasi İçin Birlik: Toplumsal muhalefet seçim ittifaklarına indirgenerek etkisizleştirilmemeli

''Yerellerde halk toplantılarıyla toplumsal mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz''

18 Ağustos 2020 10:38

Farklı çevrelerden gelen isimlerin oluşturduğu Demokrasi İçin Birlik, meclis toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride muhalefete seslenerek "meclis dışındaki toplumsal muhalefetle de güçbirliği yapılmalı" dedi.

Açıklamada "Öncelikle adil ve demokratik bir seçimin yapılabileceği ortamın sağlanması için meclisteki ve meclis dışındaki muhalefetin, güç birliğiyle halkın örgütlü, aktif yurttaşlar olarak siyasi duruma müdahale edebilmesinin yollarını açması gerekiyor" denildi. 

Toplumsal muhalefetin seçim ittifaklarına indirgenerek etsizleştirilmemesi gerektiğinin vurgulandığı ve ''Demokrasi ve Halk Güçleri Ortak Mücadeleyi Büyütmeli, Büyütüyor!'' başlıklı açıklama metni şöyle:

"Çoklu baro sistemine geçiş, Ayasofya’nın camiye döndürülmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı feshedilmek istenmesi, adım adım fiili gerici, dinci bir hukuk ve yönetim sisteminin inşa edilmeye çalışıldığı, Cumhuriyetin ilerici kazanımlarının ve laikliğin açıkça hedef alındığını gösteriyor.

Emekçilerin yaşam hakkı, “çarkların dönmesi” için, sermayenin zorbaca uygulamalarına zemin hazırlanarak çiğnenirken, kıdem tazminatı başta olmak üzere emek haklarına yönelik saldırılar artıyor, emekçiler güvencesizliğe mahkûm ediliyor.

Yoksulluk ve işsizlik olağanüstü ölçülerde arttı. “Normalleşme” adı altında toplum, sermayenin çıkarları için ismi konulmamış bir kitle bağışıklığı uygulamasına terk edildi.

Salgının yarattığı ekonomik ve toplumsal tahribata çözümü olmayan iktidar, salgını fırsata çevirerek yolsuzluğu, kent ve doğa yağmasını sürdürürken toplumsal muhalefetin ana iletişim kanalı olan sosyal medyayı zaptı rapt altına almaya çalışıyor. Çatlayan ve toplumsal tabanı zayıflamaya başlayan tek adam rejiminin, iktidarını tahkim etmek için izlediği saldırgan, İhvancı ve yayılmacı politika Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de açmaza sürüklenirken, ülkenin kaynakları savaş ve savaştan palazlanan yandaş sermayeye aktarılıyor. Toplumsal itirazları bütün baskılara rağmen susturamayan iktidar, siyasi partiler yasasında değişikliklerle kendi kazanacağı bir seçimi garantiye alma peşinde.

Toplumsal muhalefet seçim ittifaklarına endekslenerek etkisizleştirilmemeli

Bu koşullarda, halkta adil bir seçim olabilecekmiş gibi beklenti yaratmak, toplumsal muhalefetin enerjisini her gün bir yenisi ortaya çıkan seçim ittifaklarının deli gömleğine hapsetmek, yanlış olmanın ötesinde gerçek dışı da. Meclis içi ana muhalefetin odaklandığı olası bir seçimin halkın iradesini yansıtmayacağı bir yana, tek adam rejiminin ardındaki bütün yolsuzluk ve hukuksuzluk yüküyle seçimle iktidarı bırakmak istemeyeceği çok açık. Kaldı ki, örgütlü bir müdahale olmadığında milletvekillikleri düşürülerek ve hukuk dışı kayyım atamalarıyla halk iradesi çiğneniyor.
Öncelikle adil ve demokratik bir seçimin yapılabileceği ortamın sağlanması için meclisteki ve meclis dışındaki muhalefetin, güç birliğiyle halkın örgütlü, aktif yurttaşlar olarak siyasi duruma müdahale edebilmesinin yollarını açması gerekiyor.

Halkçı bir seçenek oluşturmalı

Tek adam rejimine karşı yargı bağımsızlığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, erkler ayrılığı, katılımcılık ve yerel demokrasiyle zenginleştirilmiş bir parlamenter sistem etrafında en geniş birliğin sağlanması için adım atmak hayati önemde. Ama asıl ihtiyaç, artan işsizlik ve yoksulluğa karşı demokrasi güçlerinin, iktidarın can simidi gibi sarıldığı savaşçı politikalara karşı barışı da öne çıkaran halkçı bir seçenek etrafında ortak bir mücadele hattı oluşturabilmesi. Bu hat, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin ve stratejik sektörlerin kamulaştırılmasına, daha adil bir gelir dağılımı ve vergi sistemine, halkın her düzeyde söz ve karar sahibi olmasına dayanmalı.

Mahallelere, sokaklara, işyerlerine dayanan örgütlenme ve katılım mekanizmaları ve dayanışma ağları bu ortak mücadele hattının can damarları olmalı. Muhalif yerel yönetimlerin, iktidarı halkla paylaşması, yerel örgütlenme tarzını halkın katılımına ve denetimine açacak biçimde yenilemesi gerekiyor. Halkın bilinçli, aktif yurttaşlar olarak demokrasi mücadelesine katılmasını sağlayacak organlar ve modeller oluşturma görevi, halkçı bir seçenek etrafında ortak bir mücadele hattı yaratabilmenin biricik yolu olarak demokrasi güçlerinin tam önünde duruyor.

Koronavirüs salgınının ilk günlerinde Demokrasi için Birlik olarak, salgın koşullarında halkın dayanışmaya, salgınla ve krizle mücadeleye karar alıcı ve denetleyici olarak katılmasını sağlamak için, yerel yönetimlerin eşgüdümünde, tabipler birliğinin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, meslek odalarının ve dayanışma ağlarının katılacağı alternatif bir koordinasyon merkezi önermiştik. Bütün yakıcılığını sürdüren bu ihtiyacın karşılanması için muhalif yerel yönetimler adım atmalı.

Halkçı bir seçenek yaratabilmek için somut adımlar ne olmalı?

Halkın katılımına dayalı ortak bir mücadele hattının hayat bulabilmesi için öne çıkarılması gereken temel başlıklar şunlar:

Salgın koşullarında, bütün kaynakların öncelikle halkın temel ihtiyaçları dikkate alınarak kullanılması talebi güçlendirilmeli. Savaş harcamaları ve askeri tatbikat operasyonları durdurulmalı, hazine garantili kamu özel işbirliği projelerine ve sermayeye akıtılan teşviklere son verilmeli. Sermayenin çıkarları doğrultusunda, işsizlik, yoksulluk ve güvencesizliği arttırıcı politikalar, çocukların sağlık, eğitim ve yaşam hakkı çiğnenerek saptanan eğitim politikaları, başta sağlık emekçileri olmak üzere bütün emekçilerin, işsiz ve yoksulların yaşam hakkını hiçe sayan uygulamalar teşhir edilmeli.
Ülkede yaşayan herkese düzenli olarak verilecek bir temel gelir talebi etrafında toplumsal güç biriktirilmesi sağlanmalı.

Salgın fırsata dönüştürülerek artırılan doğa yıkımına karşı çıkılmalı. Bir ekolojik yıkım ve rant projesi olmasının yanı sıra, hükümetin halk iradesine ve yerel yönetime rağmen siyasi dayatmaya dönüştürdüğü Kanal İstanbul’a karşı toplumun en geniş karşı çıkışı örgütlenmeli.

İktidarın kadın düşmanı politikalarının sonucu olarak, kadınları şiddete karşı korumakta devleti yükümlü kılan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmek istenmesi, hukuk devletini, anayasayı ve medeni hukuku ilga edecek yeni gerici ve dinci sistemi de işaret ediyor. İktidarın kadınlar tarafından ilk elde püskürtülen bu hamlesine karşı en geniş toplumsal tepki ortaya konulmalı.

Bütün demokrasi ve halk güçlerini bu somut adımlar etrafında ortaklaşarak, yerellerde halk toplantıları, buluşmaları ya da farklı demokratik eylem biçimleriyle toplumsal mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.''