Yaşam

“Cinsel eğitim yetersizliği, cinsel suçlara yönlendiriyor”

Doç. Dr. Şenol Turan: Suç işlemeyle ilişkili olan antisosyal kişilik bozukluğu, erkeklerde daha fazla

08 Kasım 2019 17:04

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa, Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şenol Turan, Cinselliğin tabu olarak görülmesinin, cinsel sağlık üzerinde konuşulmamasının ve cinsel eğitime gereken önemin verilmemesinin cinsel suçların artışında çok önemli bir rol oynadığını söyledi. Turan, cinsel suçların azalması için çocukluktan itibaren yaşa ve gelişim düzeyine uygun bir biçimde verilen cinsellik eğitiminin, alınabilecek önlemlerin başında geldiğini belirtti.

“Ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin dahi bilinçli ya da bilinçdışı bir biçimde konuşmaktan geri durduğu bir konu ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullanan cinsel sağlık ile cinsel suçlar alanında çalışan Şenol Turan, dünyada ve ülkemizde çocukların, kadınların ve erkeklerin cinsel saldırıya maruz kalabildiğini belirterek saldırganı cinsel suç işlemeye yönelten nedenlerin çok farklı olabildiğini söyledi.

Saldırganın, güç kanıtlamaya yönelik, öfkenin dışavurumu biçiminde, sadistik bir eylem olarak ya da dürtüsellik sonucu cinsel saldırı gerçekleştirilebildiğini dile getiren Turan, Türkiye’deki cinsel suç artışına, özellikle de çocuklara yönelik cinsel suç rakamlarına dikkati çekti:

“Ülkemizde cinsel suçların arttığını maalesef söyleyebiliriz. Sadece çocuklara yönelik cinsel suçlar dikkate alındığında, Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 verilerine göre 2016 yılında 16.877 olan cinsel suç mağduru çocuk sayısı, 2017’de 18.623’e çıkmış görünüyor. Bunlar bildirilmiş rakamlar. Bildirilmemiş olanları düşündüğümüzde bu suçların çok daha fazla işlendiğini söyleyebiliriz.”

“Cinsel saldırı şiddetin bir aracı olabilir”

NTV'ye konuşan Doktor Turan, “Cinsel saldırılar öfkenin dışavurumu ya da sadistik bir eylem olarak yapılabilir. Bu bağlamda şiddet ile doğrudan ilişkilidir. Hatta cinsel saldırıların genellikle saldırganın birincil amacı olarak değil, şiddetin bir aracı olarak uygulandığı söylenebilir. Şiddet eylemini tetikleyen herhangi bir öfkenin ortaya çıkması cinselliği bir silah haline dönüştürülebilir. Öfke sonucu gerçekleştirilen eylemlerin önemli bir özelliği, saldırganın çoğu zaman plansız bir biçimde eylem(ler)ini gerçekleştirmesidir. Öte yandan sadistik eylemler cinsel fantezilerin etkisiyle, genel olarak pişmanlık duyulmadan gerçekleştirilirler. Sadistik eylemlerde mağdurun zayıf ya da güçsüz görünmesinin, saldırganın motivasyonunu arttırıcı etki yaptığı bilinmektedir. Saldırganın hedef seçtiği kitleyi (çocuklar, ruhsal ya da fiziksel hastalığı olanlar) düşündüğümüzde bunun önemi büyük” dedi.  

“10 kişiden sadece 1’i cinsel sağlıkla ilgili bilimsel bilgi arayışına giriyor”

Cinsel sağlık hakkında konuşmanın sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tabu olarak kabul edildiğini söyleyen Üro-Androloji Uzmanı Prof. Dr. Halim Hattat ise Aile Sağlığı Araştırma Derneği olarak yaptıkları bir çalışmaya değinerek, “Çalışmamızda, Türkiye’de kadın ve erkeklerin %90’ının cinselliğe büyük önem verdiğini gördük. Ancak her 3 çiftten biri en az bir cinsel sorun yaşıyor. Maalesef birçok kişi cinsel probleminin sadece psikolojik olduğunu düşünüp doktora başvurmuyor.  Hatta 10 kişiden sadece 1’i cinsel sağlık veya cinsel sorunlarla ilgili bilimsel bilgi arayışına giriyor. Oysa tüm cinsel sorunların tedavisi mümkündür” dedi.

“DSÖ ayrımcılığın, zorlamanın ve şiddetin olmamasına vurgu yapıyor”

Dünya Sağlık Örgütü’nün cinsel sağlığı, ‘cinsellikle ilgili olarak fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal yönlerden iyi olma hali’ şeklinde tanımladığını vurgulayan Dr. Turan, “Bunun yanında DSÖ, cinsel sağlığı, sadece bütün cinsel işlevlerin yerinde olmasına veya hasta olmamaya bağlamaz; ayrımcılığın, zorlamanın ve şiddetin olmamasına vurgu yaparak cinselliğe ve cinsel ilişkilere olumlu ve saygılı bir yaklaşımın gerektiğini ifade eder. Bu bağlamda cinsel sağlığın içerisinde, cinsellikle ilgili kapsamlı ve doğru bilgiye ulaşabilme, üreme sağlığı, cinsel işlevlerdeki bozukluklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, cinsel sağlık hizmetlerine erişim ve cinsel şiddet gibi konular yer almaktadır. Cinselliğin biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, ahlaki, yasal, dini ve manevi faktörlerin etkileşimiyle şekillendiği söylenebilir. Oldukça geniş bir çevrenin cinsellikle ilgili söyleyeceği ya da söylemesi gerektiği sözler olmalı” diye konuştu.

“Cinsellik bir alt kültür oluşturularak konuşuluyor”

Cinsellikle ilgili ifadelerin sansürlendiğinin her toplumda görüldüğünü, cinselliğin, çeşitli benzetmeler yoluyla, belki de bir alt kültür oluşturarak konuşulduğunu aktaran Dr. Turan, cinsel sağlığın kapsamlı ve düzeyli bir biçimde konuşulmadığını söyleyerek “Ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin dahi bilinçli ya da bilinçdışı bir biçimde konuşmaktan geri durduğu bir konu ile karşı karşıyayız” dedi.

“Suç işlemeyle ilişkili olan antisosyal kişilik bozukluğu erkeklerde daha fazla”

Cinsel suç işlemeye yatkınlık oluşturabilen durumlardan birinin de dürtü kontrolü bozukluğu olduğunu ve bu bozukluğu yaşayanlarda cinsel suçlara eğilimin arttığını söyleyen Turan’a göre, mağdur edilmeye de zemin hazırlayabilen bu sorun daha çok erkeklerde görülüyor: 

“Antisosyal kişilik bozukluğu dediğimiz kişilik yapısı, suç işleme ile ilişkisi en iyi bilinen kişilik bozukluğudur. Dürtü kontrolü sorunu yaşanan antisosyal kişilik bozukluğu erkeklerde daha sık görülür. Dürtü kontrolünün sağlanmasında güçlük yaşanan dönemlerden biri de ergenliktir. Suça sürüklenen çocukların, ergenlik döneminin önemli bir özelliği olan dürtülerini kontrol etmede yaşadıkları güçlüğün, cinsel suçları işlemelerini kolaylaştırdığı söylenebilir. Ergenlikteki bu durum, mağdur edilmeye de zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla bu dönemin iyi bir biçimde yönetilmesi gerekiyor. Parafili, yani ‘sapkınlık’ bozuklukları da cinsel suç işlemeye yatkınlık oluşturabilir. Sapkınlıkların başlıcaları ‘teşhircilik’, ‘dikizcilik’, ‘sürtünmecilik’, ‘fetişizm’, ‘cinsel sadizm’, ‘cinsel mazoşizm’, ‘transvestik bozukluk’ ve ‘pedofili’dir. Çeşitli ilaçlar ve psikoterapiler bu bozuklukların tedavisinde uygulanmaktadır. Yine hadım etme yöntemleri de etik bulunmasa da tartışılmaktadır. Ancak hem antisosyal kişilik bozukluğunun hem de parafililerin tedavilerinin oldukça güç ve başarı oranlarının düşük olduğu söylenebilir.”

“Cinsel sorunlar kişinin özgüvenini sarsıyor”

“Birçok kişi cinselliği ayıp buluyor, bu nedenle yaşanan cinsel sorunlar da konuşulmuyor, anlatılmıyor” diyen Prof. Dr. Halim Hattat, cinsel sağlığın insan fizyolojisi ve psikolojisi için önemini, “Cinsel sorunlar öncelikle kişinin özgüvenini sarsıyor, iş ve aile hayatında sorunlara yol açıyor. Cinsel sorunlar asla bireysel problemler olarak algılanmamalı çünkü cinsel sorunlar çiftin ortak problemidir. Yaptığımız çalışmalarda, partnerlerin de en az hastalar kadar endişeli, kızgın, mutsuz ve öfkeli hissettiğini bulduk. Birçok çift cinsel problemleri konuşmadığı için bu duyguları biriktiriyor. Sonunda cinsel sorunlara ve farklı problemlere dönüşüyor” şeklinde anlatırken Doç. Turan, cinselliğin yaşamın ana unsurlarından biri olduğunu söyleyerek şu değerlendirmede bulundu: 

“Düzenli bir eş ile yaşanan cinselliğin, hem beden hem de ruh sağlığına olumlu etkilerinin olduğu söylenebilir. Kalp üzerine olumlu etkilerinin olduğuna (özellikle kadınlarda), bağışıklık sisteminin etkinliğini arttırdığına, prostat kanseri riskini azalttığına dair çeşitli araştırmalar var. Öte yandan cinsel birleşme stresin doğal yoldan azaltılmasına yönelik işlev görebilir. Stres sonucunda kanda kortizol miktarı artmaktadır. İster cinsel olsun ister olmasın eşler arasındaki yakınlaşmaların her iki eşte de kandaki kortizol miktarını normal seviyelere çektiği araştırmalarla gösterilmiştir.”

Cinsel suçlar nasıl önlenir? 

Cinsel sağlıkla ilgili sorunların ifade edilerek tedavi yoluna gidilmesinin cinsel suçların önlenmesinde etkili olacağının altını çizen uzmanlar cinsel eğitim vurgusu yapıyor.

Dr. Hattat, “Cinsel eğitimin artması, doğru ve anlaşılır cinsel bilgilerin özellikle ergenlikten itibaren topluma ulaştırılması ile tabuların kırılacağına inanıyoruz.  Bununla birlikte bilimsel çalışmaların çoğalması da önemli” derken, Dr. Turan, 2015 tarihli UNESCO raporunda, cinsel sağlık eğitiminin erken çocukluk döneminde başlamasına, ergenlik ve yetişkinlik dönemi boyunca devam etmesine vurgu yapıldığını söyledi:  

Cinsel sağlık eğitimi ne zaman başlamalı?

“Her yaşa uygun cinsel sağlık ile ilgili bilgiler elbette farklıdır. Araştırmalar ebeveynlerin cinsellik konusunda çocuklarıyla konuşurken kendilerini rahat hissedemediklerini ve bu konuda okul temelli bir eğitimin verilmesini desteklediklerini göstermektedir. Oysa hem ebeveynlere hem de eğitimcilere bu konuda düşen görevler var. Ergenlerin hatta çocukların cinsellikle ilgili bilgilere çoğu zaman akranları ya da internet üzerinden ulaşabildikleri düşünüldüğünde sağlıklı ve güvenilir bilgilere ulaşamadıkları söylenebilir. Kitle iletişim araçları yoluyla, sağlıksız ve güvenilir olmayan bilginin insanlara iletimi noktasında ‘cinsellik’ belki de en önemli konudur. Bu bağlamda, çocuklar ve ergenler için cinsellik ve cinsel sağlık hakkındaki sağlıklı ve güvenilir bilgiler, bu konuda bilgi sahibi olan (eğitilmiş) ebeveynler ve eğitimciler aracılığıyla sağlanabilir. Bunun için hangi yaşta hangi cinsel sağlık bilgilerinin verileceğinin öğrenilmesi ile işe başlanabilir. İlkokul dönemindeki bir çocuğun cinsellikle ilgili uygun olmayan davranışları tanıması ve bunları ifade edebilmesi, kendi bedenine ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilere karşı sağlıklı davranışlar geliştirebilmesi ancak bu yolla sağlanabilir.”

“Yaşa ve gelişim düzeyine uygun cinsellik eğitimi önlemlerin başında gelir”

Aile yapısının ve yaşam koşullarının çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi üzerindeki etkisine işaret eden Turan, cinsel suçların önlenmesinde rol oynayan faktörlerle ilgili değerlendirmesini; “İyi ekonomik, sosyal ve kültürel koşullar, suç işlemeye eğilimli kişilerin ortaya çıkma olasılığını önemli oranda azaltacaktır. Çocukluktan itibaren yaşa ve gelişim düzeyine uygun bir biçimde verilen cinsellik eğitiminin, alınabilecek önlemlerin başında geldiği söylenebilir. Çocuğun kendi bedenini tanıması, vücut dokunulmazlığı, mahremiyet gibi kavramları ya da uygunsuz davranışları bilmesi, ‘hayır’ diyebilmeyi öğrenmesi, herhangi bir mağdur edilme durumunda kendini ifade edebilmesi, tehdit edilmesi durumunda neler yapacağını ya da nereye başvuracağını bilmesi eğitimin içerisinde yer almalı. Okullarda verilen sosyal ve rehberlik hizmetlerinin geliştirilmesi bir başka önemli nokta. Bu bağlamda konu ile ilgili olan Milli Eğitim Bakanlığının, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının birbirleriyle yaptıkları/yapacakları işbirliği ve koordinasyonun önemini vurgulamak gerekiyor” şeklinde tamamladı.