Gündem

ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı: Soma’da bilinçli taksirle 301 kişiyi katledenler tahliye edildi, biz içerdeyiz!

“10 yıl önce tutukluluğumuzun devamı için öne sürülen belgeleri 10 yıl sonra hâlâ tutukluğumuzun devamına gerekçe yapıyorsunuz”

01 Haziran 2022 13:49


T24 Silivri

Aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyelerinin de bulunduğu 20 avukatın yargılandığı davada “üretilmiş delil” suçlamalarına neden olan “dijital deliller” konusunda Adli Tıp Kurumu’ndan istenen raporun henüz gelmediği açıklandı. Tutuklu yargılanan ÇHD Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı, “10 yıl önceki ilk tutukluluğun devamı kararına dayanak yapılan ‘Hollanda-Belçika belgeleri’nin, 10 yıl sonra hâlâ tutukluluklarının devamına gerekçe yapıldığını” söyledi. “İnfazı teminen tutuklama yapılamayacağını” vurgulayan Kozağaçlı, “Soma’da bilinçli taksirle 310 kişiyi katleden insan tahliye edilirken, yaklaşık yedi yıldır cezaevinde olduğuna” işaret etti ve “hukuki değil siyasi karar alındığına inandığı için tahliye talep etmediğini” söyledi. Mahkeme, Selçuk Kozağaçlı ile  Barkın Timtik’in tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı 7 Eylül 2022'ye erteledi.

Avukatların yargılandığı davanın duruşması Silivri Kapalıu Cezaevi Kampüsü’ndeki İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya Türkiye dışından çok sayıda avukat ve hukukçunun yanı sıra, eski Cumhuriyet Başsavcısı ve CHP Milletvekili avukat İlhan Cihaner de katıldı.

Mahkeme Başkanı, duruşmanın başında, Adli Tıp Kurumu’ndan istenen belgelerin gelmediğini açıklayarak, savcıya mütalaasını sordu. Savcı, önceki mütalaasını tekrar ettiğini belirterek, tutuklulukların devamına karar verilmesini talep etti.

“Telefon dinlemeleri de hukuksuz”

Daha sonra söz alan avukat Emre Aydın, “üretilmiş deliller”, “kurgulanmış ifadeler” üzerinde durdu ve meslektaşı müvekkillerinin tahliye edilmelerini istedi. Aydın, özetle şunları söyledi:

İddianamenin dayanakları arasında gösterilen sözde itirafçı Selçuk Aymaz’ın kurgusal ifadelerine ilişkin açıklamalarda bulunmuştum. Aynı yönetimin kumpas davalarında da kullanıldığını söylemiştim. Dönemin savcısının da kumpas içinde olduğunu anlatmıştım, yasa dışı delil üretme faaliyetlerini aktarmıştım.

Bu sefer de, iletişim tespit raporlarının da yasadışı üretilen deliller arasında olduğunu vurguluyoruz. Dosyayı detaylı şekilde incelediğimizde, soruşturma ve dinlemelerin hukuksal dayanağı olmadan yapıldığı anlaşılıyor.

Savcılık Nisan 2015’te yaklaşık 20 avukat hakkında iletişimin tespiti için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nden talepte bulunuyor. Mahkeme bu talebi 16 Nisan 2015’te reddederken, ‘dosyada telefonları dinlenmek istenen kişilerin silahlı terör örgütü üyesi oldukları yönünde somut delil bulunmadığı’ gerekçesini açıkladı.

Aslında tanıdık bir kumpas faaliyetine tanık oluyorduk aslında. İstanbul 5. ACM bu talebi reddedince, savcılık itiraz ediyor ve itirazı değerlendiren İstanbul 6. ACM iletişimin tespitine karar veriyor.
Bu kabul işlemi üzerinden HSK soruşturma açıyor ve hâkimler açığa alınıyor ve görevi kötüye kullanmaktan ceza veriliyor. Yargıtay ‘Onca iş yükünüz varken, gelen bir talebi aynı gün içinde, yeterli değerlendirme yapmadan, kabul ediyorsunuz’ deniyor.
Hukuka aykırı bir kararla alınmış olsa da dinlemeler devam ediyor. Sonra durduruluyor.
2016’da yeni bir soruşturma açılıyor, 2015’le birleştiriliyor. Bu aşamada kolluktan görüşme tapelerinin değerlendirilmesi isteniyor. Kolluk ‘görüşmelerin avukatlık faaliyeti içinde olduğu, örgüt faaliyeti görülmediği’ şeklinde değerlendirme yazıyor. 2015 ve 2016 soruşturmaları 2017’deki soruşturmayla birleştiriliyor ve bugüne geliniyor.

Sonuç olarak; buradaki meslektaşlarımızın dosyanın sanığı değil mağduru olduğunu belirtiyoruz ve tahliyelerini talep ediyoruz.


“Ortada olmayan deliller nasıl karartılacak?”


Daha sonra söz alan tutuklu avukatlardan Barkın Timtik’in avukat Çiğdem Akbulut, mahkeme heyetine, “Madem var olan bir tutuklama kararı var ve siz bunun devamını sağlıyorsunuz; bu durumda 2013’ten beri yaşananları değerlendirmek gerekiyor” dedikten sonra, soruşturma ve dava sürecine ilişkin olarak kumpas davalarına da uzanan bir değerlendirme yaptı. Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının işkence davalarından maden işçileri ve sendika davalarına uzanan çalışmalarından örnekler verdi ve bu faaliyetlerin iddianameye konu edildiğini vurgulayan Akbulut, “Tutukluluğa devam diye verdiğiniz karar Akın Gürlek yargılamasının tutuklama kararıdır. Hollanda ve Belçika belgeleri gelsin, incelensin, tamam. Elbette bizim istediğimiz yönden de incelensin. Ama müvekkillerimiz neden tutuklu? Ortada olmayan deliller nasıl karartılacak? Ama tutuk halinin devamına ‘delil karartma’yı da gerekçe yapabiliyorsunuz. Bir kez olsun gerçekleri tartışıp kendi kararınızı vererek müvekkillerimizin tahliyesine karar verin. Acılıyız, öfkeliyiz. Acımız bu adaletsizlik içinde Ebru Tiftik’in canını vermesinden. Öfkeliyiz ama sabırlıyız da” dedi.

Kozağaçlı: 10 yıl önceki gerekçeyle tutukluyuz

 

Daha sonra söz alan tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı; dünyadan 150’nin üzerinde baroya kayıtlı avukatların başından beri davalarını izlediğini belirterek teşekkür etti. Kendilerini temsil eden avukatlara da teşekkür eden Kozağaçlı, “ÇHD Başkanı olmaktan onur duyuyorum bu dava kapsamında” dedi.

Kozağaçlı, özetle şunları söyledi:

14 Haziran Ebrumuzun doğum günü. Ebru; bir insana, bir avukata yapılanın yapılamayacağını göstermek için canını verdi. 14 Haziran’da Adalet İçin Mücadele Ödülü veriyoruz. Bu ödül, onlarca yıl bu davayı teşhir edecek.

Hayatımda tutuklu kaldığım hiçbir dosyada tahliye talep etmedim, bu dosyada da etmedim. Fakat genç meslektaşlarım, tahliye talep etmediğim için rahatsız oluyor. Ben talep etmiyorum, siz de, hiç zorlanmadan, gerekçe yazmadan, aynı üç cümleyle tutukluluğa devam kararı veriyorsunuz. Böyle olunca genç meslektaşlarım, biz işimizi iyi yapamıyor muyuz da, tahliye kararı çıkmıyor, diye rahatsız oluyor.

1800 avukat tek bir vekâletle bir noterden bu davaya katıldı. Noter, bunun tarihte bir ilk olduğunu söylemişti. Şu anda toplam 3 bin 200 kişi bu davada avukatlık yapıyor. Mesleğimizin en yetkin isimleri bu davada, hepsine teşekkür ediyorum.
Genç meslektaşlarım belki bilmiyordur söyeleyeyim; ceza davalarında kural şudur; tutukluk devam ediyorsa hâkim tutuyordur, tahliye kararı varsa avukat almıştır.


Yıllar önce
Mustafa Bağarkası, iki kere tutuk devam kararı verdi; gerekçesi ise henüz sorgumuzu almadığıydı. Üçüncüsünde sorgu aldı, 1,5 gün konuştum. Üçüncü kez tutuk devam kararı verildi. Ve orada ilk gerçek tutuk devam gerekçesi yazıldı hakkımda: Sorgularını aldık, ama Hollanda ve Belçika’daki deliller ikmal edilmedi. İkmal edilinceye kadar tutukluluğun devamına…
10 yıl önce oluyor bu.
O mahkemedeki ara kararı yerine getirecek cesareti yerine getirecek bir mahkeme, bir heyet, kusura bakmayın, size kadar çıkmadı. Sekiz ara karar var, bakalım onları yerine getirebilecek misiniz?
Bundan 10 yıl önce bizim tutukluluğumuzun devamı için öne sürülen belgeleri 10 yıl sonra hâlâ tutukluğun devamına gerekçe yapıyorsunuz.


“Zorunlu tutuklukl sistemi olsa çıkardık”

1961 Anayasası’nın hemen öncesine kadar ağır cezalarda kovuşturma ve soruşturma zorunlu olarak tutuklu yapılırdı. 1960’ta kalktı. Bu korkunç zorunlu tutukluluk döneminde kıta Avrupası ile aynı oranlarda tutuklumuz vardı. Nüfusun 100 binde biriydi. İhtiyari tutukluluğa geçtik ama tutukluluk beş katına çıktı. Bu hızla gidersek, kıta Avrupası liginden çıkıp Çin, Rusya ligine gireceğiz; tutukluluğun nüfusa oranı bindelik oranlardan yüzdelik oranlara ulaşacak.

Bu belgeler iddia edileli 25 sene geçmiş, beni hâlâ burada tutuyorsunuz. Burada 35 yaşında insan var.
Gezi davasındaki tutuklamaları da kabul edilemez buluyoruz. Hukuk öngörülebilir olmalıdır. Öngörülebilir değilse, dava bu mahkemede görülmüyor demektir.
Zorunlu tutukluluğa geçilsin daha iyi; zorunlu tutukluluk sistemi olsa beş yıl yatıp çıkardım; ihtiyari tutukluk sisteminde kaç yıldır burada tutuluyoruz.

Hollanda-Belçika belgelerinin 18 yılda sadece çuvalını gördük, içini bilmiyoruz. Zorunlu tutukluğa geçsek en fazla Avrupa Konseyi ayıplar, kınar. Zaten kimsenin taktığı yok. Böylece bütün bu belirsiz pratiklerden de kurtulmuş olurduk
.”

“Cinayet işlesem infazım yılbaşında bitecekti”

Yargıtay’ın tutuklama konusundaki içtihadı birleştirme kararına bakın, kek kalıbı gibi oturur bizim davanın üzerine.

10 yıl sonra siz beni hâlâ ‘Adli Tıp Kurumu kararını bekliyoruz’ diye tutuklu tutmaya devam edecekseniz, meslektaşlarım kızmakta haklı. CMK’da tutukluluk süresi iki yıl, bir yıl uzatmayla üç yıl olabilir. Ama Türk ceza hâkimleri bunu inatla beş yıl olarak uyguladı. Uzatması kendisinden uzun tutuklama süresi olur mu! Yasayı yapanlar iki artı bir yıl dedi, hukukçular iki artı bir yıl dedi, hocalar aynı şeyleri söyledi, ama 10 yıl boyunca yasa ihlal edilerek tutukluluk süresi beş yıl uygulandı ve sonunda OHAL kararnamesiyle kitabına uyduruldu.

Tutuklama tedbir mi, tedbir. Peki tedbir hükümden mahsup edilir mi? Nurullah Kunter hoca, böyle olduğu için, ceza yargısı durumu kavrayamıyor, nasıl olsa cezadan mahsup edilir diye gereksiz tutuklama kararları veriliyor, derdi. Hatta, “tutuklamada geçecek süre, ceza süresinin hesaplanmasında iki kat sayılsın” önerisi bile yapıldı.

Beni tahrik eden, hakaret eden, birini caddenin ortasında çekip vursaydım, öldürseydim, 7,5 yıl ceza alacaktım. Ve infazım bu yılbaşında tamamlanmış olacaktı.
Ben şu anda yasa dışı silahlı örgüt üyeliğinin alt sınırını yattım. Tekrar karşılaştığımızda, bir sonraki duruşmada TMK (Terörle Mücadele Kanunu) ile artırılmış alt sınırı da yatmış olacağım.


“301 kişiyi katleden serbest bırakıldı, biz tutukluyuz”


Bu insanlar kime zarar verdi, insanlara zarar mı verdi de alt sınırdan ayrılacaksınız? Avukatlık yapıyor bu insanlar.Yine tahliye talep etmiyorum. Hukuksal olarak bizi tutuklu tutamayacağınızı zannederim anlatabildim. 26 senedir bu mesleği yapıyorum. Yedi senedir de bu işi yapıyorum, tutukluyum. Siyasal mesele siyasal olarak konuşulur, halledilir. Bizi siyasal olduğuna inandığım bir gerekçeyle tuttuğunuza inandığım için tahliye talep etmiyorum.

Soma davasında bir avukat, mahkeme heyetine ‘Keser döner sap döner, bir gün devran döner’ dedi. Başkan ne demek istediğini sordu. Ben bir yargıca saygısızlık anlamına gelebilecek o ifadeyi kullanmam. Ama avukatın ne demek istediğini anlamaya çalıştık. Ve o davada, 301 kişiyi bilinçli taksirle katleden insan infazını bitirdi, yattı, çıktı. Bizi hapse attılar, Can Atalay da, ben de tutukluyuz, 301 kişiyi katleden adamı bıraktılar. O zaman anladık ki, o avukat meslektaşımız bunu kastetmiş, onlar bırakıldı, biz içerdeyiz…

“Halk için avukatlık yaptık”

Daha sonra söz alan tutuklu avukatlardan Barkın Timtik, “Pişman değiliz halk için avukatlık yaptık, mesleğimizi savunduk. Kazanacağız çünkü direniyoruz” dedi.

Söz alan tutuklu avukatlardan Oya Aslan yazdığı dilekçeyi okurken, kovuşturmanın genişletilmesi taleplerinin reddedilmesini eleştirdi. Mahkemenin hukuka uygun davranmadığını savunan Aslan, Hizbullah sanıkları serbest bırakılırken, adil yargılanma hakları ihlal edilen avukatların tutuklu olmasını eleştirdi. Aslan, “Ben devrimci bir avukatım… Biz kendi onurumuzu korurken hâkimlerin de onurunu korumaya çalışıyoruz. Tutukluluğun devamına karar verebilirsiniz, bunun için alkış da alabilirsiniz” dedi.

Tutuklu avukatlardan Özgür Yılmaz da, “Ezilenlerin avukatlığını yaptık; haklıyız, kazanacağız” diye konuştu.