Kültür-Sanat

Can Şafak’tan 'Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası': Gerçek çoğu zaman destandan çok daha epik ve lirik olabiliyor

24 Eylül 2019 15:30

Can Kartoğlu

Bu dünyada bir nesneye
yanar içim göynür özüm
yiğid’iken ölenlere
göğ’ekini biçmiş gibi

Yunus Emre

İyi ki yaşadı Necmettin Giritlioğlu. İyi ki Can Şafak yazdı onu: “Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası” adıyla. “Yükselen hareketin temposunu aşan bir devrimci.” Necmettin hakkında o kadar az şey yazılıp çizilmişti ki. Şimdi “Unutursak kalbimiz kurusun!” diyorlar ya. Necmettin’i unutmamak için önce tanımak; tazecik, incecik, dimdik bir başağın direnişi misali yaşamıyla işçi sınıfına verdiği selamını onu okuyarak, ona koca bir merhaba diyerek almak gerekiyor.

Annesiyle sinemaya gittiklerinde kapı önünde kendi yaşında dilenen çocuğu görünce, “O niçin orada?” diyerek feryat figan ağlayan, öldür Allah sinemaya girmeyen çocuğa, lisede dayakçı öğretmenin arkadaşına vurmasına sessiz kalmayan delikanlıya, Ankara’dan Ereğli Demir Çelik’e, oradan Aliağa’ya uzanan hepi topu 26 yıllık yaşamında, işçileri kardeşi belleyen, haksızlıkların karşısına dikilen işçiye, Demir Ökçe’nin eze eze döndürdüğü dünyayı Demir Ökçe’nin bile ummadığı hızla değiştirmeye kalkan devrimciye, hiçbir rüzgârın başını eğemediği fidana, şiirler yazan, kitaplar okuyan, gülünce dünyayı ısıtan çocuğa; Necmettin’e merhaba! Bugünün kirinin pasının, umutsuzluğunun arasında, gelin devrimci hareketin, işçi sınıfının yükseldiği, TİP’in, DİSK’in, Dev-Genç’in kurulduğu, öğrenci ve işçi hareketlerinin birlikte düşünülmeye başlandığı, Süleyman Demirel’in hep başbakan olduğu, “solcuların nefesinin dinlendiği” yıllara Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası kitabıyla iz sürmeye gidelim.  

Hakikat anlatıcısı, emek tarihi yazarı, bir sendika uzmanı, işçilerin Can Hocası Can Şafak, Necmettin’i destansı yazıların aksine ondan bir kahraman yaratmadan, duru, akışkan bir dille hayatın içinden, bütün yönleriyle anlatıyor. Ve destandan oldukça farklı bir anlatım çıkıyor ortaya:

Kitap kapağında Necmettin Giritlioğlu, 1970.“Hayat çok hızlı akıyor galiba. ‘Vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya’ diyen şairin dediği gibi mücadele de öyle… her şey hızla akıyor, değişiyor. Bu yüzden onları sonradan tanıyoruz ve çok da iyi tanımıyoruz. Bunu söylerken bir insan olarak yeterince tanımıyoruz demek istiyorum. Onları sadece siyasi yanlarıyla tanımaya eğilimimiz de var diye düşünüyorum. Bence hayatın içindeki insanlar, zayıf ve güçlü yanlarıyla, aşklarıyla, ‘yaratılan’ destanlardan çok daha sıcak ve etkileyici. Gerçek çoğu zaman destandan çok daha epik ve lirik olabiliyor.”

“Bir insanı tanımak kadar zor bir insanı yazmak"

Necmettin, Can Şafak’ın ‘70’lerden beri bildiği bir devrimcidir. Dikkatini çeken, merak ettiği, ama hakkında çok az şey öğrenebildiği… Yıllarca da bu öyle kalacaktır. Şafak, “Sosyal tarih alanına yöneldiğimde, hep aklımda oldu Necmettin Giritlioğlu’nu tanımak ve tanıtmak," diyor. Ne zaman ki Necmettin’in en yakın dostu, yoldaşı Bingöl Erdumlu’yla tanışır, Şafak o zaman kesin olarak verir kararını: “Bingöl Abi, hem Ereğli’de, hem Ankara’da, hem de Aliağa’da birlikteydi Necmettin’le. Vurulduğu anda da yanındaydı. Ondan dinlediklerim cesaretimi arttırdı. Necmettin’in yakın dostu İbrahim Kalyoncu’yla daha önce de sözlü tarih kayıtları yapmıştık, Necmettin’i anlatmıştı uzun uzun. Ben Bingöl Abi’yle yaptığım ve Necmettin’in de sıklıkla anıldığı kayıtlar üzerinde çalışırken, bir yandan da Necmettin kitabının ilk satırlarını da yazmaya başladım,” diyor Can Şafak. Ve ekliyor: “Bir insanı tanımak kadar zor bir insanı yazmak. Bir zorluk da bir biyografi çalışmasının yazarına ağır bir sorumluluk yüklüyor olmasında. Anlatılanlar ne kadar eski dönemlere dairse, bu güçlük daha da artıyor.

İki yıllık yazma süresince, Şafak’ın Necmettin’le kurduğu ilişki, çok duygu yüklü olacaktır… baştan sona kadar ve hâlâ da süren, sürmekte olan: “Bildiğiniz, saygı duyduğunuz bir insanı yazmaya başlayınca, onu tanımaya da başlıyorsunuz ve saygınız tanıdıkça derinleşiyor, neredeyse elle tutulabilecek bir sevgi sizi bağlamaya başlıyor Necmettin’e.

Sözlü tarihle yazılı tarihe kayıt düşmek

Önceki oylumlu yapıtlarında da sözlü tarih kayıtlarıyla emeğin hafızalardaki tarihini yazılı tarihe aktaran Can Şafak, kılı kırk yararak, ince eleyip sık dokuyarak, binbir emekle yazdığı kitabının altyapısı şöyle anlatıyor:

“Necmettin, ağırlıklı olarak sözlü tarihe dayanan bir kitap oldu. Sözlü tarih benim on yılı aşkın bir süredir yoğunlaştığım bir alan ve çalışmalarımda önemli yer tutuyor. Necmettin’de bu daha da öne çıktı. Bunun nedeni, Necmettin Giritlioğlu için bugüne kadar çok az şey yazılmış olması. Kimi kitaplarda bahsi geçiyor elbette Necmettin’in, özellikle de İsmet Demir’in anılarında… 1970’te öldürülmesinin ardından biri Cumhuriyet diğeri Ulus gazetesinde yayınlanan iki yazı dizisinde de kimi önemli bilgiler yer alıyor. Haber-yazılar, Aydınlık’ta bir yoldaşının anlatımı var. Ama bunların dışında internette yayınlanan ve hatalarla dolu kısa hamasi metinleri saymazsak Necmettin Giritlioğlu hakkında yazılı kaynaklarda pek bir şey yok. Beni bu kitabı yazmaya iten, Necmettin Giritlioğlu gibi bir büyük devrimci hakkında bilinenlerin bu kadar az olması karşısında yıllarca duyduğum üzüntü olmuştu. Bu kitap, bu boşluğu doldurmak için bir umut olur mu, duygusuyla… Belgeler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Kitaba aldığım kritik belgeler arasında Necmettin Giritlioğlu’nun Muzaffer İlgen’e yazdığı mektupları ve şiirleri var, bunları paylaşan Muzaffer İlgen Kurşuncu’ya hepimiz şükran borçluyuz. Necmettin’in ablası Ayla Mermerci, Necmettin’in vurulduğu gün üzerinden çıkan küçük bir adres defterini çok değerli bir belge olarak yazılı tarihe aktarabilmemizi sağladı, pek çok eski aile fotoğrafıyla birlikte. Kendisini saygıyla anıyorum. Ayrıca, Turhan Feyizoğlu ve Yıldırım Koç da kimi kritik belgeleri paylaşarak çok önemli bir destek, katkı verdiler kitaba. Bu yazılı kaynaklar, objeler dışında tanık anlatımları şekillendirdi kitabı. Necmettin’in abisi Aycan Giritlioğlu ve ablası Ayla Mermerci ile yaptığımız kayıtlar, onun hiç bilinmeyen, en yakın dostları, yoldaşları tarafından bile bilinmeyen çocukluk yıllarını ve genel hatlarıyla kişilik yapısını gün ışığına çıkardı. Askerlik arkadaşı Erdal Cansel’le yaptığımız söyleşi de onun hiç bilinmeyen iki yılını az çok açığa çıkardı Necmettin’in. Kitabın şekillenmesinde Necmettin’in en yakın dostu, yoldaşı Bingöl Erdumlu’nun tanıklığı çok önemlidir. Elbette Muzaffer İlgen Kurşuncu’nun tanıklığı da öyle… Necmettin’in yoldaşları ve yolu onunla kesişmiş dostlarıyla yaptığımız görüşmeler gibi.”

Necmettin Giritlioğlu işçi arkadaşlarıyla. Ankara, 1970.

Necmettin’in bitanecik ablası: Ayla Mermerci

Kitap için yaptığı sözlü tarih kayıtlarında Şafak’ı en çok etkileyen Necmettin’in ablası Ayla Mermerci olur. “Ayla Hanım, Necmettin’in hayatta kendisini en yakın hissettiği kişi olmuş. Bunu aile içindeki ve yakınındaki tanık anlatımlarından da öğrendim. Çok bağlıymış birbirlerine abla-kardeş. Kitabı yazarken bana en çok dokunan, Necmettin’in ablasıyla olan ilişkilerinin geçtiği bölümler oldu. Kitap da, Ayla Ablayla yaptığımız söyleşiyle başlıyor. Elbette bu kitabı herkesin okumasını istiyorum, devrimcilerin, işçilerin, sendikacıların… ve bence okumalı da herkes. Özellikle o dönemi yaşamayan genç kuşakların… Ama en çok okumasını istediğim insan, Necmettin’in çok sevdiği ve Necmettin’i çok ama çok seven ablası Ayla Mermerci idi. Ne yazık ki, Ayla Mermerci’yi kitabın yayınlanmasından birkaç gün önce kaybettik. Kitabı göremedi. Bu hep içimde bir ukde olarak kalacak.”

O günkü işçi sınıfıyla bugünkü işçi sınıfı

Necmettin’in yaşadığı dönemdeki işçi sınıfıyla bugünün işçi sınıfını karşılaştırmasını istediğimizde, Şafak’tan elli yıllık zaman diliminde değişen koşulları ve her sektörün, her üretim alanının kendi dinamiklerine uygun örgütlenmelere gereksinimi olduğunu dinliyoruz:

“Necmettin’in sendika kavgasına katıldığı ‘60’lar ve 1970 yılı, sosyalist solun, işçi ve sendika hareketinin tarihinin en büyük yükselişine hazırlandığı dönemdi. 6. Filo’ya karşı direnişlerin örgütlendiği, üniversite işgallerinin, boykotların hızla yaygınlaştığı, işçi direnişlerinin ve 15-16 Haziran Direnişi’nin yaşandığı bir dönem… Bugünse işçi ve sendika hareketinin uzunca bir süredir çözülme içinde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Her dönemin koşulları, sosyal sınıflara ve siyasi eğilimlere, damgasını vuruyor ister istemez. Ekonomik ve siyasi mücadeleleri şekillendiriyor. Ayrıca aradan geçen elli yıla yakın bir zaman içinde işçi sınıfının profilinde değişiklikler oldu, teknolojik gelişmelere, üretimin organizasyonundaki değişime ve hızlanan küreselleşmeye bağlı olarak emek piyasası ‘60’lara göre oldukça farklı… Esnek istihdam ve kuralsızlık neredeyse kural haline gelmiş. Sendika hareketi ise hâlâ ‘60’ların, ‘70’lerin örgüt yapılarına ve mücadele tarzına sıkışmış, sendikalar büyük sanayi işletmelerindeki çekirdek işgücünün örgütleri haline gelmiş. Oysa kayıtlı ya da kayıt dışı irili ufaklı taşeron işletmeler işçi sınıfının çok büyük bir kesimini bünyesinde tutuyorlar. Mevcut bürokratik yapılarıyla işkolu sendikaları bu işçi kitlesine ulaşamıyor. Oysa, değişen koşullara uygun emek örgütlerine ihtiyaç var. Öyle ki, bugün taşeron işçilerini örgütleyebilmek, tam da Necmettin Giritlioğlu’nun başkanı olduğu Yapı İşçileri Sendikası gibi gözünü budaktan sakınmayan, manevra kabiliyeti yüksek, doğrudan demokrasiye en yakın mücadele biçimlerini hayata geçirebilecek örgütlenmelerle olanaklı. Her sektörün, her üretim alanının kendi dinamiklerine uygun örgütlenmelerle… Sendika çokluğu, çeşitliliği bu noktada önem kazanıyor ve bu çeşitlilik bir ölçüde de olsa ‘60’ların ve ‘70’lerin emek hareketinde yani sınıfın deneyiminde, birikiminde mevcut. Bunun geliştirilmesi şart. Bunu, bugünkü Necmettinler yapacak diye düşünüyorum.”

Acaba Necmettin ne derdi bugünkü işçi sınıfına? “Necmettin bir mektubunda insanın baskıya karşı yapabileceği en güzel şeyin direnmek olduğunu yazmış. Kendi hayatı da daha çocukluk günlerinden başlayarak bir direniş öyküsü. Necmettin direnmeyi saldırılar, baskılar karşısında insanın içinde bulunduğu koşulları koruması çabası olarak değil koşulları tarihin tekerleğinin döndüğü yöne doğru, iyiye, güzele doğru değiştirmek olarak görmüş. Bugün sendika hareketi daha doğru ifadeyle bu hareket içindeki teslim olmayanlar neoliberal saldırı karşısında mücadele perspektifini genel olarak işçi ve sendika haklarını korumak olarak çiziyor. Buna karşılık Necmettin’in durduğu yer hak ve özgürlükleri büyütme, geliştirme mücadelesi olmuştu, bugün de öyle olurdu diye düşünüyorum.” diyor Can Şafak. “Direnin derdi.

Necmettin Giritlioğlu’nun cenaze töreninde. Önde sırtı dönük İsmet Demir, öndeki çelengin hemen arkasında gözlüklü Bingöl Erdumlu. 23 Ağustos 1970.

Şiir yazanın düşü olur!

“Gözlerin kadar yeşil aşk adası
Ve ben hayal gemisinin tayfası
Seninle geçen maceralarımız bir rüya
Ama ben deli gibi vurgunum sana Jülya."*

Kitapta, Necmettin’in yazdığı şiirler de var, mektuplar da. “Ben Necmettin’in şiir yazmış olabileceğini düşünmemiştim. Şiirlerini okuduğumda bambaşka bir Necmettin’le tanıştım. Çocuk yaşta yazdığı şiirler, ilk gençlik yıllarındakiler… ve son yıllarında yazdığı az sayıda şiir. Bu şiirler, Necmettin’in düşünce dünyasındaki gelişmeyi o kadar açık seçik ortaya koyuyorlar ki… Sadece şiirleri değil, edebiyatla çok yakından ilgilenmesi, tiyatroyu sevmesi ve bu alanlardaki deneyimi bir insan olarak Necmettin’i bize bir parça da olsa anlatıyor, tanıtıyor.” Kitaptan öğrendiğimizce güzel de şiir okur Necmettin. Ablası Ayla Mermerci’ye, can askerlik arkadaşı Erdal Cansel’e.

Annesini, aşkını, sevgisini, inançlarını, düşlerini, sitemlerini bulduğumuz şiirlerinden Necmettin’in içindeki adalet ve isyan ateşi de parlar. Şiir yazanın düşü olur:

"Tuttum dağ yollarını bir bir,
Vurdum öfkemi dağlara, dağlara,
Alaca dağlara, güzelim dağlara.

Benim öfkem kayalar gibi sert,
Benim öfkem çocuklar gibi şen.
Ben bu dağlardan inerim, inerim ama,
Oraklarla inerim,
Yabalarla inerim,
Tırpanlarla inerim,
Yumruk, yumruk inerim, hey
Yumruk, yumruk inerim.”**

 

Jack London’ın Necmettin Giritlioğlu’nun çok sevdiği Demir Ökçe kitabını yazmasının üstünden yüzyıl geçti ama Demir Ökçe’ler göğ’ekini biçmeye devam ediyor. Mutlu sonla biten hayatların yaşanacağı, yazılacağı zamanlar gelmeyecek mi? “Elbette gelecek.” diyor Şafak: “İnsanlık on bin yıldan daha uzun bir süredir savaşları, felaketleri yaşamakta, farklı toplum yapıları altında, biçimlerde insanın insanı sömürdüğü bir uzun süreç insanlık tarihi dediğimiz… Öyle ki, insanoğlunun yazılı tarihini de ikiye katlıyor bu süre. Bu zaman dilimi içinde gerçekleşen her devrim, yeni bir sınıflı toplum yapısını, yeni bir sömürü biçimini getirmiş. Ben, tarım devriminden sonra en büyük ve asıl devrimin, sınıfsız toplumu yaratacak olan devrim olduğunu düşünüyorum. Bu devrim, insanın insanla olduğu kadar, kuzeni olan tüm canlı türleriyle birlikte doğayla ilişkisini de köklü biçimde değiştirecek.

“Bugüne… olmazsa yarına, gelecek kuşaklara bir mektup kabul ediyorum,  Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası’nı.” diyor Can Şafak. Bu mektubu mutlaka okuyun. Ki, Necmettin yaşasın.


*Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası, Ayrıntı Yayınları, Yakın Tarih dizisi, S: 19

**Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası, Ayrıntı Yayınları, Yakın Tarih dizisi, S: 31

İlk 16 sayfa için tıklayabilirsiniz.