Gündem

Bugün Dünya Tiyatrolar Günü: Bir hayalden bir dünya yaratanların sesi

"Mesleğe harcanan emek sömürüye açık hale getirildi"

27 Mart 2018 15:55

Bugün (27 Mart 2018) Dünya Tiyatrolar Günü. Sansüre, baskıya, ekonomik sorunlara karşı tiyatrocular insanı, insana, insanla, anlatmaya devam ediyor. Kadıköy Tiyatrolar Platformu, Dünya Tiyatrolar gününde bir bildiri yayımladı. "Bugün binlerce sahnede milyonlarca göz kendi hayatına tanıklık edecek" denilen bildiride, "Dün olduğu, yarın olacağı gibi. Sahneden sesler yayılacak… Kulak verelim bu sese! Bu ses; bir kabustan uyanan kadının, bir emekçinin öfkesinin, bir gencin ilk aşkının sesi olabilir. Bu ses, bir hayalden bir dünya yaratanların sesidir. Bu ses,  hayatı düşlerle yoğurup, sizi kendi avuçlarınıza bırakanların sesi, bu ses tiyatronun sesidir" ifadeleri yer aldı.

Evrensel'den İsmail Afacan'ın haberi şöyle:

"En büyük problem sansür ve otosansürdür"

Iraz Yöntem (Tiyatrocu): 2018 yılının Dünya Tiyatro Günü’nde Türkiye tiyatrosunun sıkıntılarını paylaşıyor olmak ne acı… Hayatın her alanında olduğu gibi kültür-sanat yaşantımızda, özellikle tiyatroda yaşadığımız en büyük problem sansür ve hatta otosansürdür desek yanılmış olmayız sanırım… Oyunların yasaklandığı, yargılandığı; sanatçıların baskı altına alındığı ve susturulmaya çalışıldığı bugünlerde en büyük desteği verebilecek tek bir muhatap vardır: seyirci! Eğer seyirci sanata ve sanatçısına sahip çıkarsa, kendi yaşamına vurulan baskı darbesine de karşı çıkmış ve direnmiş olur… 

İnsanlık tarihi kadar eski olan bir sanat dalının –tiyatronun- hiçbir zaman baskılara boyun eğmediği, doğruları ve gerçekleri söylemekten vazgeçmediği gerçeği, gücü elinde tutanların korkulu rüyası olmuştur. Gerçeğin karşısında sadece gücün yanında olanların zayıflıklarını yüzlerine vuran bir aynadır tiyatro. Bu nedenledir ki çok korkulur. Tiyatro insanın yanında, insandan yanadır. Gücünü gerçeklerden alır. Halkın gerçekleri görmesinin belki de en paylaşımcı yoludur tiyatro. İşte tam da bu yüzden, gerçeklerin yüksek sesle haykırılabilmesi için seyircisine belki de her zaman olduğundan daha çok ihtiyacı vardır. Dilerim bundan sonra her 27 Mart bayram tadında olsun; hem bizler için hem de seyirciler için…

"Küllerimiz yeni bir dünyanın müjdesi olsun"

Nevzat Süs (Altkat Sanat Tiyatrosu): Bugün insanlık, türünün acılarından ve çaresizliğinden beslenerek kendine görkemli ve ışıltılı bir uygarlık kurma girişiminde. Bugün çocukların çaresizliği yobazların elinde bir istismara dönüşmüş durumda. Bugün kadının kendi varlığını gerçekleştirme girişimi ataerkil geleneklerle bastırılıyor. Bugün ülkesi dışında gencecik insanların eline silah verilerek ölüme gönderiliyor. Yeni topraklar işgal edilip yeni sömürü mekanizmaları yaratılıyor. Bugün insanın ruhu plazalarda, fabrikalarda, iş yerlerinde iğdiş edilip soysuzlaştırılıyor. En önemlisi bugün, bu olup bitenler kutsallaştırılıyor… Tiyatro sanatıyla bugünün insanını anlatarak yarını kurma fikriyle yanıp tutuşuyoruz. Küllerimiz yeni bir dünyanın müjdecisi olsun… 

"Çürümeyen tek şey tiyatro yapma inadı"

Berfin F. Zenderlioğlu (Tiyatro Yönetmeni):  Şermola Performans kurucularından biri olarak kuruluşumuzdan bu yana ülke gündeminin de çalkantılı yapısı  bizim tiyatromuzu ve diğer bütün özel tiyatroların gündemini de belirleyen bir nokta. Bu dönemde şimdilerde bizi en çok sarmalayan sorunlardan biri de sansür. Sansürün gruplarda, mekan sahiplerinde, özel ve ödenekli kurumlarda yarattığı otosansür mekanizması ile boğuşmaktayız. Duruyor muyuz? Hayır! Korkuyor muyuz? Hayır! Çünkü, korkunun muhalifliği yok edeceğini biliyoruz. Hareket ve üretim, bizi diri tutan ve nefes almamızı sağlayan en önemli “direniş” itkilerimiz. 

En büyük sorunlarımızdan biri hiçbir iktidar mekanizmasının kültür-sanat politikasının olmaması. Bunun adı devletten yardım beklemek değil. Koşullarımızın iyileştirilmesi arayışlarıdır. Adı konmayan ekonomik krize karşı, inatla, ısrarla sadece seyircinin desteğiyle tiyatro yapmaya çalışan yaratıcılarız biz. Bunlarla boğuşmak enerjimizi bölmekten başka bir şeye yaramıyor. Bunun altyapısını sağlayacak olanlar yetkililerdir. Her mahalleye bir tiyatro diyerek, bu alanın kültürel inşasının gelişmesine katkı sunabilirler.  Neticesinde biz bütün bu kaosa rağmen tiyatro üretmeye devam ediyoruz. Hâlâ özel alanda tiyatro yapanların mesleki anlamda bir güvencesi yok. Hâlâ oyunlar yasaklanabiliyor. İktidar mekanizmalarının hem bu kadar görmezden geldiği hem de bu kadar korktuğu bir yapının parçasıyız. 

Kendi açımdan bir taraftan kendi ana dilimde -Kürtçe- tiyatro yapma inadım hâlâ devam etmekte. Bir kaç yıldır iki dilli oyunlar ve farklı guruplara yönettiğim oyunlarla da iki dili bilmenin avantajlarını yaşıyorum. Ve biliyorum ki her şey akıp gidiyor, eriyor, soğuyor, kokuyor, çürüyor. Çürümeyen tek şey kirli zihniyetler karşısında hâlâ söyleyebilecek sözü olanların tiyatro yapma inadı. Dünya Tiyatro Günümüz kutlu olsun.

"Mesleğe harcanan emek sömürüye açık hale getirildi"

Ali Rıza Kubilay (Tiyatrocu): Ben aslında kabaca kutsallaştırılan tiyatro mesleği için harcanan emeğin sömürüye açık hale getirildiğini söylemek isterim. Özel tiyatrolarda sigortasız, güvencesiz çalıştırılan meslektaşlarımız var. Kurum tiyatrolarının da ise siyasi erkin (Parti ayrımı gözetmeksizin) baskıcı tutumunun ve değersizleştirme çabasının mesleğimi hırpaladığını düşünüyorum. Bütün bu sıkıntılara rağmen sahneye çıkıp seyirciye dünyayı ve insanı anlatmaya çalışan tüm tiyatro insanlarının günü kutlu olsun.     

"Devletin borcu var"

Cenk Gündoğdu (Oyun Yazarı): Faşizm Almanyası’nda sahneye botuyla girenler, emirle oynayanlar, oynatanlar, “yüksek” tepelerin şarkılarını seslendirenler değil savaşın ortasında savaşa karşı perde açanlar, Filistin’de sınır hattında kurşunlara doğru konser verenler, susmayanlar, direnenler unutulmaz. Sanat; taht alkışçıları, unvan sevicileri, makam düşkünleri, zulüm övücüleri, zalim hayranları, rüzgar gülleri icracılarla değil ödün vermeden bedel ödeyenlerle genişler, büyür, derinleşir. Bir süredir 1940 Almanyası’nda gibi nefes alıp, verdiğimiz bu topraklarda sanatsal üretim yapan herkese devletin büyük bir borcu var. Sabahattin Ali’den, Nâzım Hikmet’ten bugüne kadar yazana, çizene, oynayana, çevirene, tasarlayana, biçene, dikene, yönetene, izleyene… Bitmez bir borcu var. Bu borcu da gölge etmeyerek ödemesi gerekiyor.

"Kutlu olsun insanın düşlerini, sanatla savunması"

Kadıköy Tiyatrolar Platformu, Dünya Tiyatrolar Günü için bir bildiri yayımladı. 27 Mart’ın sahnelerin, cesaretin, inancın, inadın, kahkahanın günü olduğu vurgulanan bildiride “Bugün binlerce sahnede milyonlarca göz kendi hayatına tanıklık edecek. Dün olduğu, yarın olacağı gibi. Sahneden sesler yayılacak… Kulak verelim bu sese! Bu ses; bir kabustan uyanan kadının, bir emekçinin öfkesinin, bir gencin ilk aşkının sesi olabilir. Bu ses, bir hayalden bir dünya yaratanların sesidir. Bu ses,  hayatı düşlerle yoğurup, sizi kendi avuçlarınıza bırakanların sesi, bu ses tiyatronun sesidir.” denildi. 

Tiyatro kapılarının polislerce dolaşıldığı, sansürün, yasakların A4 kâğıtlarına resmi mühürlerle yazıldığı; umudun, barışın sesinin kısılmaya çalışıldığı bir zamandan geçildiği dikkat çekilen bildiride, şu ifadelere yer verildi: “Bugün 27 Mart. Bugün binlerce sahnede milyonlarca göz kendi hayatına tanıklık ediyor. Shakespeare’in kadim cümleleri, Vasıf Öngeren’in sesi hâlâ çelik gibi sağlam. Haldun Taner’i dinleyelim, Bertolt Brecht’i, Lorca’yı: Cesareti, hüznü, inancı, aşkı, inadı, öfkeyi, acıyı, direnişi, anlamayı, kahkahayı… Bugün 27 Mart. Emperyalist devletlerin barbarlığına karşı, tiyatronun insanı savunmasının yeni yaşı. Kutlu olsun insanın kendini, düşlerini, sanatla savunması! Kutlu olsun 27 Mart Dünya Tiyatro Günü!”

Zehra İpişiroğlu: Şimdi söz izleyicide

Bu yıl Dünya Tiyatrolar Günü ulusal bildiriyi Yazar, Eleştirmen ve Akademisyen Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu kaleme aldı. Bildiride “Ben tiyatrocuyum ve yaşamı bir yerinden yakalayabilirim, anlamak için çaba harcayabilirim, yaşamı okuyabilirim.” diyen İpşiroğlu bunun Türkiye koşullarında hiçte kolay olmadığını ifade etti: “Çünkü yaşam çoğu zaman bütün acı, gülünç ve absürt yanlarıyla sanatı kat kat aşıyor. Bunu her gün yeniden ve yeniden yaşıyorum. Tam bir şeyi yakaladım dediğimiz anda olaylar öyle bir kasıp kavuruyor ki ortalığı, sözcüğün bittiği yerde buluyoruz kendimizi.”

“Tüketim toplumunun uyuşukluğu içinde donup kalmışsak, tiyatro krizini aşmak için gerekli olan, Dario Fo’nun alaycı sözleriyle, ‘cadı avı’ mıdır; tiyatrocuların korkmaları, sarsılmaları mıdır?” sorusunu yönelten İpşiroğlu şunları dile getirdi: “Öyleyse baskıcı toplumlarda tiyatronun işi daha mı kolay? Böyle bir ayırım yapılabilir mi? Hayır, çünkü tüketim de, baskılar da bütün ülkelerde farklı dozlarda yaşanıyor. Eşitsizlik giderek artıyor, demokrasi anlayışı çöküyor, savaşlar ortalığı yıkıp yakıyor, yaşadığımız dünya kıyasıya harap ediliyor. Kendi ülkemdeki sorunlar başka ülkelerde yaşananlarla girift bağlantılar içinde gelişiyor.”

Bildirisinin sonunda tiyatro izleyicilerine seslenen İpşiroğlu “Şimdi bir oyun izleyeceğiz. Ne hissedeceğiz, ne düşüneceğiz? Acaba hüzünlenecek miyiz yoksa gülecek miyiz? Hoşumuza gidecek mi izlediklerimiz, yoksa anlamsız mı gelecek, neden? Kafamızdaki duvarları yıkacak mı, bize yeni bir güç, yeni bir umut verecek mi? Oyunun sonunda bütün bunları bizlere yaşatan tiyatrocuları büyük bir heyecan ve sevgiyle gönülden alkışlayabilecek miyiz? Şimdi söz izleyicide.” dedi.