Politika

Başdanışman mı, Cumhurbaşkanı mı; kime güvenmeli?

Anayasal bir devlette Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı titrine sahip hiç kimse anayasanın çiğnenmesi gereğini savunamaz

05 Eylül 2019 13:32

Figen A. Çalıkuşu*
P24 Blog

Aslında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1 Eylül tarihinde, Konya İl Başkanlığı toplantısındaki konuşmasını can kulağıyla dinlemesem böyle bir yazı yazmayacaktım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan o konuşmada noktası virgülüne aynen şöyle diyordu:

“Demokrasi hukuk çeşmesinden beslenir. Hukukun olmadığı, kanunların alenen çiğnendiği bir yerde demokrasiden de millet iradesinden de bahsedilemez.”

Ne kadar doğru.

Ancak Cumhurbaşkanlığı’nın başdanışmanı üstelik de “hukuk” başdanışmanı, İstanbul 26 Ağır Ceza Mahkemesinin halen görevdeki heyetini bir televizyon programında anayasal suç işlemeye, Anayasa’yı alenen çiğnemeye yüreklendirirken, Cumhurbaşkanı “kanunların alenen çiğnendiği bir yerde demokrasiden bahsedilemez" derse bir yurttaş ve hukukçu olarak kime, nasıl güvenmek gerekir ? 

Tabii, uygulamalara bakarak karar vermek en doğrusu.

Müsaadenizle anlatayım:

Tüm bu devleti var eden yerleşik kavramlara boş veren ve Ankara'nın yönetim odaklarında kendine yer bulan hastalıklı virüs, Türkiye'yi ve yönetimi felç eden ilk korkunç tahribat bombasını, hâlâ görevde kalabilen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üzerinden patlattı.

Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir mahkeme Anayasa'yı, devletin var oluşunu ve meşruiyetini sağlayan belgeyi yok sayarak "anayasal suç" işledi.

Anayasa Mahkemesi'nin en üst organı Genel Kurulu'nun dosyanın en son hâlini inceleyerek   "göz altına bile alınamaz" dediği bir başvuruda, Anayasal suç işleyerek sanığı tahliye etmedi ve beş buçuk ay daha fazladan cezaevinde tutulmasını hedefledi.

Anayasa 153. Maddesi’ne göre Anayasa Mahkemesi Kararları kesin ve herkesi bağlayan kararlardır oysa.

Ve Hâkim ve Savcılar Kurulu durumu seyretti ve seyretmeye de halen devam ediyor maalesef.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kemal Selçuk Yalman ve bir üyesinin 11 Ocak 2018 tarihli Anayasa Mahkemesi kararını yok saydığı günlerde idi.
İş hukuku uzmanı bir Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı yemeyip içmeyip, 18 Ocak 2018 tarihinde, önceden Adalet Bakanı'nın çıkması kararlaştırılmış bir programa, bakanın yerine koştura koştura çıkmıştı.

Cumhurbaşkanı’nın Konya konuşmasından sonra bu programı tekrar izledim.

Maalesef “azmettirici” unsurun bu başdanışman olduğunu, tekrar izlediğim programda somut bir şekilde yeniden gördüm.

Cumhurbaşkanlığı’nın hukuk konusunda sorumluluğunu üzerine almış bu başdanışman, sanki   "yeni İslamî bir devrim" ortamı doğmuş da kakofonik söylemlerden oluşan demagojik  teorilere ihtiyaç varmış havasındaydı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "hukuk devleti" olduğunu vurgulayan maddeler ve özellikle de Anayasa'nın 19. ve 153. maddelerini yok sayarak, İstanbul 26.Ağır Ceza Mahkemesi mevcut heyetini Anayasa'yı ve AYM’yi yok sayma yönünde yüreklendirmiş, kendi de anayasayı yok saymakta beis görmemişti.

Hattâ programda “mahkeme bu cezayı verecek”, “Yargıtay da onaylayacak” demek suretiyle 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 16 Şubat’ta ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını vereceğini peşinen ilan etmişti.

İşte bu bir devlet için yarılma, felç olma, kötürüm kalma hâlidir.

Neden mi?

Anayasa’nın kolunu bacağını kırıp, kötürüm edildiğinde haklarımız da hukukumuz da adaletimiz de kötürüm kalacak.

Anayasal bir devlette Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı titrine sahip hiç kimse anayasanın çiğnenmesi gereğini savunamaz.

Kendisi adına konuşması hâlinde mânâ ve önem kazanmayacak lakırdılar, Cumhurbaşkanlığı titriyle ifade edildiğinde nitelik değiştirmektedir. Vahamet kazandırmaktadır.

Siyasal iktidar devletin meşruiyetini gözetecek ise ki buna mecburdur; Anayasayı ihlal eden bir mahkeme heyetine, hiçbir şey olmamış gibi, ülkeyi felç eden hukuksuzluk demagojilerini teoriymiş gibi savunma gayretlerine ve bunu yargı mekanizmasına enjekte etmeye çalışan bireysel çabalara dur demelidir. 

Hangi yöne gitmekte olduğumuzu hâlâ Anayasayı yok sayan heyetin görev yaptığı mahkemede 8 Ekim’de devam edecek bu dava örneği gösterecek; Cumhurbaşkanı’nın Konya konuşmasındaki bağlayıcı beyanı mı yoksa başdanışmanın “anayasayı dinlemeyin” talimatı mı?

Başka bir şekilde de sorayım:

Felaket mi?

Sağlık mı?  


*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platfomu P24'te yayımlanmıştır.