Politika

Akşener: Erdoğan, nefret ettiği İnönü'nün Johnson mektubuna koyduğu postayı Biden'a koyamıyor

"Korkma, cesaretini topla ve çık; milletimizin beklentisine göre iki çift laf et"

28 Nisan 2021 10:33

T24 Haber Merkezi

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, 1915 olayları için "soykırım" nitelemesini yapan Joe Biden'a gösterdiği tepkiyi hatırlatarak, "Kürsü delikanlısı Sayın Erdoğan, nefret ettiği rahmetlik İnönü'nün Johnson mektubuna koyduğu postayı Biden'a koyamıyor. Beğenmediği rahmetli Ecevit'in Kıbrıs'ta gösterdiği dirayeti, Biden'a karşı gösteremiyor. Zerre hazzetmediği rahmetli Demireli'in İncirlik Üssü'ne Türk bayrağı diken dik duruşunun yanından bile geçemiyor. Diline sakız ettiği eski Türkiye'nin başbakanlarının, memleketin zor zamanlarında gösterdiği devlet insanlığının kırıntısını bile gösteremiyor" dedi. 

Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Biden'a tepkisini eleştirdi. Akşener, "Türk milleti tarihine atılan çamura karşı devletin başından dirayetli bir duruş bekliyordu. Rıza Zarrab için seferber olanların, en azından bir nota vermesini bekliyorduk, müzik notasına bile razıydık. Kürecik ve İncirlik üslerine karşı bir hamle bekliyorduk. Güvenlik ve işbirliği protokollerini masaya yatırmasını bekliyorduk. Sayın Erdoğan ise Biden'a kibarca sitem edip, Ermenistan'a yaptırım sinyali verdi. Sayın Erdoğan yemezler, Ermenistan bu yalanı 100 yıldır söylüyor" diye konuştu.  Erdoğan'a seslenen Akşener, "Sen 5 bin yıllık Türk devletini temsil ediyorsun. Korkma, cesaretini topla ve çık. Milletimizin beklentisine göre iki çift laf et, iki adım at" dedi. 

"Erdoğan'ın bize yutturmaya çalıştığı yeni Türkiye, aslında yenik Türkiye'dir" diyen İyi Parti lideri, "Türk milleti senden adım bekliyor, makamına yakışır bir cevap vermeni, kırk yılda bir devlet insanlığı bekliyor. Ya oturduğun koltuğun ciddiyetiyle durumun gereğini yap, ya da beceriksizliğini kabul et, özür dile ve memleketi seçime götür" diye konuştu.

TIKLAYIN - Erdoğan, Biden'a iki gün sonra yanıt verdi: Yayınladığı mesajla coğrafyamızda yaşanmış olaylarla ilgili mesnetsiz ve haksız ifadeler kullandı

Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:

"AK Parti iktidarının elinde Türkiye tarihinin en büyük yönetim krizlerini yaşıyor. Öyle bir koltuk sevdasına kapıldılar ki, ne maneviyat kaldı ne de ahlak kaldı. Bugün bu ahlaki çöküşün sonuçlarını ekonomiden, dış politikaya, her alanda yaşıyoruz. Onlar sarayda sefa sürerken bu yönetim krizinin faturasını milletçe ödüyoruz. 

"Baş müteahhit Erdoğan, vatanı da kupon arazi zannediyor"

Sayın Erdoğan'ın 23 Nisan'da 83 milyon vatandaşımızın gözüne bakarak yaptığı vatan tarif için önce yanlış mı duydum dedim. 'Toprak kan dökülmemişse vatan olmaz' dedi. 'Ben bunu şuna benzetiyorum' onun sözleriyle söylüyorum. 'Arazi var, arsa var. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bir bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin bir anlamı yok.' Aynen böyle dedi. Türk devletini idare eden birine vatan nedir anlatmak zorunda kalmak için utanç duyuyorum. Baş müteahhit Erdoğan, vatanı da kupon arazi zannediyor. Vatan dendiğinde milletçe yüreğimiz titrerken, mehmetçik can verirken, kendisi vatanı rant peşinde koşup araziler parsellemek için görüyorum. 'Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır, toprak, uğrunda ölen verse vatandır' dizelerindeki kutsiyete bakın bir de bu dizelerden hareketle aklına arsanın ücretinden başka bir şey gelemeyen vicdansızlığa bakın. Allah ıslah etsin. Sayın Erdoğan ve şürekası: Vatan, sizin kupon araziniz değil, şehitlerimizin bize emanetidir. 

"Kafası bozulana posta kovmakla övünen dünya lideri gitmiş minnoş Mr. Erdogan gelmiş"

(Erdoğan'ın Biden'a tepkisi) Bir baktık ki kafası bozulana posta kovmakla övünen dünya lideri gitmiş, yerine pek bir terbiyeli, şeker, minnoş Mr. Erdogan gelmiş. Rüzgar esse atarlanan Sayın Erdoğan, çıkıp da 'Eyy Biden, sen kimsin' çekmek yerine, 'Sayın Biden' demekle yetinmekle kalmış. Milletimiz için ar meselesi olan bu meselenin aslında Sayın Erdoğan için haziranda yapılacak görüşmenin maddelerinden biri olduğunu da öğrenmiş olduk. Oysa Türk milleti tarihine atılan çamura karşı devletin başından dirayetli bir duruş bekliyordu. Rıza Zarrab için seferber olanların, en azından bir nota vermesini bekliyorduk, müzik notasına bile razıydık. Kürecik ve İncirlik üslerine karşı bir hamle bekliyorduk. Güvenlik ve işbirliği protokollerini masaya yatırmasını bekliyorduk. Sayın Erdoğan ise Biden'a kibarca sitem edip, Ermenistan'a yaptırım sinyali verdi. Sayın Erdoğan yemezler, Ermenistan bu yalanı 100 yıldır söylüyor. 

"Korkma, cesaretini topla ve çık"

Sen 5 bin yıllık Türk devletini temsil ediyorsun. Korkma, cesaretini topla ve çık. Milletimizin beklentisine göre iki çift laf et, iki adım at. Geçen sene Kurban Bayramında benzer bir krizde, demiştim ki 'Ülkenin Cumhurbaşkanı olarak muhalefeti de dahil ettiğin bir memleket masası topla, sorunları ortaya koy, bilgileri atar. Muhalefet lideri de görüşlerini bildirsinler ve ortaya bir karar çıksın. Ondan sonra da Türkiye'nin birliği içinde bir tablo ortaya çıksın' demiştim. Ak Parti'nin sözcüleri dahil, her türlü hakaretle karşılaştım. O gün memleket meselesini toplasaydın, bugün Mr. Erdogan olmak zorunda kalmazdın. 

Keşke yapabilse ama yapamaz. Türkiye'yi ekonomik ve diplomatik alanda öyle karanlık bir cendereye soktu ki bir çift laf edecek cesareti bile bulamıyor. Kürsü delikanlısı Sayın Erdoğan, nefret ettiği rahmetlik İnönü'nün Johnson mektubuna koyduğu postayı Biden'a koyamıyor. Beğenmediği rahmetli Ecevit'in Kıbrıs'ta gösterdiği dirayeti, Biden'a karşı gösteremiyor. Zerre hazzetmediği rahmetli Demireli'in İncirlik Üssü'ne Türk bayrağı diken dik duruşunun yanından bile geçemiyor. O diline sakız ettiği eski Türkiye'nin başbakanlarının, memleketin zor zamanlarında gösterdiği devlet insanlığının kırıntısını bile gösteremiyor.

"Bize yutturmaya çalıştığı yeni Türkiye, aslında yenik Türkiye'dir"

Sayın Erdoğan'ın bize yutturmaya çalıştığı yeni Türkiye, aslında yenik Türkiye'dir. AK Parti'nin bu millete reva gördüğü ekonomide bitik, dış dünyada ezik Türkiye'dir. Buna izin vermeyeceğiz. 

Türkiye, kabile devleti değildir. Damadını sevdiğin kadar Türkiye'yi de seveceksin. Rıza Zarrab'ı koruduğun kadar devletini de kollayacaksın. O 5 müteahhitin kesesini dert ettiğin kadar, milletin kesesini de dert edeceksin. Öyle kürsüden tarihi nutukları atıp bildiğimizi bize anlatarak konuyu geçiştirmek yok. Kuyruğu kıstırıp milleti hazirandaki görüşmeyle oyalanmak yok. Türk milleti senden adım bekliyor. Makamına yakışır bir cevap vermeni, kırk yılda bir devlet insanlığı bekliyor. Ya oturduğun koltuğun ciddiyetiyle durumun gereğini yap, ya da beceriksizliğini kabul et ve memleketi seçime götür. Ya saray sefasını bırakıp işini yap, ya da sandık gelsin, milletimizden yetkiyi alıp biz gerekeni yapalım.

"Bir an önce çıkıp tam kapanma destek paketi açıklayın"

 AK Parti iktidarı Türkiye'yi yönetemiyor. Her alanda olduğu gibi pandemi yönetiminde de bunu milletçe yaşadık. Pazartesi akşamı Sayın Erdoğan tam kapanmaya geçiyoruz dedi. Pandeminin başından beri iktidarı uyardık defalarca. Çözümler sunduk kulak asmadılar. 2021 başından beri vakalarda patlama oldu, önemsemediler. Sadece Mart ayında 8 bine yakın vatandaşımızı kaybettik. Lebaleb kongreleri yapıncaya kadar kısmi kapanma kararı bile almadılar. En sonunda kongreler bitti, kısmi kapanmaya geçtiler. Şimdi de tam kapanma dediler. Tam mı yarım mı kapanıyoruz o da belli değil. Sayın Erdoğan, bu kararı önemli buluyoruz gecikmiş olsa da. Sadece kapanıyoruz demekle olmaz. Bu süreçte devlet imkanlarını seferber edip milletinin yanında olacaksın. Makamının sorumluluğu, devlet insanlığı bunu gerektirir. Bir an önce çıkıp tam kapanma destek paketi açıklayın. Düzenli geliri olmayanlara acilen destek sağlayın. Kapanma mücbir sebep sayılsın, vergi ödeme yükümlülüklerini bir ay erteleyin. Esnaf için kira stopajlarını sıfırlayın. Çek ve senetler 29 Nisan dahil Mayıs sonuna dahil yazılmasın. İcra takiplerini Mayıs sonuna kadar durdurun. Düşük gelirli vatandaşlarımızın evleriyle küçük esnafımızın iş yerleri için elektik faturalarını 6 aya yayarak tahsil edin. Belediyelere bağış kabul etme izni verin. Hane halkına kişi başı 500 lira hibe desteği, esnaflarımıza da çalışan başına 10 bin lira faizsiz kredi verin. Bari bu tam kapanma sürecinde milletimizin yanında olun. Bir defa olsun devlet ciddiyetiyle hareket edin. 

"Sağlık çalışanlarımızın sağlığı risk altında"

Pandeminin başında her akşam 9'da alkışlattıkları sağlık ordumuz artık kaderiyle baş başa. Sağlık çalışanlarımızın sağlığı risk altında. Ayda 100-120 saat arası fazla mesai yapıyorlar. Ekonomik paketler önerdik, iktidar oralı bile olmadı. Yeter artık. İş bilmezliğimizin ceremesini bu fedakar insanlar çekiyor. Covid-19'u meslek hastalığı sayın, hayatını kaybedenleri şehit kabul edin. Üstün gayretin karşılığında sosyal haklarını tek çatı altında toplayın. İcapçılıkta tüm sağlık personeline ödeme yapın. Böyle vefasızlık olmaz, ayıptır, günahtır. 

"Öğretmenine çok gördüğünü, müteahhidine yağdırmaktan çekinmiyor"

Eğitim ordumuz da, tıpkı sağlıkçılarımız gibi çile çekiyor. Kadrolu, sözleşmeli, ücretli gibi, başka başka öğretmen kadroları uydurdular, her bir öğretmenimizi, ek iş yapmak zorunda bıraktılar. Mesela, ücretli öğretmenlerimiz. Ders verdikçe ücret alıyorlar. Bu dönemde, eğitime ara verildiği için perişan durumdalar. Bakın, Haftada, hadi en yükseğinden alalım, 30 saat ders veren, bir ücretli öğretmenin eline, saati 19.70 liradan, ayda yaklaşık 2 bin 300 lira para geçiyor. İşe bakar mısınız? “Asgari” ücreti iktidar belirliyor, ama aynı iktidar, öğretmenine asgari ücretin altında maaşı reva görüyor. 100 bin ücretli öğretmenimiz var. Eğitim ordumuzun 100 bin neferine, ayda verilen ücretin toplamı, 230 milyon lira. Yılda 9 ay çalışabildiklerini farz edersek, bir yıllık ücretlerinin toplamı, 2 milyar 760 milyon lira. İktidar, evlatlarımızı emanet ettiğimiz, 100 bin eğitim neferine, bir yıl için 2 milyar 760 milyon lirayı çok görüyor. Ama aynı iktidar, sadece İstanbul havalimanını işleten şirkete, 2020 yılı için, 2 milyar 300 milyon lira, garanti ücreti ödemekten geri durmuyor. Yani uçmayan uçağın, o uçağa binmeyen yolcunun parasını ödemekten gocunmuyor. Öğretmenine çok gördüğünü, müteahhidine yağdırmaktan çekinmiyor. İşte size, Ak Parti’nin adalet anlayışı. İşte size, Ak Parti’nin eğitime bakışı. İşte size, dünün mücahidi, bugünün müteahhidi Sayın Erdoğan’ın, millet sevgisi. Yazıklar olsun.

"Bu kadar büyük bir açığın olduğu bir ülkede, atanamayan öğretmen diye bir sorun olabilir mi?"

Mesele sadece ücretli öğretmenlerimizle bitmiyor. Mesela atanamayan öğretmenlerimiz var. Şüyuu vukuundan beter. Artık maalesef, böyle de bir meslek kolumuz oldu. Hayaldi, Ak Parti iktidarında, bir rezalet daha gerçek oldu. Allah aşkına, bir ülkede, “atanamayan öğretmen” diye bir sorun olabilir mi? Atamayacaksan, neden öğretmen yetiştiriyorsun? Öğretmen yetiştiriyorsan, neden göreve atamıyorsun? Türkiye’de öğretmen fazlası mı var? Özel okullarda, her 8 öğrenciye bir öğretmen düşerken, devlet okullarında, her 16 öğrenciye bir öğretmen düşüyor. Devlet okullarındaki öğretmen sayısını, özel okul seviyesine çıkarmak için, Türkiye’nin 800 bin yeni öğretmene ihtiyacı var. Yani, kaliteli eğitim sağlamak için, çok büyük bir öğretmen açığımız var. Bu kadar büyük bir açığın olduğu bir ülkede, atanamayan öğretmen diye bir sorun olabilir mi? Elbette olamaz. 800 bin yeni öğretmen kulağa fazla geliyor değil mi? “Kaynak nerede?” diye soracak olan Ak Partilileri şimdiden duyar gibiyim… Oysa her 100 bin öğretmenin devlete maliyeti, sadece 8 milyar lira. Bunun 2 milyarını da, vergi olarak geri alıyor, yani 100 bin öğretmenin, devlete net maliyeti, 6 milyar lira. Bindiği uçağı satsa 50 bin öğretmene iş olur. Suriyeli sığınmacılara harcanan parayla, 800 bin öğretmenin 10 yıllık gideri karşılanır. Kanal İstanbul’a harcayacağı parayla, Türkiye’deki her devlet okulu yıkılıp baştan yapılır, Öğretmeniyle, atölyeleriyle, özel okullardan daha iyi seviyede eğitim verilir.

"Mesele, kaynak meselesi değil, mesele, öncelik meselesi"

Ez cümle; mesele, kaynak meselesi değil, mesele, öncelik meselesi. 100 bin öğretmenin maaşını, tek kalemde müteahhidinin cebine koyan bu anlayış, Türkiye’yi geleceğe taşıyamaz. Ülkenin kaynağı, imkanı ve daha da önemlisi ihtiyacı varken, Sırf canı istemediği için, 800 bin öğretmenimizi atamayan bu iktidar, çocuklarımıza hak ettikleri gibi bir gelecek sunamaz. 'Milletine nankör, yandaşına bonkör.' olanların, milletimize yokluk ve çileden başka vereceği bir şey olamaz. Bu kadar açık, bu kadar basit, bu kadar net! 

"Aldıkları her kuruş para haram olsun, zıkkım olsun"

Belediyelerde bankamatik memuru olanlar, damatlar, kızlar... Sarayda yan gelip yattığı halde 5 maaş alanlar... Bütün gençlerimizin hakları üstünüzdedir. Aldıkları her kuruş para haram olsun, zıkkım olsun. Günahtır!

Ibn-i Haldun, 650 yıl önce devletin çöküş işaretini şöyle sıralamış: Yöneticilerin aykırı seslere tahammülü olmaması, baskı ve şiddeti yönetim biçimi olarak görmesi, etrafında toplananları devlet kademelerine getirmesi, yöneticilerin sebepsiz zenginleşmesi, vergileri yükseltmek, ekonomiyi bozmak, halka haksız işler yüklemek ve halkı haksız çalışmaya zorlamak. 650 yıl önceki uyarılara bakar mısınız. İşaretler tanıdık geliyor değil mi? Sayın Erdoğan ve iktidarı bunlardan kaçınacağına bunların tamamını eksiksiz uyguluyor. Bu ucube yönetim sistemi Türkiye'yi de milletimizi de mağdur ediyor. Genç işsizliği ülkemizin geleceği için bir tehlike halini aldı. 

Türkiye 2019 yılında genç göçünde rekor kırdı. Gidenler çok büyük beklentilerle gitmiyor. Bazılarıyla görüşüyorum. YouTube kanallarındaki videolarını izliyorsunuzdur gençlerin. Fikirsel, beyinsel çalışma mı bedensel çalışma mı... İkisine de razı olarak gidiyorlar. Alt tarafı düzgün bir iş, itilip kakılmadıkları huzurlu bir hayat istiyorlar. Amerika'ya, Almanya'ya, Kanada'ya gidenler var. Ama asıl acı olanı Ukrayna'ya, Romanya'ya, Polonya'ya, Çin'e gidenler var. Bir ülke için daha büyük utanç olabilir mi? 

Ülkemizde, adaleti ve demokrasiyi tam ve kamil olarak uygulayamazsak, en nitelikli gençlerimizi, başka ülkelere kaptıracağız. Aklınızı başınıza alın.

"Türkiye’nin, çöküşün değil, yükselişin gereklerini yapacak bir iktidara ihtiyacı var"

Türkiye’nin, çöküşün değil, yükselişin gereklerini yapacak bir iktidara ihtiyacı var. Sayıları 1 buçuk milyona yaklaşan üniversite mezunu gençlerimizi, iş ve aş sahibi yapacak bir iktidara ihtiyacı var. Türkiye’nin, liyakatli kadrolarıyla göreve hazır olan, cesurlara, İYİ Parti’ye ihtiyacı var. Bizim planlarımız, projelerimiz hazır. İktidar olduğumuzda, iktidarın gençlerimize reva gördüğü bu düzeni değiştirmek için, yol haritamız hazır.

Gençlerimizin büyük bir bölümünün işsiz bulamamasının, hayal ettiği işte çalışamamasının, ya da hak ettiği maaşı alamamasının, en önemli nedenlerinden biri de beceri uyumsuzluğudur. Yani, yüksek öğrenim ve mesleki eğitim kurumlarımızdan, mezun olan gençlerimizin beklentileriyle, iş dünyasının beklentileri örtüşmüyor.

Vatan toprağına, arazi gözüyle bakan Ak Parti zihniyeti, eğitim kurumlarına ve üniversitelere de, dikilecek bina gözüyle baktığı için, yüksek öğrenim kurumlarımız, yeni dönemin ihtiyaçlarını karşılamaktan giderek uzaklaşıyor. İşte o nedenle, beceri uyumsuzluğuyla mücadele planımız kapsamında; üniversiteler, özel sektör, devlet planlama ve kalkınma kurumlarının, ortak karar aldığı ve yönlendirdiği, bölgesel koordinasyon merkezleri kuracağız. Bu merkezlerde, bölgenin ihtiyaçlarını, bölgedeki gençlerin yeteneklerini ve yetenek açıklarını tespit ettikten sonra, gençlere yatkın oldukları becerileri kazandırarak, bu ihtiyaçları karşılayacak, teknoloji kampüsleri ve uzmanlaşmış meslek yüksekokulları kuracağız.

Gençlerimizin, iş hayatına ilk girdikleri andan itibaren, karşılaştıkları sorunlardan bir başkası da, güvencesiz işler ve adaletsiz iş yerleri. Haklarını arayan gençlerimiz ise, ya maaş ile tehdit ediliyor, ya da işten atılıyor. Gençlerimiz sürekli olarak, aç kalmak ile hak aramak arasında tercih yapmak zorunda kalıyor. Bu sorunu çözmek için, güvenceli ve esnek çalışma modellerini yaygınlaştıracağız. Böylece gençlerimiz, harçlıklarını çıkarmak için bile olsa, yarı zamanlı çalıştıklarında, belirli sosyal güvencelere sahip olacaklar ve özlük haklarını kaybetmeyecekler. Gençlerimiz, işleri ve hayatları arasında bir denge kurabilecek, hayatlarını çileli bir çalışma sürecinde geçirmek yerine, kendi isteklerini gerçekleştirme fırsatına da sahip olacaklar. Yani çalışmak için yaşamayacak, yaşamak için çalışabilecekler. Ne eğitimde, ne de istihdamda olan gençlerimiz için, İkinci Şans Okulları ve Garantili Yetenek Programları oluşturacağız. İkinci Şans Okulları ile, umudunu kaybetmiş veya uzun zamandır işsiz olan gençlerimize, tekrar eğitim imkânı vererek, onları istihdama kazandıracağız.

Garantili Yetenek Programları’yla ise, yeni bir kariyer alanına yönelmek, veya becerilerini geliştirmek isteyen gençlerimize, haftalık belirli bir ücret karşılığında, eğitim olanakları sunacağız. Ülkemizde meslek liselerinde okuyan gençlerimiz, düzensiz ve güvencesiz bir çıraklık süreci ile karşı karşıya. Oysa mesleği öğrenmek ve deneyim kazanmak açısından çıraklık, çok önemli bir kavramdır. Çıraklara işçi niteliği tanıyarak, iş ve sosyal güvenlik yasalarının kapsamına alınmalarını sağlayacağız. Yapılan bir araştırmaya göre, 2030 yılına geldiğimizde, çalışma hayatında, ileri seviye bilişsel yetkinliklere, sosyal yetkinliklere, ve teknoloji yetkinliklerine olan talep, ciddi oranda artacak. Bu yüzden, çocuklarımıza kodlama ve programlama öğretmenin yanında, yaratıcılık, karmaşık bilgi yorumlama, eleştirel düşünme, empati, ve adapte olabilme gibi, teknik olmayan becerileri de kazandırmamız şart. Bunun için, İYİ Parti iktidarında, Milli Eğitim Şurası’nı acilen toplayıp, çıktıları çerçevesinde, eğitim sistemimizi ve müfredatımızı, geleceğin dünyasına uyumlu hale getirecek, eğiticilerin eğitimi konularını da kapsayan, bir Eğitim Reformu sürecini hızlıca başlatacağız. Sevgili gençler; Ülkemizdeki ve dünyadaki gelir adaletsizliğinden dolayı, geleceğe karamsar yaklaşmanız normal. Bir de üstüne “gençler iş beğenmiyor.” diyerek, sorunun sizde olduğunu ima eden yöneticiler yüzünden, kendinizi çaresiz hissediyor olmanız da normal. Asıl normal olmayan, Ak Parti iktidarının bu yönetim anlayışı. İşte o nedenle; Sizin hakkınızda abuk sabuk racon kesenlere, kafayı takmayın. İktidarın, size öğretmeye çalıştığı çaresizliği, kabul etmediğiniz için, faturayı size kesenlere kulak asmayın. Sorunun sizde olmadığını, sakın aklınızdan çıkarmayın. Türkiye’ye, ve her şeyden önemlisi de, kendinize olan güveninizi asla kaybetmeyin.

"Siz sandığa geleceksiniz, onlar da tıpış tıpış gidecek"

Unutmayın; Türkiye, size hak ettiğiniz hayatı verebilecek bir ülke. Bu günler elbette geçecek. İlk seçimde, hak ettiğiniz mutluluk ve huzuru, sizden esirgeyenler çekip gidecek. O sandık gelecek, ve sizi yarı yolda bırakan bu iktidar gidecek. Siz sandığa geleceksiniz, onlar da tıpış tıpış gidecek.  Bundan emin olun.

Türkiye’yi yönetenler hayal kuramıyorsa, milletimiz de, gençlerimiz de hayal kuramaz. Milletimiz için daha iyi bir hayatın, hayalini bile kuramayan, bu çapsız iktidarla, güçlü, zengin, ve mutlu bir Türkiye vizyonu koyamayan, bu garip zihniyetle, memleketin en basit meselesini bile çözemeyen, bu beceriksiz kadrolarla, ve tüm bunların bir ürünü olan, bu ucube sistemle, Türkiye rahata eremez. Bu kadar basit.

"İktidarın her türlü cambazlığına rağmen, millet bizi çağırıyor!"

Ama karamsarlığa lüzum yok. Umutsuzluğa yer yok. Biz bunun için varız. İYİ Parti bunun için var. Biz geleceğiz ve Türkiye İYİ Olacak! Bu hayalleri kurmak da, gerçekleştirmek de, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’de yaşamak da mümkün. Çünkü Türkiye büyük bir ülke. Potansiyeli olan ülke. Başarmak için ihtiyacı olan her şeye sahip olan bir ülke. Kaynaklarını, emeğini, hazinesini, eşe, dosta, yandaşa peşkeş çekmezseniz, Türkiye 83 milyon vatandaşını, bolluk içinde yaşatabilecek bir ülke. Biz bu gerçeği biliyoruz. Buna inanıyoruz. Ve görüyoruz ki, milletimiz de bize inanıyor. Milletimizin bize olan sevgisi, partimize olan ilgisi her geçen gün artıyor. İktidarın her türlü cambazlığına rağmen, millet bizi çağırıyor!