Gündem

AKP Kadın Kollar Başkanı'nın şortlu kadına saldırı yorumu: Bunlar hastalıklı zihinler

"15 yıldır herkesin istediği gibi giyinebilmesini sağlamaya çalışan bir partiyiz"

Fotoğraf: Ece Oğultürk - Habertürk

25 Eylül 2016 14:18

AKP Kadın Kolları Başkanı ve Ankara Milletvekili Selva Çam, Ayşegül Terzi'nin, giydiği şort yüzünden otobüste saldırıya uğramasına ilişkin olarak, "Yıllarca kıyafet sebebiyle baskı ve dışlanmışlıklara maruz kalan biri olarak, giyimi yüzünden kimsenin dışlanmasını ya da olumsuz bir bakışla karşılaşmasını istemem. Türkiye özgür bir ülke. Ülkemizde herkesin istediği gibi giyinebilmesi, istediği gibi inanabilmesi gerekiyor" dedi.

"Biz zaten 14-15 yıldır bunu sağlamaya çalışan bir partiyiz" diyen Çam, "Ayrıştırıcı bir üslupla sadece kıyafeti yüzünden saldırıya uğradığını söylememiz de bu sorunun çözümüne faydalı mı, emin değilim. Olaylara bir bütün olarak yaklaşmalıyız" görüşünü dile getirdi. "Kılık kıyafet meselesi artık gündem dışı kalmalı" diyen Çam, "Türkiye bunu aştı. Kimsenin kıyafeti beni ilgilendirmiyor, kafa yapısı ilgilendiriyor. Medya 'şortlu kadın' ifadesi kullanıldı. Basının da bunu aşması gerekiyor. Şiddetin her türlüsüne hep birlikte karşı olmamız lazım. Şimdi bu sebepten yapılan bir şiddet var, bundan önceki dönemde başörtülü kadınların örtüsünü çekiyorlardı. Tepki aynı olmalı. Ben bu zihinleri hasta olarak tanımlıyorum" diye konuştu.

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (25 Eylül 2016) Selva Çam'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

Türkiye’de her gün kadına şiddet ve kadın cinayetleri haberleriyle uyanıyoruz. Ayşegül T.’nin şort giydiği için saldırıya uğradığını duyunca siz neler düşündünüz?

Haberi ilk okuduğumda iki açıdan bakmak gerektiğini düşündüm. Birincisi şiddet var, ikincisi hayat görüşüne ve giyim tarzına müdahale var. Bunu yapan zihniyet hastalıklıdır. Aklı başında normal bir insanın bir başkasının görüşüne saygı duymaması mümkün değil. Kadına şiddet evrensel bir problem. Bunun çözümü kanunlarla olur. 2003 yılından beri Medeni Kanun, Ceza Hukuku, Anayasa’nın maddeleriyle bunu güvence altına almaya çalışıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkeyiz ama ne kadar kanun koysanız da toplumda zihinsel dönüşüm sağlayamazsanız yetersiz kalıyor..

Seküler kesimden ‘Kadın şortlu olduğu için saldırıya uğradı, bu yüzden muhafazakâr kesim olayı yeterince kınamıyor’ şeklinde sesler yükseldi. Siz ‘O da öyle giyinmeseymiş’ diye düşündünüz mü?

Elbette hayır. Kıyafet konusu aslında benim yumuşak karnım. Yıllarca kıyafet sebebiyle baskı ve dışlanmışlıklara maruz kalan biri olarak, giyimi yüzünden kimsenin dışlanmasını ya da olumsuz bir bakışla karşılaşmasını istemem. Türkiye özgür bir ülke. Ülkemizde herkesin istediği gibi giyinebilmesi, istediği gibi inanabilmesi gerekiyor. Biz zaten 14-15 yıldır bunu sağlamaya çalışan bir partiyiz. Ayrıştırıcı bir üslupla sadece kıyafeti yüzünden saldırıya uğradığını söylememiz de bu sorunun çözümüne faydalı mı, emin değilim. Olaylara bir bütün olarak yaklaşmalıyız.

Giyimi nasıl olursa olsun genel olarak kadına şiddete karşı durmamız gerekir anlamında mı söylüyorsunuz?

Aynen öyle. Kılık kıyafet meselesi artık gündem dışı kalmalı. Türkiye bunu aştı. Kimsenin kıyafeti beni ilgilendirmiyor, kafa yapısı ilgilendiriyor. Özellikle yaşadığımız 15 Temmuz’dan sonra geçmiş yaraları kaşımak bana anlamlı gelmiyor. Medyada “şortlu kadın” ifadesi kullanıldı. Basının da bunu aşması gerekiyor. Şiddetin her türlüsüne hep birlikte karşı olmamız lazım. Şimdi bu sebepten yapılan bir şiddet var, bundan önceki dönemde başörtülü kadınların örtüsünü çekiyorlardı. Tepki aynı olmalı. Ben bu zihinleri hasta olarak tanımlıyorum. Kimse kimsenin hayat tarzına müdahale edemez ve bu Anayasa’da güvence altına alınmıştır.

Sizce Türkiye’de kadına şiddet probleminin temelinde nasıl bir zihniyet yatıyor? Bu bir muhafazakârlık sorunu mudur yoksa ideolojiler ötesi bir cinsiyetçilik sorunu mu?

Tamamıyla hastalıklı bir zihniyet sonucu. Geleneksel de değil, din referanslı da değil. Bizim dinimiz her türlü inanca saygıyla bakan bir din. Şiddet meselesi aile ortamında başlıyor. Aile içinde şiddete şahit olan çocuk ileride kız arkadaşına, eşine şiddet uygulayabiliyor. Akran zorbalığı diye bir kavram var. Yaşıtına baskı uygulayan çocuk ailesi tarafından hoş görülüyor. 7 yaşında bir çocuk bunu yapınca aile hoşnut oluyor, 20’li yaşlarda bir başka kıza şiddet uygulayınca manşet oluyor. Bunu aşabilmemiz için aile ortamında başlayan, eğitim hayatında devam eden bir zihinsel dönüşüm gerçekleştirmemiz gerekiyor. Aksi halde istediğiniz kadar kanun koyun sonuç istediğiniz oranda değişmeyecektir.

'KADINLARI EVE KAPATMAK İSTESEK KADIN İSTİHDAMINI ARTIRIR MIYDIK?'

Partinizin kadın meselesine bakışının eleştirilmesine geçmişte ‘yüksek sesle kahkaha’, kürtaj ya da kızlı-erkekli öğrenci evleri gibi tartışmalar neden oldu. AK Parti ‘evinin kadını, ailenin annesi, mutaassıp bir hanım’ modelini mi benimsiyor?

Bence bu konuda bize haksızlık ediliyor. 2002’den beri biz sürekli neyi yapmadığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Söze “Aslında öyle değil” diye başlıyoruz. İnsanların zihninde önyargılı bir şablon var. Geçmiş 14 senemiz var bizim. Bu sürede kimin neyine karışılmış? Münferit olaylar vardır tabii ki ama biz bunu toplumun geneline yayamayız. Benim özgürlüğümün başladığı yerde bir başkasının özgürlüğü bitiyorsa ben buna karşıyım.

Ya 3 çocuk meselesi? Kadın istihdamını azaltmaz mı?

Üç çocuk meselesi nüfusumuzun genç kalması için tamamen araştırmaların sonucunda ortaya çıkan bir politikadır. Bu söylem AK Partili bir politikacının ağzından çıktığı için bu kadar tepki gördü. Bir CHP’li söylese yine bu kadar tartışılacak mıydı? Kadın istihdamını artırmak istiyoruz ve bunu başarmak zorundayız. Ulusal istihdam stratejimizin en önemli noktalarından bir tanesi de bu zaten. Öncelikle çalışma hayatında kadınların sırf kadın olduğu için yaşadığı sıkıntılarla ilgili bir mobbing yönergesi yayınlandı. İşverenin kadın ve genç çalışanlar için ödemiş olduğu sigortaları devletin ödemesi kadınların daha fazla işe girmesini sağladı. Eğer anne izin sonrası yarı zamanlı çalışmak istiyorsa yarı zamanlı çalışıyor ama tam maaş alıyor. Aradaki maaş farkını devlet ödüyor, yani kadının çalışması teşvik ediliyor. Biz asla çalışan anneyi çalışmamaya teşvik etmiyoruz. Erken emeklilik konusunu da gündeme getirdik, doğumdan kayıplarını sigortaya saydırmaya başladık. 2008’de işgücüne katılma oranı % 24.5 iken, 2015’te bu oran % 31.6’ya çıktı. İstikrarlı ve önemli bir artış söz konusu. 2023’te % 41 kadın istihdamını hedefliyoruz. Bütün bunlar AK Parti’nin kadını çalışma hayatında görmek istediğinin ispatlarıdır. Kadınları eve kapatmak isteyen bir zihniyet bunları yapmaz.


Söyleşinin tamamı için tıklayın