Yaşam

14 Şubat'ta yalnızlar anlatıyor: Tercih mi, sonuç mu; artıları ve eksileri neler; neyi özlüyor, neyi hiç özlemiyorlar?

"Yalnızlık tercih diyen yalan söyler"

14 Şubat 2019 04:00

GONCA TOKYOL

“Yalnızlık beni endişelendirmiyor; hayat, insan kendisine ve alışkanlıklarına tahammül etmeye çalışırken ziyadesiyle zor.”

Jorge Luis Borges, ’Kongre’ isimli öyküsünün girişinde, 70’li yaşlarının başındaki Alejandro Ferri’ye bunları söyletiyor. Ferri hiç evlenmemiş ve yalnız yaşıyor, Buenos Aires’te. Borges’in kaleminden konuşmaya başladığında takvim yaprakları 1955’i gösteriyor.

Yalnızlık Ferri’yi endişelendirmiyor, ancak 51 yaşındaki Yaren Şenen onunla aynı fikirde değil. Nadiren de olsa, ‘kendisini sevdiğine inandığı bir yüreğin ölene kadar yanında olmayacağını düşündüğünde gözünden yaşların aktığını’ söylüyor. Bir üniversitede çalışıyor, ikisi üniversite okumak için evden ayrılan, biri liseye giden 3 çocuğu var; 14 yaşında tanıştığı ilk aşkıyla 20 yaşında evlenmiş, birkaç sene önce de boşanmış, o zamandan beri yalnız. Hayır hayır, aslında o zamandan beri değil; -kendi ifadesiyle, ‘tarihini hatırlayamayacağı kadar uzun bir süredir’ yalnız.

Yalnızlık, psikolojide genel olarak ‘bir kişinin arzuları ile gerçekteki sosyal ilişkileri arasındaki uyuşmazlık[1]’ olarak tanımlanıyor; çoğunlukla da insanların kurdukları sosyal ilişkilerin sayısı değil, niteliğiyle ilişkilendiriliyor. Tarihi, kimi kaynaklara göre Paganlar tarafından Tarım Tanrısı Faunus’a adanan doğurganlık festivaline dayandırılan 14 Şubat Sevgililer Günü’nde ise çoğunlukla hüzünle. Hayatında birileri olmayan ‘yalnız’ arkadaşlara, “Ya biz kutlamıyoruz zaten, gel bize pizza yiyip film izleriz” deniyor; internetteki listelerde ’14 Şubat’ı yalnız geçireceklere 5-10-15 maddede nasıl daha az depresif olabilecekleri' anlatılıyor, yer yer de paylaştıkça artan bir tat olabileceği düşünülerek ‘yalnızlar partileri’ organize ediliyor.

İllüstrasyon. Jun Cen

14 Şubat, sadece lahmacundan kaşara ilgili ilgisiz birçok objeyi kalp şekline sokmaya muktedir değil, aynı zamanda takvimler o günü gösterdiğinde, an itibariyle hayatında biri olmayan ‘yalnızlara’ yönelik, dışarıdan anlayışlı gözüken içten içe ise “İyi ki ben o durumda değilim” minnettarlığını barındıran göz devirmelerine de alan açıyor. Aşkın, sevginin, ilişkilerin kutlandığı ve hatta kutsandığı bu günde çiftler ele ele tutuşur, apartman girişlerinde öpüşür, çiçekçiler bir önceki ayın hasılatına tek günde ulaşırken yalnızlardan ise çoğu zaman dertli dertli iç çekmeleri bekleniyor. T24, bu 14 Şubat’ta hayali mikrofonunu günün kaybedeni ilan edilenlere, yalnızlara uzattı. Yalnızlık nedir, paylaşılırsa gerçekten yalnızlık olmaz mı, bir tercih midir yoksa sonuç mu? Yalnızlar anlatıyor…

Flörtler: "Arada oluyorlar ve onlar olmasa hayat iyice çekilmez olur"

Sevgililer Günü öncesinde yalnızlarla konuşmak istediğimi söylediğim bir arkadaşım biraz daha detay istiyor. Her ne kadar psikolojide sınırları belli bir tanımı olsa da, kimin ‘yalnız’ olduğuna karar vermek kolay değil. Bir çerçeve çizmeye çalışıyorum: Eşi, partneri ya da sevgilisi olmayan biri. Telefonun diğer ucundan “Haa, loser* arıyorsun yani” yorumu geliyor, ister istemez gülüyorum.

Taksim’de bir kafede buluştuğumuz gazetecilik öğrencisi Sultan Eylem Keleş, bir 'kaybeden' gibi gözükmüyor. Sohbetimiz de aslında yalnızlığın ne olduğunu karar vermeye çalışarak başlıyor. Flörtler yalnızlığa dahil mi, değil mi? 24 yaşındaki Keleş’e göre flörtler yalnızlığın bir parçası, “Arada oluyorlar ve onlar olmasa hayat iyice çekilmez olur”. Peki bu flörtler neden ilişkiye dönüşmüyor? Keleş’in aklına iki açıklama geliyor; ilki, kendisini feminist olarak tanımlaması, diğeri ise farklı ilişki biçimlerinin sevgililiğin yerini alması. Özellikle kendi yaşıtları arasında flörtlerin bir noktada sevgililiğe dönüşmesinin artık çok da beklenen bir şey olmadığını, bunun yeni bir ilişki çeşidi olarak kabul edildiğini düşünüyor. Aradaki farkın ne olduğunu soruyorum:

“Sevgililik daha kurumsal; toplum nezdinde daha tanınır, bilinir bir şey. Aynı zamanda da sevgililiğin getirdiği belli başlı sorumluluklar, yükümlülükler, normlar, görevler var. Flört biraz daha sınırları muğlak bir alan gibi tarif ediliyor. Belki de tercih edilmesinin sebebi bu.”

"İşin içine sorumluluk, aidiyet, güven, sadakat gibi kelimeler girmediği sürece benim için ilişki olmuyor"

İlişkiye nelerin dahil olduğu, nelerin dahil olmadığı konusunda 34 yaşındaki Nida Ada da hemcinsiyle benzer fikirlere sahip. Ne kadar süredir yalnız olduğunu sorduğumda, “Düzenli görüştüğüm, seviştiğim insanların hepsine ilişki olarak bakmıyorum” diyor ve devam ediyor: “1.5 yıldır bir ilişkim yok. İşin içine sorumluluk, aidiyet, güven, sadakat gibi kelimeler girmediği sürece benim için ilişki olmuyor. Yoksa düzenli olarak görüştüğüm, dışarı çıkıp yemek yediğim, seviştiğim insan var ama ona ilişki olarak bakmıyorum. Varsak varız, yoksak yokuz gibi bir durum o.”

Flörtler neden ilişkiye evrilmiyor?: "O senin için o adam değil, sen de onun için o kadın değilsin"

Nida Ada, iş güvenliği uzmanı olarak serbest çalışıyor; aynı zamanda da bir moda influencer’ı. Instagram’da on binlerce takipçisi var ama o bu konudan bahsederken hafiften kendisiyle dalga geçiyor ve “Mikro influencer diyeyim bari” diye gülerek ekliyor Kadıköy'de buluştuğumuz mekanda. Üniversitedeki sevgilisiyle 1.5 yıl süren bir evlilik yapmış, ‘temiz bir şekilde’ ayrılmışlar; şu anda annesi ve kedisiyle yaşıyor. Hayatının belli dönemlerinde, yer yer de belli bir rutin içerisinde hayatında olan erkeklerle yaşadıkları paylaşımın neden ilişkiye, sevgililiğe dönmediğini soruyorum, kulağa klişe gibi gelebilecek ama aslında durumu basitleştirerek özetleyen o cümleyi kuruyor:

“Çünkü o senin için o adam değil, sen de onun için o kadın değilsin. Herkes kendi keyfinde, küçük mutlu hayatında; ortak paydalarla yaşamaktan mutlu oluyorlar. Seni başkasıyla paylaşıp paylaşmama ihtimali onu rahatsız etmiyor. Küçük oyunlar oynuyorsun, küçük mutluluklar yaşıyorsun; herkes kendi hayatına devam ediyor sonrasında.”

Flörtlerin sevgililiğe evrilmemesinin bir sebebinin de konfor alanını kaybetmeye dair kaygısı olduğunu söylüyor. “Hayatım 5 kişiyle devam ediyor” dediği yakın arkadaş grubuyla gece dışarı çıkmaktan, dans etmekten aldığı keyiften bahsediyor ve gülerek ekliyor:

“Bazen ilişki isteyen adamlar da oldu ama bundan bahsetmeye başladıklarında kalbim sıkıştı. ‘Nasıl ya, ben gece dışarı çıkacaktım kızlarla’ diye düşündüm. Orası böyle çok güvenli, kararların tamamını senin aldığın karanlık bir bölge, dark side; ondan vazgeçmek de istemiyorsun bazen.”

"Yalnızlık tercih diyen yalan söyler"

Ama yine de yalnızlığın tercih edilecek bir durum olmadığını düşünüyor: “Tercih diyen yalan söyler.” 30 yaşındaki elektrik elektronik mühendisi Tevfik Heybeli de aynı fikirde. Ankara’da yaşayan Heybeli’yle, haber öncesi Twitter’dan yaptığım “Yalnızlar aranıyor” ilanı üzerinden tanışıyoruz ve mail üzerinden yalnızlık dedikodusu yapıyoruz. Yalnızlığın tercih edilecek bir şey olmadığını söylüyor:

“Kimsenin sizi tercih etmemesi açısından bakılıyorsa  böyle bir şey mümkün değil. Sonuç diyebilirim daha çok, bir önceki ilişkimin bir sonucu. İnsanlar bir önceki ilişkilerinde ne kadar mutlu, ne kadar uyumlu olurlarsa bir sonraki ilişkilerinde de bunları arıyor; bulamayınca da benim gibi flörtleşmekten öte gidemiyor.”

İlişkilerinden “Hepsi benim bebeklerim” diye bahsediyor Heybeli. Yalnızlığı da ‘doğru insanı beklerken ya da yanlış insanı aklından silmek için geçirilen zaman’ olarak tanımlıyor. “Yalnızlığın verdiği mutluluk yoktur” derken oldukça net, yalnız olmanın olumlu görülen yanlarını da önceki ilişkilere bağlıyor: “Bir önceki ilişkiden kurtulmanın verdiği huzur ve mutluluktur bu. Her insan kendini eşiyle daha mutlu hisseder, yeter ki o insanın eşi olduğuna inansın.”

"Yalnızlık benim için biraz da büyüme, yetişkin olma süreci oldu"

24 yaşındaki bir diğer üniversite öğrencisi Gaye Tekcan ise aynı fikirde değil. “Bekar olmak benim için bir tercih” diye söze giriyor. Kendine güveni tavırlarından belli olsa da söylediğinin ‘şımarıklık’ olarak algılanmasından çekiniyor biraz. İki yıldır sevgilisi olmamış, yalnızlığı biraz da ‘büyüme, yetişkin olma süreci’ olarak görüyor. Hayatında birilerinin olmaması ‘toplumda erkeğe biçilen işlerde de yetenekli olduğunu fark etmesini’ sağlamış, kendisiyle gurur duymuş bunu fark ettiğinde. Evdeki su tesisatıyla ilgili yaşadığı bir problemi hatırlarken gülüyor, ilk bakışta durumu sinir bozucu bulmuş ancak sorunu çözmeyi başardığındaki hissiyatını, “O haz duygusunu tarif edemem” diye özetliyor.

Mühendislik öğrencisi Tekcan, yalnızlığın insana çok yönlü olma ve bir şeyler öğrenme imkanı verdiğini düşünürken; 30 yaşındaki Mehtap Bitti, ‘güçlü olma zorunluluğu’ nitelendirmesinde bulunuyor yalnızlık için. Küçük bir şehirde üniversite okuyan ve 7 yıldır İstanbul’da yaşayan Bitti’ye göre yalnızken ‘kırılamazsın, kimseye ağlayamazsın, şımarma hakkın yoktur’. Ama yalnızlık Bitti için sadece olumsuz yönleri olan bir durum değil; aynı zaman da ‘kimse seni yönlendirmediği, senden şikayet etme hakkı olmadığı, bir yere bağlanmadığın’ için ‘inanılmaz cazip’.

“Bazı insanların lisana, müziğe yeteneği yoktur; belki benim de buna yok”

41 yaşındaki Japonca tercümanı Ulaş Kanat’ın orta okul döneminde bir çocukluk aşkı ve ikinci buluşmada ‘sepetlendiği’ iki adet başarısız denemesini saymazsak hiç sevgilisi olmamış, “E zaten artık ihtiyarlamış olmamız hasebiyle olmasına da gerek yok gibi” diyor. Bir otomobil firması için çalışan ve part-time Adapazarı’nda yaşayan Kanat’la da Twitter’daki çağrı üzerinden tanışıyoruz. Hikâyesini özetledikten sonra “Muhtemelen haber için ideal insanım” diye bitiriyor mesajını, İstanbul’da buluşuyoruz.

Hayatındaki neredeyse en uzun ‘ilişkisi’ olarak gördüğü orta okul flörtünden bahsederken “13 yaşlarındayken vuku bulan, yanak sıkmalı bir aşk” ifadelerini kullanıyor. Annesiyle babası 11 yaşındayken boşanınca, evlilik ve ilişkilerle ilgili “Çok matah bir şey olsaydı bizimkiler de sürdürürdü” diye düşünmeye başlamış. Birçoklarına garip gelebilecek uzunluktaki yalnızlığının bir sonuç mu, yoksa tercih mi olduğunu sorduğumda; “Bazı insanların lisana, müziğe yeteneği yoktur; belki benim de buna yeteneğim yoktur” diye söze başlıyor ve devam ediyor:

Bazen tercih zannettiğiniz şey mecburiyet, mecburiyet zannettiğiniz tercihtir. Belli bir süre yalnız kalınca, yalnızlık hayatın kendisi oluyor. Mecburiyetten tercihe dönüşebiliyor.”

"Yaşlı ve el ele bir çift gördüğümde boynum bükülüyor; asla olmayacak bu benim yaşamımda diye…"

Biraz da yalnızlığı seven bir yapısı olduğunu düşünüyor ama yaşlanınca fikri değişecek mi, emin değil. Haber için konuştuğum kişiler arasında yaşça en büyük olan kişi Yaren Şenen, onun bu konuda ne düşündüğünü önemli buluyorum. “Yalnızlığın duygusal sızısına kendinizi bırakırsanız o girdaptan asla çıkamazsınız” diye uyarıyor. Kendisini pek yalnız hissetmediğini, işi, diğer uğraşları, ailesi ve arkadaşlarıyla mutlu olduğunu söylese de ilerleyen yıllarda yanında “yüreğini sarıp sarmalayacak; iyi günde kötü günde yanında olacağını bildiği” birinin olmayacağını düşündüğünde hüzünlendiğini saklamıyor:

“Bazen bırakırım bu olumsuz duygu yaşlarla yıkanıp gitsin, bazen de açarım oynak bir şarkı, kendimi o ruh halinden uzaklaştırırım. Bu duyguların ne zaman geldiğini çok kestiremiyorum. Ama yaşlı ve el ele bir çift gördüğümde boynum bükülüyor. Asla olmayacak bu benim yaşamımda diye…”

Böyle hissetmesinin bir sebebi de ilk yılı mutlu geçen ancak sonrasını ise “Giderek ataerkil davranışlarının dozunu artıran, çok eğitimli bir adamla yaşamı devam ettirmeye çalışmak” diye özetlediği evliliğinin son yıllarında aldatıldığını öğrenmiş olması. Şenen, psikolojik şiddet gördüğü için ayrıldığını söylediği eski eşinin ardından "Yaşadığım travmadan sonra dürüst birinin var olması ve beni dürüst olduğuna inandırması olasılığı, hesaparıma göre imkansız denecek kadar düşük" diyor gülerek.

Nasıl Ulaş Kanat ebeveynlerinin boşanmasının duygusal ilişkilerini etkilemiş olabileceğini düşünüyorsa, Enşen de bir yaşına geldiğinde babalarının başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmelerinin çocuklarında ‘güvensizlik’ yaratmış olabileceği yorumunda bulunuyor.

İllüstrasyon: Chiara Zarmati

“Feminist olmayan Leyla’ya Mecnun olmak kolay”

Güven, yalnızlık ve ilişkilerden bahsederken önemli bir başlık. Feminist bir kadınla birlikte olmanın erkekleri çok korkuttuğunu söyleyen ve gülerek bir arkadaşının sıklıkla dile getirdiği “Feminist olmayan Leyla’ya Mecnun olmak kolay” lafını alıntılayan Sultan Eylem Keleş de ‘varolan güç ve iktidar ilişkilerinden, yerleşmiş rollerden bağımsız bir birliktelik yaşamak’ konusunda biraz umutsuz konuşsa da insanın en temel ihtiyaçları arasında ‘sevmeyi, sevilmeyi ve güven duymayı’ sayıyor.

“Biriyle bir şeyleri paylaşmayı, bir şeyleri birlikte omuzlamayı, birlikte yol yürümeyi tabii ki ben de zaman zaman çok yoğun şiddetli, zaman zaman daha az bir şekilde hissediyorum” diyen Keleş, hayatında ‘özel’  birinin olmasını en çok, çok mutlu ya da çok mutsuz olduğu zamanlarda aradığını söylüyor.

İllüstrasyon: Evgeniia Matveeva

Yalnızlığı başlarda kötü giden ilişkilerden sonrası bir ihtiyaç görse de sonrasında nedense zorunluluk haline geldiğini, hatta yer yer 'bu role fazla girdiği için' ilişkisi olmasını her ne kadar istese de 'o ana geldiğinde istemsiz bir şekilde ne yapacağını unuttuğunu' söyleyen Mehtap Bitti'ye göre, duygusal ilişkilerde saygı ve sadakat, 'üzerinde konuşulmasına gerek bile olmayan gereklilikler'. Bir ilişkideki bir diğer önceliği ise 'mahremiyet': "Yaşananlar bir giz olarak kalmalı, ilişkideki sırlar kişileri birbirlerine bağlar."

Yaren Şenen, ilişkide özlediklerinden bahsederken, laf "Yürek birliğini hissetmeya, seks sonrası bedeninin de tek olduğunu duyumsamaya, birisi için değerli, özel olduğunu hissetmeya, o kişiye bakınca içinin titremesine, sevgi ve şefkatle dolmaya" geliyor. Flörtleşmeden ileri geçmeyen kadınlar dışında neredeyse 10 yıldır hayatında biri olmadığını söyleyen Tevfik Heybeli'nin birilerinin olduğu zamanlara dair en çok özlediği şeyse 'ondan habersiz plan yapacak birinin varlığı': "Hayatın hızına yalnız bir şekilde yetişemiyorsun ve senin gözünden kaçan, senin duymadığın şeyleri, senin hayatının tam ortasında olan birinin görüp, duyuyor olması özlenesi bir şey."

"Modern dünyada insanlar bu kadar paylaşımcı olabildikleri için bir partnere daha az ihtiyaç duyuyorlar"

Hiç uzun süreli ilişkisi olmayan, bundan şikayetçi olmadığının da altını çizerken "Diğer hali bilmiyorum, herhalde ondan" diyen 40 yaşındaki Doğan Burak, deneyimli bir yalnız olarak insanların modern dünyanın bunda etkisinin büyük olduğunu düşünüyor. Diyarbakır'da yaşayan ve kamuda görev yapan Burak, ilişkiler konusunda yalnız olabilir ama çevresindekilere daha fazla vakit ayırma şansı da verdiği için yalnızlığından mutlu olduğunu söyleyen Gaye Tekcan dışında 'modern dünyanın yalnızlaşmaya katkıda bulunduğu' yorumunu bir tek o yapmıyor. 

Tekcan, modern dünyanın insanları birbirine 'daha fazla yakınlaştırdığını', insanların internet ve sosyal medya sayesinde bazı şeyleri tanımadıkları insanlarla daha rahat konuşabildiklerini ve paylaşabildiklerini, 'bu kadar paylaşımcı olabildikleri için bir partnere daha az ihtiyaç duyduklarını' düşünse de; 14 Şubat öncesinde konuştuğum diğer 'yalnızlar' onunla aynı fikirde değil.

Yaren Şenen, insanların ilişkilerine ve sevdiklerine gereken özeni göstermeleri halinde yalnızlaşmayacaklarını söylüyor ama sesi pek de umutlu çıkmıyor; "Korkarım ki sistemin sürekli pompalamaya çalıştığı çarpık ilişki düzeni egemen hale geliyor, dolayısıyla da yalnızlık artacak gibi duruyor" diyor yüzünü ekşiterek. Mehtap Bitti de yaşadığımız dönemde hayatlarımızın 'reklam panosuna' döndüğüne inanıyor ve ona göre, "Yaşadığımız hayat standartları tahammülümüzü yok etti."

Tevfik Heybeli ilişkilerde en büyük problemin 'tahammülsüzlük' olduğu tespitini yanlış buluyor, ona göre en büyük sıkıntı 'ilişki yaşayan bireylerin birbirlerine olan saygıyı yitirmeleri'. İnsanların giderek yalnızlaştığı konusunda diğerleriyle hemfikir ancak bunun içinde yaşadığımız çağ ile bir alakası olduğunu düşünmüyor. 

"Etrafta bu kadar çok yalnız varsa, o zaman neden bu kadar yalnızız"

14 Şubat öncesi yalnızlıklarını T24'le paylaşanların her birinin yalnızlığının farklı sebepleri vardı, "Etrafta bu kadar çok yalnız varsa, o zaman neden bu kadar yalnızız" sorusuna her bir görüşmede farklı sebeplerle gülündü. İçinde yaşadığımız çağın, modern dünyanın yalnızlığı ne kadar ve nasıl beslediği, bu durumun neler hissettirdiği konusunda birçok farklı şey söylendi. T24'e konuşan 'yalnızlar', sadece onların değil herkesin giderek yalnızlaştığını düşünse de hayatlarında yeniden birinin olması konusunda ne umutsuz ne de isteksizler. 

Üzerindeki leopar desenli kırmızı bluzunu dalgalandırarak, yüzükler ve bilekliklerle dolu ellerini sallaya sallaya gülerek yalnızlığından bahseden Nida Ada, flörtlerin ilişkilere dönmesi için biraz da kendisinin inisiyatifi ele alması, ilgisini belli etmesi gerektiğine karar vermiş. Bir süredir görüştüğü biri var ve Instagram'da yeni bir 'hikâye' paylaştığını gördüğünde 'Kalbinin sıkıştığını' söylüyor. 

Biriyle birlikte olmanın, bir ilişkinin yalnızlığı öteleyip ötelemediği konusunda pek de emin olamayan Sultan Eylem Keleş, "Peki, bir ilişki istemiyorum, ben böyle iyiyim dediğin bir döneminde misin hayatının" diye sorduğumda gülerek, "Pek de değilim" diyor: 

"Bir ilişkiye ihtiyaç duyduğum, istediğim bir dönemindeyim. Ama hayatımın erkeğini, aşkını aramıyorum. Hayatımı olağan bir şekilde devam ettiriyorum ama evet, bunun ihtiyacını hissederek yaşıyorum. Böyle bir karşılaşma mümkün olursa ne âlâ, hayatım daha da güzel olacak dediğim bir dönemdeyim."

Mehmet Y. Yılmaz: Yalnızlığın ilacı aşktır; aşkı küçümseyen hayatı küçümsüyor demektir

Uzun yıllar boyunca yalnızlığın rahatsız edici bir his ya da kronik elem olduğu düşünülüyordu. Ancak yakın dönemde yapılan araştırmalar yalnızlığı davranış kalıbının değiştirilmesi için bir uyarı, biyolojik bir yapı olarak tanımlamaya başladı. Yalnızlık da açlık, susuzluk ya da ağrı gibi bireyi daha büyük bir zarardan korumayı ve üremenin devam etmesini sağlamayı amaçlıyordu[2].

Araştırmalar[3], yalnızlığın yaklaşık yüzde 50'sinin kalıtımsal, yüzde 50'sinin de çevreye bağlı olduğunu gösteriyor. Bir türün varlığını sürdürmesi için sadece bir jenerasyonun üremesi yeterli değil, gelen jenerasyonun üremeye devam etmesi de hayati önem taşıyor. İnsan yavrusu ise doğumdan sonra en uzun süre dış desteğe bağımlı yaşayan canlı türü; uzun yıllar boyunca ebeveynlerinin onu koruması ve beslemesine ihtiyaç duyuyor. Avcı-toplayıcı dönemlerde büyüme çağındaki çocukların bakımı, kendilerindan fedakârlık etmeleri pahasına bile olsa ebevenlerinin yemeklerini onlarla paylaşmasına bağlıydı. Çocuklarından ayrı kaldıklarında 'ızdırap' duyan ebeveynler bu besleme işini daha uzun sürdürmeye, genç nesli korumaya devam etmeye meyilliydi. Çocuklarından ya da kabilelerinden ayrı kalmak konusunda çok da bir sorunu olmayan, yani yalnızlıkla ilgili bir sıkıntı yaşamayan ebeveynler ise bunları çok daha kısa süreliğine yapıyordu[4]. Bu sebepten yalnızlık, bir kısmı bu sıkıntıyı T24'le de paylaşan 'yalnızlar' açısından bireysel düzeyde sıkıntı verici olsa da, türün kurtuluşu için hayati olabilir.

"Kadınları anlamaya çalışan adam" olarak anılan ve hafta sonları yazdığı 'aşk yazıları' dört gözle beklenen T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz 'yalnızlığın çağdaş toplumların bir gerçeği' olduğunu düşünüyor. '14 Şubat'ı kapitalizmin oyunu' olarak gördüklerini, -oldukça da haklı bir şekilde-, ısrarla söyleyen sosyalistlerin 'yalnızlığın bir burjuva aldatmacısı olduğu' yönündeki değerlendirmelerini 'kolay bir açıklama' olarak nitelendiriyor, "Ama bir de yaşadığımız toplumun gerçekleri var."

Türkiye'de neredeyse 10 kişiden birinin yalnız yaşadığını hatırlatan Yılmaz, yalnızlığın insanlığın kurtuluşu için gerekli olabileceğine inanılsa da kişisel mutluluğunu düşünenler için bir 'müjde' veriyor. Yılmaz'a göre, yalnızlığın tek bir ilacı var, o da 'büyük aileler içinde yaşamak' değil: "O büyük aileler içinde bile insanın tek başına kalabildiğini biliyoruz çünkü. Bunun ilacı aşktır. Aşkı küçümseyen, hayatı küçümsüyor demektir."




[1].The revised UCLA Loneliness Scale: concurrent and discriminant validity evidence. Russell D, Peplau LA, Cutrona CE J Pers Soc Psychol. 1980.
[2].Cacioppo JT, Hawkley LC, Ernst JM, Burleson M, Berntson GG, Nouriani B, et al. Loneliness within a nomological net: An evolutionary perspective. Journal of Research in Personality. 2006
[3]. Genetic and environmental contributions to loneliness in adults: the Netherlands twin register study. Boomsma DI, Willemsen G, Dolan CV, Hawkley LC, Cacioppo JT Behav Genet. 2005
[4]. Cacioppo JT, Hawkley LC, Ernst JM, Burleson M, Berntson GG, Nouriani B, et al. Loneliness within a nomological net: An evolutionary perspective. Journal of Research in Personality. 2006
*Loser: Kaybeden, ezik kimse.