05 Mayıs 2024

İşçiler, 1 Mayıs'ı nasıl kaybetti?

Büyük değişimin en küçük parçasını bile fark etmeyip, tümüyle ideolojik kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs protesto yürüyüşlerinde ısrarcı olmak, geçmişin geleceği unutturmasına yol açar.

1 Mayıs, işçilere adanan bir gün olmaktan çok öncesinde; "dünyanın çiçeklenme mevsimini kutlayan" Kuzey Paganlarına aitti.

Ancak önemi, 1880'lerde günde 10-16 saat ve haftada 6 gün çalışmaya karşı direnmekten, sanayi devrimine ve çalıştırılan çocuk işçilere kadar uzanır. (Sorun, 152 milyon çocuk işçiyle hâlâ gündemde.)

Bütün sosyal olaylar keskin ironi barındırırlar.

1886'da yapılan protestolarda, çoğunluğu İngilizce bilmeyen göçmen örgütleyiciler belirlerken; aynı meydanlarda işçi liderleri, düşük ücret rekabetine karşı göçe son verilmesini talep ediyorlardı.

Uluslararası Sosyalist Konferans'ı 1889 yılında ilk kez 1 Mayıs'ı İşçi Bayramı olarak deklare etti. Ancak ABD, kendi bayramını uluslararası bağlantılı bir işçi hareketi yaratmamak için resmi olarak tanımadı. Özellikle Soğuk Savaş döneminde anti-komünist politikaları 1 Mayıs'ın işçi hareketleriyle ilişkilendirilmesinin engellemesine yol açtı.

Ancak 20. yüzyılın başında, 1 Mayıs radikal işçi protestolarına dönüştü.

"Çalışanların, ulus inşasında oynadığı önemli rolün bir hatırlatıcısı" olarak başlayan İşçi Bayramı; kargaşa yaratmak, az gelişmiş ülkelerde devrim yapmak, rejimleri yıkmak için kitleleri harekete geçirmek amacına dönüştü.

Anlamı politik sürece göre sürekli değişiyordu.

ABD'de 1910'ların sendikaları; "İşçi hareketimizin devirecek hiçbir şeyi yok. Bayram endüstriyel barışı temsil eder" duyurularıyla meydanlara çıktıysalar da başarılı oldukları söylenemez.

Kaldı ki yakın gelecekte bu niyeti tamamen alt üst edecek iki dünya savaşı, 1930 ekonomi krizi ve soğuk savaş dönemi bekliyordu.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1 Mayıs'ın yerini daha milliyetçi kapsamda bir İşçi Bayramı aldı.  İşçilerin tam desteğini gösteren "hükümet, sermaye ve emeğin tam iş birliği içinde çalıştığı ulusal bir üçgen" olarak kutlanmaya başlamıştı.

Naziler Almanya'da iktidara geldiklerinde de Almanya'da resmi tatil ilan edildi. 

1930'lara gelindiğinde, Sovyetler Birliği için askeri donanım ve askeri silahların sergilendiği, Kızıl Meydan'da dev geçit törenleriyle işçilerin rejime katkılarının onurlandırıldığı "kutsal bir gün" oldu...

ABD patentli Kutlama Sovyet rejiminin simgesi olarak, komünizmin ihracında kullanıldı.

Modern Rusya'da ise anlamını yitirmiş Bolşevik Devrimi'nin soluk bir izinden ibaret.

Kapitalizmin doğuşundan bu yana insanlar, geçmişin bugünden daha iyi olduğuna ve günümüz işçilerine daha kötü davranıldığına inanıyorlar.

18. yüzyıl sonlarında, Adam Smith, İskoçya sanayi sektörünün işçileri "bir insanı olabileceği kadar aptal ve cahil" yapma potansiyeline sahip olduğunu söylüyordu. Emile Durkheim; "Fransa'nın görkemli geçmişinde, insanların çalışmayı kontrol ettikleri, ancak kapitalizmin tüm bunları çaldığını" yazıyordu.

Oysa hak mücadeleleri değişimin hızına ayak uyduramıyor.

Dünyanın hiç olmadığı kadar değiştiği bu yüzyılın ilk çeyreğinde; işçi haklarını yeniden değerlendirme zamanı gelmiş görünüyor. Mavi yakalılar, gelir eşitsizliği, bilgisayarlaşma ve sendikalaşma arasındaki ilişki güncellenmek zorunda.

İşgücü piyasasının yüksek eşitsizlik ve işsizlikle karşı karşıya kalacağından, işlerin yurt dışından sağlanacağından veya basitçe robotlara devredileceğinden korkan milyonlarca işçi var.

Dördüncü Sanayi Devrimi çağında çalışan her bireyin korunması ve kutlanması gerekiyor.

Teknolojinin sendikalaşma oranlarını düşürdüğü, giderek daha fazla işçiyi serbest ekonomiye sürüklediği, toplumsal eşitsizliği ve parçalanmayı artırdığı bir geleceğe bakıyor olabiliriz.

Az gelişmiş toplumlarda Soğuk Savaş'ın propaganda günü olarak hafızalara yerleşmiş 1 Mayıs meydan protestolarında direnenlerin; öncelikle, teknoloji kaynaklı işçi geleceğini ele almanın bir yolunu bulmaları gerekiyor. Ki bu tek taraflı bir direniş değil, gerçek sonuç elde edecek toplumsal bir uzlaşma gerektiriyor.

Her toplum için hayati önem taşıyan sosyal adalet sorunu, işçi haklarını kazanma yolunun yeni çağa göre güncellenmesini zorunlu kılıyor.

İLO'ya göre pandemi, 2020'de 255 milyon tam zamanlı işi yok etti.

Aynı zamanda, iklim değişikliğinin istihdamın doğasını ve yapısını değiştireceğini, yeni işler yaratacağını fakat başka işleri de sürdürülemez hale getireceğini söylüyor.

IMF ise, küresel salgından sonra endüstriyel robotlara eğilimin hayli arttığını ve işgücü kalıplarını hızla etkilediğini tespit etti.

WEF'a göre işverenlerin yüzde 80'den fazlası uzaktan çalışmaya, iş süreçlerini dijitalleştirmeye, daha çok otomasyona hazırlanıyor. Bu bildiğimiz işçi sınıfı tanımında ve kutlayacağı temalarda büyük değişiklik ve iş anlamında da büyük risk. (Aslında her iş sahibi için büyük bir risk.)

Araştırmalar, işçilerin milli gelirdeki payını düşürenin bilgisayarlaşma olmadığını gösteriyor.

Bilgisayarlaşma işçi örgütlenmesinin şeklini değiştiriyor.

Teknoloji, sendikaları zayıflatarak emek ve sermaye arasındaki güç dengesini değiştiriyor. Yatırımcı sınıfının gelirden daha fazla pay almasına yol açıyor.

Bilgisayar teknolojisi işgücündeki beceri kutuplaşmasıyla çalışıyor. Bu sistem özünde işçi sınıfının birliğine karşı bir süreç geliştirmekte.

Bilgisayar devrimi yönetim kontrolünü güçlendirerek, işçi örgütlenmelerinin çok hızlı izlenmesini sağlıyor.

Örneğin; çalışanları doğrudan tüketicilere bağlayan Uber, Airbnb gibi çevrimiçi çalışma platformları, iş ilişkilerini tamamen yeniden tasarladı.

Son teknolojik sanal zekâ dalgasının ekonomiye etkisi de henüz tam anlamıyla öngörülemiyor.

Bu büyük değişimin en küçük parçasını bile fark etmeyip, tümüyle ideolojik kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs protesto yürüyüşlerinde ısrarcı olmak, geçmişin geleceği unutturmasına yol açar.

Toplumda destek ve heyecan yaratmaz.

Nitekim iktidarları gericilikle suçlayan mantığın, kendi gericiliğinin farkında olmaması da başka bir ironi...

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ölümcül otonom silahlar kontrol edilebilir mi?

Viyana'daki konferans düzenleyicileri bizim jenerasyonumuzun -atom bombasının babası olarak bilinen- "Oppenheimer" anının geldiğini savunuyorlar

Lüks inançlar

Henderson, belki çok insanın düşündüğü ama fikrini söyleyemediği bir konuda Pandora’nın kutusunu açtı

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı