05 Mayıs 2024

Düğüm, polisiye türünde ruh ve matematik 

Polisiye türünde iyi bir matematik kadar ruh da lazım

Düğüm'ün açılış sahnesinde, karanlık bir ormanda yankılanan gök gürültüsüyle irkiliriz. Kameranın yakın çekime aldığı araba farı, gözümüzü kamaştırır. Amazon Prime dizisinin afişindeki parçalanmış aynadan bakarmışçasına görüşümüz kısıtlanır. "Kızım gel şuraya, ayağından it, ayağı sıkıştı, çek!" diye uyarılan bir kadın, hıçkırıklara boğulur. Bir gece yarısı arkadaşlarının cesedini telaşla taşıyan gençler, âdeta fırtınaya kapılır. Bağırtılar, ağlamalar ve çakan şimşek, Alp Yenier'in ürkütücü müziğine eşlik eder. Peki geleneksel korku ve merak unsurlarıyla atılan düğüm tuttu mu?

[Spoiler içerir]

Dizi, dedektif hikâyelerinin geleneksel olay örgüsüne sadık. Düğümü çözebilmek için herkesten tek tek şüpheleniriz. Tam katili yakaladığımızı düşünürken ortaya yeni çıkan deliller savımızı çürütür. Polisle birlikte farklı bir karakteri sorguya çekmeye başlarız. Tek Gerçek haber programının cesur sunucusu Neslihan Turhan (Bergüzar Korel) ile birlikte oğlu Can'ın üniversiteden arkadaşı Lal Kaleli'nin katilinin peşindeyiz.

Neslihan canlı yayında, "Bu vahşeti benim oğlum yapsa yine de acımam." dediğinde ilk Can'dan kuşkulanırız. Bir gece gizlice gömülen genç kadının faili, odasının kapısında "Danger Zone" yazılı Can olmalıdır. Üstünde sevdiği kızın cesediyle uyanan üniversite öğrencisini yargıladığımız anda dizi, dikkatimizi Can'ın akademisyen babası Vural'a (Serkan Altunorak) çeker. Her bölüm, âdeta bir zincirin halkaları gibi bizi farklı delillere ve şüphelilere sürükler.

Düğüm'ün klasik dedektif türünden bir farkı, polisiye dizisi ve cinayetleri çözen bir haber programını iç içe geçirerek düğüm atması. Kurgu içinde kurgu barındıran dizide birden fazla yönetmen ve yapımcı var. Dizi stüdyosunda bir TV şovuna konuk olurken gerçeklikten uzaklaşırız.

Her ne kadar programın adı Tek Gerçek olsa da kurgulanan birden fazla gerçek var. Doğruların peşindeki spiker, konuklarını başarıyla yönlendirir. Neslihan'ın mı yoksa Komiser Nejat'ın (Caner Cindoruk) mı gözünden cinayet vakasını inceleyeceğimizi şaşırırız. Suçlu oğlu bile olsa korumayacağını haykıran Neslihan, emniyete çağırılan Can'a "Kimseye bir şey söylemeyeceksin." diyerek kendisiyle çelişir. Cesedin bulunduğu anda olay yerine gelip yıllardır ona âşık olan Komiser Nejat'a evliliğinin bittiğini söyleyerek dikkatini dağıtır. Ekrana yansıyan dürüst ve prensipli karakteri belki de saç rengi kadar yapay.

Maktulün üvey babasını oynayan Umut Karadağ bir röportajında, "Kadın cinayetleri her gün neredeyse bir eve ateş düşürüyor. Bu konunun ele alınması özellikle beni etkileyen tarafı oldu."[1] diyor. Fakat "katil kim?" sorusuna cevap arayan dizide, on dokuz yaşında öldürülen Lal'den çok failin kimliği ön planda.

Eğer dizi şüpheliler kadar cinsel taciz mağduru Lal'a odaklansaydı işte o zaman kadın cinayeti hakkıyla ele alınırdı. Örneğin, katillerle daha ilk bölümden tanıştığımız Şahsiyet dizisi, faillerden çok kurbanların hikâyelerini anlatır. Kayıp yakınlarına ses vererek faili meçhul cinayetlere dikkat çeker. Suçluları bulmaya çalışmak yerine toplumsal unutkanlığımızla yüzleşiriz. "Katil kim?" ya da "Bundan sonra ne olacak?" sorularına dayanmayan dizi, kapanan kayıp ve tecavüz dosyalarını bize hatırlatır

Oysa Can Ulkay'ın yönettiği ve Hilal Yıldız ve Yekta Torun'un senaryosunu yazdığı dizide tecavüz ve cinayet konuları etraflıca işlenmiyor. Polisiye türünde iyi bir matematik kadar ruh da lazım. Ne Lal ağladığında ne de istismara sessiz kalan annesi intihar ettiğinde boğazım düğümlendi. Çünkü intihar ve şiddet temaları, sadece seyirciyi sürpriz bir sonla şaşırtmak için kullanılmamalı.

Neslihan için çalışan bir muhabirin cesedinin bulunmasıyla biten Düğüm, ikinci sezonun sinyalini verdi. Komiserin, ekranlara dönmesini istediği spiker aslında şovu hiç bırakmadı. Son sahnede çalan Ghost Monroe'nun "I Am the Fire" şarkısı, masumiyetin sembolü beyazı giyen Neslihan'ın yangının ta kendisi olduğunu söyler. Ateşe kapılan Komiser Nejat'ın karakteri daha çetrefilli olmalı. Gülüşüyle ve bakışlarıyla içimizi ısıtan Neslihan'ın karanlığına doğru bir yolculuğa çıkabilmek dileğiyle.


[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/dugum-izle-haber-1671714

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Anneliğin kutsallığını sorgulayan diziler

Kadınların cinsel kimliğini yok sayan kutsallık mitine tutunmak yerine hayallerimiz, arzularımız ve hedeflerimiz olan bireyler olduğumuzun farkına varalım. Aşklarımızdan, kariyerimizden ve daha da önemlisi kendimizden vazgeçmeden coşkuyla yaşayabileceğimiz anneler günümüz kutlu olsun

Origin, kast sisteminde ezilen bir film

Pulitzer ödüllü Afrikalı-Amerikalı yazar Isabel Wilkerson’ın kast sistemi üzerine yazdığı The Origins adlı kitaba odaklanan filmde, geçmişin rüzgarına kapılırız. Ava DuVernay’ın yönettiği filmin açılış sahnesinde savrulan yapraklar; Yahudi soykırımını, Amerika’da 1865’te kaldırılan kölelik sistemini ve Hindistan’da Dalitlerin uğradığı zulmü yüzümüze vurur

Vincent Ölmeli, Fransa'nın kem gözleri

Filmin en ürkünç tarafı, insanların saldırganlaşmaları için ölüp dirilmelerine ya da virüs kapmalarına gerek olmaması