05 Mayıs 2024

Sessizlik, yüksek sesle konuştuğunda

Neden bazı insanlar cevaplara ve kapanışlara diğerlerinden daha çok ihtiyaç duyarlar?

Sessizliğin gücü vardır. Kişilerarası ilişkilerde, iş ilişkilerinde karşılaştığımız sessizlik duvarları başkalarını cezalandırmak için de kullanılabilen duvarlardır. Sessiz kalan, cezalandırıcı rolünü üstlenirken, cevap alamayan kişi aidiyet duygusunu, özsaygısını, kontrolünü ve anlamlı varoluş duygusunu kaybedebilir.

Hiç cevap alamadığınız bir e-posta, havada kalan bir mesajlaşma sizi de rahatsız ediyor mu? Mesela 7 sene önce, bir iş görüşmesinde, bana Asmalımescit'teki binalarını gezdirip, aramıza hoş geldiniz diyerek beni uğurlayan, prosedürler için sizi yarın arayacağım diyen bir Tolga Bey vardı hatırladığım. Aradan 3 hafta geçince kendisini ben aramıştım, konuşamadık Tolga Bey diye. Cenazedeyim, sizi bir saate arıyorum dediğinin üzerinden 7 ya da 8 sene geçti. Ara ara geliyor o Tolga Bey aklıma. İşi bile unuttum, o Tolga Bey'i unutmadım. Gözümün önüne yüzü de gelmiyor. Soyadsız, sıfatsız bir Tolga Bey geliyor kuru kuru aklıma. Üstelik nedense hep cenazedeki hayaliyle geliyor aklıma, o cenazenin aslında hiç gerçekleşmediğini bilsem de.

Sonra başka bir arkadaşım beni kendi derneklerinde çalışmam için aramıştı. Buluştuk, kahvemizi içtik, maaş konuştuk. İki ortaklardı, seni ortağım yarın arayacak dedi. Ortak da aradı beni ertesi gün. Tamam dediler, oldu bu iş, çok memnun olduk, seni arayacağız. Ve bir daha bu konuyu asla konuşmamak üzere kapattılar. O arkadaşımı ara ara gördüğümde kendisine zor anlar yaşatmamak için bu konuyu hiç açmadım. O da açmadı. 6 sene önce o gün ne oldu bilmiyorum. Ama bu hafta bu duygularımın nüksetmesine sebep olan olayı biliyorum.

Babamın ölümünün ardından benimle iletişimi kestiğini fark ettiğim o arkadaşımdı buna sebep.

Eskiden mesajlarıma cevap almayınca hissettiğim huzursuzluğun sadece ikili ilişkilerimle sınırlı olduğunu düşünürdüm. Zamanla aslında alamadığım cevapların, yanıtlanmamış mesajların ne kadar canımı sıktığını fark ettim. Biraz bu konuda yazılmış makaleleri taradım. Yalnız olmadığımı anlamak, bazı takıntılarımın sadece balta girmemiş ormanlarda yaşamadığını görmeme olanak verdi. Çok şükür. Bu işi bir araştırmacı gibi ele almasam olmazdı. Önce muhtemel sorularımı oluşturdum. Ve anladım ki konu, iş odaklı olan ve olmayan mail ve mesajlarda farklı sonuçları ortaya koyuyor. Ben ikisinden de muzdaribim. Mesela neden bazı akademisyenler e-postalarını asla cevaplamaz bu önemli bir soru ama neden bazı akademisyenler son 10 senede cevaplanmamış e-posta ya da mesajlarını bir çırpıda size sayıverebilir bu da önemli. Neden bazı insanlar cevaplara ve kapanışlara diğerlerinden daha çok ihtiyaç duyarlar? Sosyal psikolog Arie Kruglanski, 1990'larda bu konuya "kapanış ihtiyacı" demiş ve anlatmış bize. Şimdilerde ghostlamak dediğimiz şey mi ki bu? İşte ben bu soruların peşine düştüm ve kendimi anlama çabama sizi de ortak ettim. Çaylar benden. Resim Gertrude Abercrombie'den.

Araştırmalar özellikle e-posta alarak cevaplamayan kişilerin hayır cevabı vermekten kaçındığını, daha sonra cevaplayacağını düşünerek aldıkları e-postaları cevaplamayı düşündükleri o gelmeyecek gelecek zamana erteledikleri, iş yükünün altında ezildikleri ve gelen e-posta sayısı ile baş edemediklerini gösteriyor. Aslında bu kısmen ikili ilişkiler için de geçerli. Zor bir gününüzde size ne diyeceğini, nasıl yanınızda olabileceğini bilemeyen bir arkadaşınız bu yüzleşmeden aslında kendisi için kaçınıyor. Konunun sizinle bir ilgisi olmasa da, tamamlanmamış her durum tahinsiz bir pekmez, çaysız bir simit, gölgesiz bir insan gibi kalıyor.

Kruglanski'nin az evvel bahsettiğim eski tarihli makalesinin ardından yine aynı konuda yaptığı çalışmalar aslında neredeyse bütün hayatımızın bu "kapanış/tamamlanış ihtiyacı" içinde geçtiğini bana daha iyi anlattı. Bu sosyal psikoloji çalışmalarına göre kesinlik ve kapanış arzusu tüm kararlarımızı yönlendiriyor. Işıklarda karşıdan karşıya geçmekten, ev satın almaya, evlenmeye veya çocuk sahibi olmaya kadar diyor Kruglanski. Bireylerse kesinlik ve tamamlanmayı arzulama derecesine göre farklılık gösteriyor. Bazıları herhangi bir alandaki belirsizlikten rahatsızlık duyuyorlar, hızlı karar verme, çözüm arama, fikir oluşturma veya hikâyenin sonunu görme eğilimindeler. Mesela ben. Diğerleri belirsizliği kucaklıyor, belirsizliğin sunduğu açık uçlu olasılıkların tadını çıkarıyor ve kararlarını çok çabuk vermiyor veya sonuca varmıyor. Mesela soyadsız Tolga Bey. Kruglanski'nin laboratuvarı, bir "Kapanma İhtiyacı" ölçeği geliştiriyor. Ölçek, kişinin kesinliğe ve bilişsel kapanmaya yönelik bireysel eğilimini ve bu eğilimlerin belirli koşullar altında değişip değişmeyeceğini de ölçüyor. Dolayısıyla ben bu noktada şunu düşünüyorum; demek koşullar değiştiğinde, ruh halim değiştiğinde kapanış ve tamamlanışlara duyduğum ihtiyaç da değişiyor.

Büyük bir belirsizliğin ve hızlı değişimin, ekonomik gerilemenin, göç dalgalarının ve mülteci krizinin olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İstikrar ve kesinlik arzusunu besleyen bir durum bu kuşkusuz. Ancak sizinle bir bilgi daha paylaşayım. Kapanma ve tamamlanma ihtiyacı ölçekte en yüksek çıkan insanlar çoğunlukla başkalarına da bu kapanış imkanını en az veren insanlar olabiliyormuş. Demek ki aslında her hikâye her zaman olduğu gibi kahramanın bakış açısıyla anlatılıyor. Ve başka hikâyelerde ben aslında bir Tolga Bey olabiliyorum. Hayır, kendimi böyle hayal etmek istemiyorum.

Eğer etrafınızda gördüğünü insanlardan daha çok cevaplara ihtiyaç duyuyorsanız, iyi de neden aramadı sorusu durup durup zihninizi kurcalıyorsa, sizin için duygusal olarak önemsiz görünen birinin cevaplamadığı mesajı ara ara düşünüp duruyorsanız bir kayıp yaşamış olma ihtimalinizin büyük olduğunu da söylüyor kaynaklar. Kapanış ya da tamamlanmaya ihtiyaç artıyorsa ortada büyük ihtimalle bir de kayıp var. Sevdiğimiz birinin kaybı, bildiğimiz bir iletişim biçiminin kaybı, iş kaybı, öz güven kaybı, yaşam tarzımızın kaybı ve tüm bu ve benzeri kayıpların yarattığı acı verici duyguları çözümlemek için belirli bir kaybın nedenine ilişkin yanıtlar arıyoruz. Bunu yaparken, her bir parçayı ve onun bulmacanın geneliyle olan ilişkisini inceleyerek olan bitene dair zihinsel bir bulmaca oluşturuyormuşuz gibi görünüyoruz. Bulmacanın bizi tatmin edecek şekilde bir araya getirildiğinden, cevaplara ulaşıldığından ve dolayısıyla ilerlemenin mümkün olduğundan tatmin olduğumuzda kapanışı gerçekleştiriyoruz.

Bu kısım iyice ilginçleşiyor. Herkesin tamamlanma ihtiyacı öznel ve aynı zamanda herkesin tamamlanma ve kapanışlardan beklentisi de öyle. Ne yapınca kapanışa ulaşmış olacağımızı biz biliyoruz ama herkes bizimle aynı fikirde olmuyor. Dolayısıyla aslında belki de beni birkaç hafta aramayan Tolga Bey kendisine göre bana bir cevap vermiş oluyor, aramayarak.

Hatırlayalım, Jean-Paul Sartre ve Albert Camus gibi varoluşçu filozoflar belirsizlik temalarını düşünmüş ve kayıtsız bir evrende anlam arayışını keşfetmeye çıkmıştı. Sartre'ın varoluşçu klasiği "Çıkış Yok"ta karakterler sonsuza kadar bir odada mahsur kalırlar, burada ölümün ya da kaçışın gerçekleşmesi reddedilir. Bu varoluşçu tasvir, hayattaki kapanış ve çözüm yokluğuna eşlik eden psikolojik işkencenin altını çizer.

Dahası, Camus'nün felsefi makalesi Sisifos Efsanesi'nde, bir kayayı sonsuz bir tepeye doğru yuvarlamaya, ancak her seferinde geri yuvarlanmaya mahkûmdur, bu da varoluşun boşunalığını simgeler. Ancak Camus, hayatın saçmalıkları karşısında anlam ve tatmin bulmanın kişinin kendi özgürlüğünü ve özerkliğini benimsemesiyle mümkün olduğunu savunur. Ne olursa olsun taşı yukarı itmenin asıl umut olduğunu söyler. Bu felsefi bakış açısı, varoluşsal zorluklar karşısında bile belirsizlikle boğuşmanın ve kişinin kendi koşullarında sonuca ulaşmaya çalışmasının önemini de vurgular.

F. Scott Fitzgerald'ın yazdığı Muhteşem Gatsby'de, Jay Gatsby'nin Daisy'ye yönelik amansız arayışı, geçmişteki ilişkilerini sonlandırmaya duyduğu özlemden kaynaklanmaz mı? Zenginliğine zenginlik, gücüne güç katmasına rağmen Gatsby, geçmişi yeniden ele geçirme ve Daisy ile birlikteliği tamamlama fikrine takılıp kalır. Roman yanılsama, özlem ve geçmişi yeniden yakalamanın imkansızlığı temalarını araştırırken, çözülmemiş arzuların psikolojik bedelini vurgar.

Godot'yu Beklerken'de Vladimir ve Estragon, hiç görünmeyen Godot adında birinin gelişini sonsuza dek beklerler. Oyunun karakterleri, varoluşlarının beyhudeliğiyle yüzleşirken, varoluşsal umutsuzluk ve kapanışın yokluğu duygularıyla boğuşur. Beckett'in çalışmaları, kesinlikten yoksun bir dünyada insanın anlam ve çözüm bulma çabasının altını çizer.

Haydi bir örnek daha verelim.

Albert Camus'den Yabancı. Bu varoluşçu romanın baş kahramanı Meursault, evrenin kayıtsızlığıyla ve kendi eylemlerini çevreleyen kapalılığın yokluğuyla boğuşur. Bir cinayet işledikten sonra Meursault yargılanır ve kınanır, ancak kaderine karşı ilgisiz ve kayıtsız kalır. Camus'nün varoluşsal temaları araştırması, hayatın belirsizlikleriyle, kapanmanın rahatlığı olmadan yüzleşmenin psikolojik sonuçlarına dikkat çekiyor.

Modern yaşamın çalkantılı manzarasında, tamamlanma arzusu, belirsizliğin ortasında istikrara yönelik doğuştan gelen arzumuzun bir kanıtı olarak duruyor gibi. Ghosting yalnızca ardında kalanları tamamlanma duygusundan mahrum bırakmıyor, aynı zamanda bir belirsizlik ve duygusal sıkıntı döngüsünü de sürdürüyor. Bu döngüden kurtulmak için etkileşimlerimizde empati ve anlayış temel değerler gibi duruyor. Eylemlerimizin başkaları üzerindeki derin etkisinin farkında olmak, yetişkin olmanın temel kriteri olmalı. Belirsiz bir dünyada anlamlı bağlantılar kurmaya çalışırken, tamamlanmaların, tamamlanan süreçlerin güveni, dayanıklılığı ve duygusal refahı beslemek için gerekli olan temel bir ihtiyaç olduğu ve bizim bu temel insani gereksinimlere hakkımız olduğunu bilmek, anlamak, anlatmak, konuşmak hepimize iyi gelir. Aksi takdirde cinayetine çözüm bulmadan öbür dünyada huzuru bulamayan Hamlet'in babasının hayaleti gibi adalet ve tamamlanma arzusuyla yanabiliriz.

Edebiyat ve felsefe, psikoloji kadar insanın tamamlanma ihtiyacının ve bunun yokluğunun derin psikolojik etkisinin dokunaklı hatırlatıcılarıdır. Bizi belirsizliğin karmaşıklığıyla yüzleşmeye ve hayatlarımızda ve ilişkilerimizde anlam ve çözüm arayışını benimsemeye teşvik eden eserleri okurken Stoacı felsefenin yolumuzu aydınlatmasına izin verebiliriz: Değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul etmenin ve hayatın belirsizlikleri arasında iç huzuru bulmanın önemini vurgular Stoacılık, bireyleri zorluklar karşısında dayanıklılık ve soğukkanlılık geliştirmeye teşvik eder; kapanmanın her zaman mümkün olmayabileceğini ancak iç huzurun kontrolümüz altında olduğunu kabul eder. Ne dersiniz? Yapabilir miyiz?

Aslı Kotaman kimdir?
 

Aslı Kotaman Universitaat Ruhr, CAIS entitüsüne bağlı olarak diziler, filmler, medya dolayımıyla hayatımıza giren tüm içerikler üzerine çalışıyor.

Kotaman, lisans ve yüksek lisansını gazetecilik, doktorasını ve doçentliğini sinema alanında tamamladı.

Sanatın Erkeksiz Tarihi, Zihin Koleksiyoncusu ve Açıkçası Canım Umurumda Değil deneme kitaplarının yazarı Kotaman'ın akademik olarak yayımladığı Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları mevcuttur.

Gazete yazılarına ve sosyal medya üzerinden yaptığı yayınlara devam eden Kotaman'ın çalışma alanları içersinde diziler, film eleştirileri, feminist yazın, temsil, bakış alanları bulunuyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu resim bize ne söylüyor?

O dönemde bir kadının kararlarının arkasında durabilmesi için bazı köprüleri yakması bazı camları kırması gerektiğini ve bu bedelin de kolay ödenmediğini söylüyor olabilir mi?

Baby Reindeer: Gelgitli bir zihin yolculuğu

Hepimizin farklı derecede tuhaf olduğunu anlatan Baby Reindeer, insan olmak nedir sorusuna cevap verilemeyişinin de yanıtı

Neden bağırıyor bu kadınlar?

Suyun üzerinde kalan, çapalamayan kadın karakterlere da ihtiyacımız olduğunu yazmak istedim. Sevilmek, takdir görmek ve hak ettiği yeri gerçekten hak ettiğini göstermek için çapalaması gerekmeyen karakterlere