19 Mart 2024

Üst kattaki odalardan birinde Ali oturuyordu

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Ali Sirmen

"Mahallenin çocukları yine gürültü yapıyor, yine top oynuyorlar."

Yazı böyle başlıyor.

İmza Samim Lütfü.

Kim bu Samim Lütfü?..

Ali Sirmen hapiste, 12 Eylül cuntasının aydınlara karşı açtığı cephede, "Barış Derneği" davasından tutuklu. Cumhuriyet'in üçüncü sayfasında "Dünyada Bugün" başlığını taşıyan sütunda genellikle dış politika yazıları yazıyor.

Ali hapiste ama...

Bir süredir adını sanını bilmediğimiz, Samim Lütfü imzalı yazılar Ali'nin sütununda yayımlanıyor.

12 Eylül askeri darbe dönemi. Sözünü ettiğim yazının tarihi yaklaşık 1982 Nisan ya da Mayıs olmalı.

"Mahalle" neresi

Yazının girişindeki "mahalle" neresi?..

Bir süre sonra Hasan Cemal'den öğreniyorum ki...

Samim Lütfü hapisteki Ali Sirmen.

Ali o gizli isimle yazıyor.

"Mahalle" dediği yer, hapisane avlusu!..

Top oynayanlar avukat, doktor, büyükelçi, profesör, mühendis, ressam, oyuncu, milletvekili, gazeteci, yazar olan anlı şanlı solcular.

Barış Derneği davasında yaklaşık 44 kişi tutuklu.

Barış Derneği 1977'de büyükelçi Mahmut Dikerdem öncülüğünde kurulan, adı üstünde barışa ve demokrasiye katkı sağlamaya dönük faaliyetlerde bulunan, sol eğilimli bir sivil toplum örgütü.

Barış ve demokrasi mi?..

12 Eylül faşist darbesinin en büyük düşmanı yani.

Cunta rejimi Barış Derneği hakkında dava açıyor, derneğin o an önde gelen üyeleri Şubat 1982'de tutuklanıyor. Tutuklananlar arasında Ali Sirmen de var.

Dava kısa sürede çöküyor, ikinci kez açılıyor, tutuklu olanlar çeşitli tarihlerde serbest bırakılıyor. Ali dört yıl hapis yatıyor, Mart 1986'da tahliye ediliyor.

Ali hapisaneye şerbetli, 12 Mart 1971 darbesi sırasında da, tutuklanıyor.

12 Mart... 12 Eylül... Darbeler...

Ali "12'den 12'ye Türkiye" kitabında hem darbeleri, hem yaşadıklarını anlatıyor.

İki konu

Önceki gün büyük bir üzüntüyle öğreniyorum ki, Ali aramızdan ayrılmış.

Son yıllarında Ali hastalıklarla uğraşıyor, zaman zaman haberleştiğimizde, iki konu var, biri "Türkiye'nin nasıl bir açmaza sürüklenmiş olması", diğeri sağlık. Hele de, hepimizin çok değer verdiği eşi Mine'yi kaybettikten sonra Ali'nini sağlığı iyice bozuluyor.

İnanılmaz esprilerle süslü sohbetleri, takılmaları, neşesi yerini oğlu Devrim'le birlikte sade bir hayata bırakıyor.

Çok yönlü

Galiba 1974 Nisan.

Ben İstanbul Cumhuriyet'te çiçeği burnunda bir gazeteci.

Muhabirler için ayrılan bölümde otururken, önümde birden biri beliriyor, bana soruyor:

"Yalçın Doğan siz misiniz?.."

Başımı kaldırıyorum, ben "evet" deyince, aramızda bir sohbet başlıyor.

Cumhuriyet'e yeni katılan Ali Sirmen'le.

1974 yılında başlayan o sohbet, Cumhuriyet'in kendi iç çatışmaları nedeniyle, zaman zaman kesilmiş olsa bile, 1990'larda Milliyet'te, 2000'lerin başında yeniden Cumhuriyet'te ve sonrasında hep devam ediyor.

Cem TV'de "Ayıptır Söylemesi" isimli programına beni iki kez davet ediyor.

Programlar ve siyasi yazıların dışında, Bekri Çeşnici imzasıyla yemek yazıları yazıyor, iyi yemek yapmasını biliyor, hapiste birlikte kaldığı arkadaşlarına da, yemekler yapıyor.

Bazı TV dizilerinde oynuyor.

Sanki üniversite

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor:

Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm.

Ali Sirmen adı geçtiğinde de...

Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Eski Cumhuriyet'in Bab-ı Ali'deki binasında üst katta, Hasan Cemal'in odasının yanındaki odalarda oturuyor onlar.

Uğur hariç, o Ankara'da, ben de öyle.

Üst kattaki odalar sanat, kültür ve siyasetin, düşünce dünyasının resmi geçit yaptığı otuz, kırk yılın tarihine tanıklık ediyor. Hepsi birbirinden değerli, Türkiye'nin bilimine, hukukuna, edebiyatına, sanatına, siyasetine, yönetimine imza atmış çok sayıda aydının sık sık ziyaret ettiği odalar. Sanki bir üniversite. Türkiye'nin en gözde üniversitelerinden biri.

Ankara Cumhuriyet de öyle. Gün geçmiyor ki, ünlü bir sanatçı, yazar, bilim adamı, siyasetçi, bakan Cumhuriyet Ankara Bürosu'nu ziyaret etmemiş olsun.

Ankara'dan İstanbul'a geldiğimde, üst kattaki o odalar yıllarca beni en fazla heyecanlandıran yerlerden biri.

O odalardan birinin sakini Ali Sirmen...

Sanıyorum, en son üç ay kadar önce telefonla konuşuyoruz. Konu şaşmıyor:

"Gazete olarak, Cumhuriyet nereye gidiyor?..

Laik Türkiye Cumhuriyeti nereye gidiyor?.."

Ruhun şad olsun Ali!..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Vali Bey'in gözyaşları: Seyit Rıza Meydanı

Bugün çözüm sürecinde kavramlar, uygulamalar birbirine karışıyor. Neler olduğunu çok dar bir grup dışında kimse bilmiyor. Karar verme konumundaki yargı, valiler, kaymakamlar, emniyet, jandarma bilgiye sahip değil. Ülkeyi yönetenler bir yol haritası hazırlamıyor, oysa hazırlaması ve bunu ilgili birimlerle paylaşması gerek. Ama, acaba öyle bir harita var mı?

PKK, Lozan’ı bilmiyor, çarpıcı örnek “dil”

Yasalar Kürtçeye saygılı ancak, pek çok konuda olduğu gibi, uygulama keyfi ve saçma. Kusur Lozan’da değil. PKK ise Lozan’ı eleştirmekle meşgul. Çünkü, pek çok kişi ve kurum gibi, Lozan’ı bilmiyor 

PKK fesih bildirisindeki o cümle: Özerklik vurgusu

Tarihsel analize göre, PKK bildirisindeki cümlenin anlamı çok net. Lozan ve 1924 Anayasası’na karşı çıkmak bir önceki döneme duyulan özlemi vurguluyor: Özerklik!.. Hatta, Sevr’e göre, bağımsız Kürdistan!..

"
"