29 Ağustos 2023

Tayyip Erdoğan’ın İsmet Paşa’ya borcu var

1950’de İsmet Paşa demokrasiye geçmekte ısrar etmese, acaba ne olurdu?

Siz Başbakan iken, İsmet İnönü ana muhalefet lideriydi, ilişkiniz nasıldı?..

İkili bir sohbette, o zaman Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkünde, Süleyman Demirele sorduğum bu soruya aldığım karşılığı hiç unutmuyorum:

Kardeşim, o koca İsmet Paşa, arkasında tarih var, arkasında Kurtuluş Savaşı var, Lozan Zaferi var, ben onunla nasıl aşık atabilirim ki?..

Bu sözün özü şu:

Tarihle aşık atılmaz!..

Ancak, her zaman öyle olmuyor. Bırakın “aşık atmayı”, suçlamalar, hatta hakaretlere bile tanıklık ettiğimiz günlerden geçiyoruz.

Tarihi saptırmak

Örneğin, Tayyip Erdoğan...

Her fırsatta CHP’ye yükleniyor, olabilir, siyasi rakibidir.

Ne var ki, o yüklenmeler zaman zaman tarihin saptırılmasına kadar uzanıyor:

Faşist CHP...

İki ayyaş...

Tek parti zulmü...

Bunların demokrasiyle uzaktan yakından ilgileri yok, v.s.

Erdoğan’ın CHP’yi eleştirmesi beni ilgilendirmiyor. Bana ne, ona CHP’liler yanıt versin!..

Ama, bilerek ya da yanılarak, tarihi saptırması ülkenin belleğine aykırı.

Hele de, bugün oturduğu koltuğu İsmet Paşa’ya borçlu ise!..

İlk kez okudum

Nasıl borçlu?..

Yıl 1958, iktidarda Demokrat Parti var. İsmet Paşa CHP’nin başında, ana muhalefet partisi lideri. Türkiye’yi dolaşıyor.

O gezilerden birinde, Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesine geliyor.

1946 seçimleriyle birlikte, Türkiye çok partili siyasi hayata, 1950 seçimleriyle de demokrasiye geçiyor. Nasıl geçtiğine ilişkin tarih kitaplarında, siyasi anılarda sayısız olay anlatılıyor.

Onların pek çoğunu okumuş olmama rağmen, geçenlerde daha önce hiç görmediğim bir anı okuyorum. Şimdiye kadar hiç bir yerde rastlamadığım bir olay.

Demokrasinin değerini, demokrasiye nasıl geçildiğini anlatan, daha da ötesi, Tayyip Erdoğan’ın bilmesi gereken birinci elden bir anı.

Oktay Ekşi anlatıyor

Türk Basınında en kıdemli yazarların önde gelenlerinden, altmış yıla yaklaşan aktif gazetecilik yaşamında uzun yıllar Hürriyet’te başyazarlık yapan Oktay Ekşi gazetecilik anılarının bir bölümünü iki cilt halinde yayınlanan bir kitapta topluyor:

“Gazetecilikte Geçen O Yıllar”.

O anıların ikinci cildinde, Oktay Ağabey 1958 yılında Dinar’da tanık olduğu bir sohbeti aktarıyor.

İsmet Paşa anlatıyor, gazeteciler dinliyor.

“Millet kendini yönetmeyi öğrenmeli”

Oktay Ekşi’ye o yıl gazetecilik ödülü kazandıran haberde, İsmet İnönü ders veriyor:

“1945 - 46 yılları arasında Türkiye’nin demokratik rejime geçmesi meselesi tartışılırken, zihnimde başlıca şu problem vardı.

Bugün bu millet tek parti tarafından idare edildiğine göre, yarın ben bu makamdan ayrılınca ya da ölünce, tek parti kimliği çevresinde tanınmış şahsiyetler memleketin idaresini ele alacaklardır.

Bunlar kim olabilir?..

Mareşal Fevzi Çakmak, Celal Bayar, Kazım Karabekir.

Bu zevatın tek partinin kontrolsüz düzeni içinde, bu milleti nasıl yöneteceği belli miydi?.. Onların neler yapacağını kim temin edebilirdi?..

Halbuki ben henüz yaşarken, millet kendini yönetmesini mutlaka öğrenmeliydi. Millet kendini yönetme hakkını ve denetim imkanını elinde bulundurursa, keyfi yönetme ihtimali ortadan kalkacaktı.

Bu sebeple memleketin yönetme hakkını doğrudan doğruya kendisine verdik.

Milletin denetim hakkını getirmeseydik, memleket acaba nasıl yönetilirdi?..

O halde demokrasiyi getirmekle isabetli bir iş yaptık”. (Oktay Ekşi, Gazetecilikte Geçen O Yıllar, Cilt İki, s.176 - 177).

Bu sözlerde altını ayrıca çizmek gereğini duyduğum bölümler var, “tek partinin kontrolsüz düzeni, onların ne yapacağı belli miydi, keyfi yönetme” gibi.

İsmet Paşa demokrasiye geçmekle hiç tartışmasız en iyisini yapıyor.

Ama, şimdi herhalde kemikleri sızlıyordur!..

Bugün aramızda olsa, yetmiş, seksen yıl önce inandığı ve gerçekleştirdiği ideallerin ne hale düştüğünü görünce büyük hayal kırıklığına uğrardı.

Üzerine titrediği demokrasinin, engellemeye çalıştığı “keyfi yönetime” dönüşmesi onu mutlaka çok fazla üzerdi.

Erdoğan’ın iktidar yürüyüşü

Tarihin nasıl akacağı elbette bilinmez.

1950’de İsmet Paşa demokrasiye geçmekte ısrar etmese, acaba ne olurdu?

Ama, madem ki geçiliyor, şu ya da bu engellere, askeri darbelere ve darbe girişimlerine rağmen, bugünlere geliniyor.

Ve Erdoğan iktidara geliyor, hatta 21 yılın üstüne, beş yıl daha.

Erdoğan iktidar yürüyüşünü bir anlamda İsmet Paşa’ya borçlu, onun demokrasiye attığı adım yarım yüzyıl sonra Erdoğan’a iktidar yolunu açıyor.

Bu ve benzeri tarihi örnekler karşısında, geçmişe gönderme yaparken umalım ki, Erdoğan daha özenli davransın!..

Gerçeğe sadık kalsın!..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

PKK fesih bildirisindeki o cümle: Özerklik vurgusu

Tarihsel analize göre, PKK bildirisindeki cümlenin anlamı çok net. Lozan ve 1924 Anayasası’na karşı çıkmak bir önceki döneme duyulan özlemi vurguluyor: Özerklik!.. Hatta, Sevr’e göre, bağımsız Kürdistan!..

HSK’da son perde: Yargı işte böyle ele geçiriliyor

Yargı bağımsızlığı olmadan demokratikleşme olmaz! Siyasal kararlarla beraber, iktidarın yargıdan elini çekmesi, HSK’nın bağımsız kılınması, atılacak her demokratikleşme adımının olmazsa olmaz koşulu

Medya Ödülleri: “Patlıcan dolması nasıl yapılır”

AKP iktidarının en büyük kozu, gözü sürekli muhalif kanallarda. Program, haber, akla ne gelirse, istenmeyen haber ve programlar faslında hem para cezası hem program durdurma, hatta ekran karartma! Ama, “medya 2002’den bu yana tartışmasız çok özgür!"

"
"