24 Temmuz 2020

Tarihin rövanşını alamazsın: Lozan bugün benim bayramım

Başkaları bugün ne ile meşgul olurlarsa olsunlar, ülkeyi yapay gündemlerle yormaya çalışırlarsa çalışsınlar, tarihin rövanşını almaları mümkün değil. Bugün 24 Temmuz... Lozan... Bugün benim bayramım...

İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya, Romanya, Sırbistan, Yunanistan... Onlar bir masada ve hep birlikte...

Karşıdaki masada tek bir ülke:

Türkiye...

Karşıdaki masada sekiz ülkeyi yöneten, politika oluşturan, konuşma sanatıyla ve beden diliyle, bu tür toplantıların kurdu kesilmiş, diplomatik taktikleriyle karşısındakini kündeye getirmiş, uluslararası deneyimi ile Lord Curzon...

Bizim masada, bir cepheden öteki cepheye koşturan, ömründe savaştan başka bir şey görmemiş, kendisine "amatör diplomat" diyen, 38 yaşında genç bir Paşa, İsmet İnönü.

Tarihin gördüğü en çetrefil, en içinden çıkılmaz gibi görünen, elini versen, kolunu kaptıracağın görüşme maratonu:

"Lozan..."

Ülkeleri sayarsan, "sekize bir" gibi görünüyor ama, karşıda sekiz değil, bir dünya var.

Parçalamak istiyorlar

Yine de, İsmet Paşa’nın arkasında, Mustafa Kemal önderliğinde karşı masada oturanları tuşa getirdiği koca bir Kurtuluş Savaşı var.

Diplomasi masasında Türkiye’nin üstünlüğü burada. Ancak, karşı tarafın buna pek aldırdığı yok.

"Savaş tazminatı istiyor, Osmanlı borçları diyor, Boğazlar’dan çekilmem diyor, kapitülasyonlardan vazgeçmem diyor, Musul’u ve Trakya’yı vermem diyor, Hatay benimdir diyor, Doğu Anadolu’da Ermenistan ve Kürdistan kuracağım diyor."

Bitmeyen isteklerini sıralarlarken, ikide bir tehditlerini eksik etmiyor, "diplomasi masasında savaş çığlıkları atmakta" ustalar.

"Ustalar" diyorum, çünkü aslında onların da, hele de Lozan’da baş rolü oynayan İngiltere ile Yunanistan’ın savaşmaya mecali yok. Kaldı ki, ikisinin de kendi iç politikalarında sert rüzgarlar esiyor.

"Biz barış diyoruz, onlar Orta Doğu’ya yeni bir biçim vermek, Osmanlı’dan geriye ne kalmış ise, onu bölmek, orada yeni devletler kurmak peşinde." Hani, şu dillerinden düşürmedikleri "Şark meselesini" Lozan’da halletmek!..

Öyle bir cenk ki, savaş alanlarına nazire, ertelenmesi ve ikinci toplantısı ile birlikte toplam 166 gün süren görüşme maratonunda "üç kez savaşın eşiğine" geliniyor, o kadar ki, Mustafa Kemal, bir kez daha "ordulara hazır ol emri" veriyor.

İçerideki isyan ve fırtına

Lozan’daki cenk yetmiyor, İsmet Paşa "yedi düvel karşısında" canını dişine takmışken, Ankara’da  "muhalefet görüşmelerin seyrinden memnun değil", Meclis’te fırtınalar kopuyor.

Yetmiyor... İsmet Paşa ile Başbakan Rauf Orbay anlaşmazlığa düşüyor.

Yetmiyor... O günlerde Türkiye’nin haberleşme olanakları geri mi geri, İsmet Paşa’nın Ankara’ya bilgi vermek için çektiği her telgraf ve Ankara’dan ona gelen her telgraf hem gecikiyor, hem de daha da kötüsü, önce karşı tarafın eline geçiyor. Bizim her haberleşmemiz, bizimkilerin eline geçmeden, onların eline geçiyor. Onlar da, ona göre yeni tezler oluşturuyor.

Yetmiyor... Tam "Musul meselesi" görüşülürken, bu sorunu çözmek açısından Türkiye "Musul’da plebisite" gidilmesini önerirken, İngiltere’nin Musul sorununu Birleşmiş Milletler’e taşıdığı gün, tam o gün  "Ankara’ya karşı Nasturi isyanı" çıkıyor.

O yıllarda "İngilizlerin kışkırtmasıyla kim bilir bu kaçıncı Kürt isyanı!.."

Ayrıca sırttaki hançer

Yetmiyor...

Hani, şu bir, iki yıl önce ortaya çıkan "fesli delinin" söylediği bir laf var ya... Hani, "savaşı keşke Yunan kazansaydı" zırvası, zırva az, ihaneti... İşte, onun gibi bir şey...

Lozan görüşmeleri bütün çetrefilliği ile sürerken, TBMM’de üç muhalif milletvekili seçim yasasında değişiklik için bir önerge veriyor. Ufukta görünen seçimlere hazırlık olmak üzere. Bu önergeye göre:

"Milletvekili adayı olabilmek için ya yurt içinde bir yerde doğmuş olmak ya da yurt içinde bir yerde beş yıl sürekli oturmuş olmak kuralının getirilmesi öngörülüyor."

Önergenin, daha doğrusu muhalefetin hedefi açık:

Mustafa Kemal!.. Mustafa Kemal’i tasfiye planı!..

Çünkü, Gazi Paşa Selanik doğumlu, yani yurt içinde doğmuş değil. Ayrıca, yurt içinde beş yıl sürekli bir yerde oturmuş da değil, çünkü bir cepheden öteki cepheye savaşmış ve savaşmış. Önerge, Mustafa Kemal’in milletvekilliğini önlemeye dönük.

Her dönemde ve en güç günlerde bile, "sırtaki hançerler" hiç bir zaman eksik değil.

On yıl savaş

Yetmiyor...

Birinci Dünya Savaşı dahil, savaşa katılan bütün ülkeler için savaş çoktan sona ermiş bulunuyor. Versay Anlaşması Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada barışı sağlıyor, Osmanlı hariç.

Osmanlı ve devamında Türkiye için:

1912’de Balkan Savaşı ile başlayan savaşlar zinciri, çeşitli cephelerde, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ile birlikte on yıl sürüyor.

On yıl içinde:

"Beş milyon insan cephelerde, cephe gerisinde açlıktan ve salgın hastalıklardan hayatını kaybediyor. Kadınların yaklaşık yüzde otuzu dul kalıyor, on beş milyonluk ülkenin yaklaşık bir milyonu topal, çolak, kör ve sakat kalıyor. Arap illerini saymazsak, Rumeli’de 170 bin kilometrekare toprak kaybediyor. Savaş dünyada hiç bir ülke için bu kadar uzun sürmüyor." (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, s.13).

Ve bu iç ve dış koşullarda Lozan!.. Özünde:

"Türkiye’nin bağımsızlık arayışı!.."

Bağımsızlık belgesi

İçeride muhalifler, nam-ı diğer sırttaki hançerler, isyanlar, on yıl sürmüş savaşın her türlü ağır maliyeti, yorgunluğu, harap bir ülke ve Lozan’da "yedi düvel."..

Bütün bunlara karşı zaferle çıkmış, yoktan var eden, muhteşem bir diplomasi harikası!..

Anlamı öyle büyük ki:

- Lozan Türkiye’nin kuruluş belgesi,

- Lozan Türkiye’nin bağımsızlık belgesi,

- Lozan Türkiye’nin dünya ülkeleri tarafından tanınmasının belgesi,

- Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik belgesi,

- Lozan on yıl sürmüş savaşın barış belgesi,

- Lozan Osmanlı’da yaşayan 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması'yla birlikte Ortodoksların, 1878 Berlin Anlaşması ile Hıristiyanların "mübadelesi" sonucunda, din farklarının siyasi çözüme ulaştırılmasının belgesi, dünyada ilk kez görülen zorunlu bir mübadelenin belgesi,

- Lozan yaklaşık üç yüz elli yılı aşkın süren, Osmanlı’nın iliğini, kemiğini sömüren kapitülasyonlara son vermenin belgesi,

- Lozan azınlıklara tanınan her türlü ekonomik ve hukuki ayrıcalığa son vermenin, dil ve din farkı gözetmeksizin, bütün yurttaşların hak ve yükümlülüklerini eşit biçimde garanti etmenin belgesi,

- Lozan çok hukuklu düzenden, yurttaşlık eşitiliğine dayanan tek hukuk birliğine geçişin belgesi,

- Lozan Sevr Anlaşması'yla Türkiye’ye bırakılan 480 bin kilometreden ibaret bir ülkenin, önce 256 bin kilometrekare, sonra Hatay’ın katılmasıyla 47 bin kilometrekare daha ekleyerek, günümüzde 783 bin kilometrekareyi bulan, bugünkü Türkiye topraklarına kavuşmamızın belgesi. (Taha Akyol, a.g.k., s.315 - 326).

Hâlâ "zafer mi, hezimet mi" saçmalığı

24 Temmuz 1923’te imzalanan, bugün 97. yılını kutladığımız Lozan işte bu!..

Tarih bu kadar net, bu ölçüde ayrıntılı bilgilerle donatılmış, gerçek belgeleriyle işte karşımızda. Bunu sadece "‘görmek ve anlamak" gerekiyor. Hiç bir komplekse kapılmadan, önünde "saygıyla eğilerek."

Hele de, sözüm ona Lozan’ı sorgulamak adına, "zafer mi, hezimet mi" sorularına hiç girmeden!.. Çok değil, "azıcık tarih bilgisi" Lozan’ı anlamaya çoktan yetiyor.

Ve bugünkü varlığımızı, bağımsızlığımızı, Cumhuriyetimizi baştan sona kuruyor.

Onun içindir ki:

Bugün 24 Temmuz Lozan Anlaşması'nın yıldönümü. Bugün benim bayramım!..

Başkaları bugün ne ile meşgul olurlarsa olsunlar, ülkeyi yapay gündemlerle yormaya çalışırlarsa çalışsınlar, tarihin rövanşını almaları mümkün değil.

Bugün 24 Temmuz... Lozan... Bugün benim bayramım...

Yazarın Diğer Yazıları

Steinmeier’in sıra dışı ziyareti: Döner ve ötesi

Gezi “resmi gezi” ancak, Tayyip Erdoğan’la görüşmesi gezinin son gününde

"Boykota" göz yaşartıcı destek!..

Şimdi aniden balıklama destek!.. Çünkü, ekonomik felakette suçu lokantaların üstüne atıyor. İris Hanım!.. Neden yaptınız bu çağrıyı?..

"Three Who Made A Revolution": Devrim Yapan Üç Adam

İktidarla ve diğer partilerle günlük siyasi polemiklerin ötesinde, bu "üçlünün" devrim hedefi belli: Her alanda Cumhuriyet'in yüz yıllık fabrika ayarlarına dönüş!..