21 Mart 2021

Son aşama: Meclis devre dışı, hacılar hocalar sevindi

Kadın cinayetlerinin rekor kırdığı Türkiye'de vazgeçilmez bir manifesto şimdi iptal ediliyor

"Cinsiyet eşitliğini ben hiç bir zaman kabul etmedim. Allah parmak uçlarımız gibi, farklı yarattı.

(...)

"Kadın erkek eşitliği yok. Allah ve adalet önünde zaten herkes eşit. O bize zaten Batının dayattığı bir aldatmacadır".

Peki, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili ne düşünüyor?..

"-Bu sözleşme Allah'a karşı, Resulüne karşı bir komplo. Yeni dünya düzenine geçişte ailesiz bir toplumu öngörüyor. Kadını erkeğe düşman yapıyor.

-İstanbul Sözleşmesinde toplumsal cinsiyet dediğiniz LGBT ve plustan ibarettir. Ben öyle bir kavramı reddediyorum. Cinsiyet eşitliği dediğinizde ben hiçbir zaman eşitliği kabul etmedim".

Orta Çağ kafası mı dersiniz, bilim, mantık, akıl dışı mı dersiniz, bu sözleri nereye koyarsınız, bilmiyorum. Ama kafa bu!..

Bu sözler geçenlerde bir TV'de Yeni Akit yazarı, bir kesimin ne olduğunu bildiği Abdurrahman Dilipak'a ait.

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi, bu kafayla bakıldığında, yerine oturuyor!..

Kendi yaptığını bozuyor

"İstanbul Sözleşmesi..." 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldığı için "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılıyor. Uluslararası bir sözleşme.

Özgün başlığı şöyle:

"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi".

Avrupa Birliği ile 45 ülke tarafından imzalanan anlaşma 10 Şubat 2012'de Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanıyor, aynı yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Meclis tarafından kabul ediliyor.

8 Mart'ta!.. Kadınlara jest olmak üzere!..

Şimdi bir gece yarısı Tayyip Erdoğan bir kararname ile İstanbul Sözleşmesi'ni feshediyor.

-Kendi getirdiğini bozuyor,

-Toplumsal düzen, tıpkı Dilipak'ın kafası gibi, biraz daha geriye gidiyor.

-Bir yandan 'İnsan Hakları Eylem Planı' diyor, diğer yandan bir insan hakkı olan, kadına şiddetin önlenmesiyle ilgili sözleşmeyi iptal ediyor.

O sözleşme altın değerinde

Temelde kadına yönelik şiddetin önlenmesini öngören sözleşme cezai ve hukuki yaptırımları zorunlu kılıyor. Şu hallerde:

"-Ev içi fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddette,

-Taciz amaçlı takipte,

-Tecavüz dahil, cinsel şiddette,

-Zorla evlendirmede,

-Kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlamada".

Açık ve net olarak, aile içinde ve dışında, kadının karşılaşabileceği her türlü şiddete karşı kadını koruyan bir sözleşme.

Kadın cinayetlerinin rekor kırdığı Türkiye'de vazgeçilmez bir manifesto.

Şimdi iptal ediliyor.

Kendi kendine yetkiyle

İptal ediliyor ama, yeniden bir hukuk sorunu var.

Ne zaman yok ki!..

Sözleşme Meclis'te onaylanıyor. Dolayısıyla, Meclis'te onaylanan bir uluslararası sözleşmeyi bir kararname ile iptal etmek mümkün değil.

Her ne kadar, 15 Temmuz 2018'de kendi kendine çıkardığı bir KHK ile uluslararası anlaşmaları onaylama, iptal etme, süresini uzatma gibi kendi kendine yetki vermiş olsa bile, İstanbul Sözleşmesi'ni iptal etmek, ancak Meclis kararıyla mümkün.

Gelinen noktada, iptalin anlamı şu:

"-Meclis devre dışı, artık Meclis de, dolayısıyla, ulusal irade de, bir anlam taşımıyor!..

-Otoriter rejimde bu yeni bir aşama!.."

Baş imam sanki sözcü

İstanbul Sözleşmesi'ni 'Allah'a ve Resulüne karşı bir komplo' olarak gören zihniyetin bir başka temsilcisi...

İstanbul Sözleşmesi'nin iptali üzerine, sıkı durun, önce derin bir nefes alın, bakın adam ne diyor:

"Hamdolsun, Allah razı olsun!.."

Bu sözün kendisinden çok ve fakat çok daha önemli olan, bu sözü kimin söylediği, kim söylüyor:

"Ayasofya'nın baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın!..

Baş imam!.."

Baş imam sanki sözcü. Hacılar, hocalar seviniyor bu iptale.

Boynukalın ile Dilipak aynı yerde buluşuyor.

"Bu buluşma AKP zihniyetinin aynası...

2012'de kabul... 2021'de iptal...

Türkiye'nin ve de AKP'nin geldiği yer!..

Orta Çağ'a yolculuk!.."

Siz şimdi doları seyredin!..

Haberi, ne olacağını yandaş medya şampiyonlarından Yeni Şafak veriyor. Merkez Bankası faizleri yüzde 19'a yükselttiğinde, onların manşeti:

"Bu operasyonu kim adına çektiniz".

Aynı yandaş dün devam ediyor, yine manşetten:

"Yüksek Faiz Üretime Darbedir".

Sadece manşetle kalmıyor, yandaş gazete faizin yükseltilmesine karşı çıkarken, iç sayfalarda bir yorum dikkat çekiyor:

"Merkez Bankası'nın yüksek faiz politikasında ısrar etmemesi gerekir. Dünyada faizleri sıfıra yakın iken, bizde faiz artışına gitmek, ekonomik sorunları çözmeyecektir".

Ve aynı yazıdan çok tanıdık ve fakat ekonomi bilimiyle uzak yakın ilgisi olmayan, bir cümle:

"Faiz artışı dolaylı olarak, enflasyonun artmasına yol açacaktır".

Ekonominin çuvallamasına yol açan, ekonomi bilgisinden çok uzak bu cümle, malum "şahsıma" ait.

O yazıyı ve cümleyi yazan Şahap Kavcıoğlu adında biri, bir gece yarısı kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanlığına atanıyor, Naci Ağbal görevden alınıyor.

Ağbal ile mali politikalar belki rayına oturur, diye düşünenler fena halde yanılıyor. Yeni başkanın ne yapacağı belli:

"Şahsımın" isteği doğrultusunda, zaten kendisi de öyle düşünüyor olmalı ki, öyle yazmış, faizleri düşürecek.

"Faizler düşecek, siz o zaman doları seyredin!.. Bakalım nereye uçacak!.."

Artık çok belli...

AKP kafasıyla ekonomi iyiden iyiye dibe vuracak, hep birlikte elbette!..

Yazarın Diğer Yazıları

Filmin sonu: Istakoz!..

Ortalama lokantalarda, yerine göre, bir porsiyon ıstakoz bin lira ile beş bin lira arasında değişiyor. On bin lira aylık alan bir emeklinin yarı maaşı!.. Ya da asgari ücretin üçte biri!..

34 yıl önce 34 yıl sonra: "Güçlükonak'ta demokrasi!.."

Güçlükonak'ta yaşananlar 34 yılda bizde demokrasinin özetindeki başlıklardan biri

Bugünler için ders: "Atatürk'ün Anayasası 1924"

Taha Akyol'un incelemesi, Atatürk dönemiyle ilgili yazdığı diğer kitapları gibi, o yılların tarihini ve perde arkasını anlatıyor