18 Kasım 2020

Olağanüstü trajedi... Sizin "hukukunuzdan" iki örnek

Kaybolan, geri gelmesi mümkün olmayan hayatlara, geride kalan perişan hâle düşen hayatlara sözünü ettikleri hukuk reformu ne ölçüde değecek?..

Eşi sokak kapısını açıyor, evde derin bir sessizlik...

Oysa, evde ikisi altı ve sekiz yaşlarında, biri dokuz aylık bebek, üç çocuk var ama, ev sessiz...

Eşi bir kaç adım atıyor, bir odanın kapısını hafifçe itiyor...

Aman Allahım!..

Eşi Sevgi hemşire...

Gözleri yuvalarından fırlıyor...

Çılgın gibi tavandan sarkan ipi kesmeye çalışıyor...

Çok geç...

Üç çocuk annesi eşi Sevgi Balcı tavana bağladığı iple kendisini asmış!..

Aylardır bunalımda olan Sevgi Balcı, üç çocuğuna rağmen, o bunalımı atlatamıyor ve intihar ediyor.

Neden?..

"Üç yıldır sebebini öğrenemediği, bilmediği bir nedenden dolayı KHK ile Isparta'da görevinden ihraç edildiği için!.."

İhraç edildikten sonra ısrarla soruyor ancak, hiç kimse ona yanıt vermiyor.

Devamında içinden çıkamadığı öylesine bir bunalım ki...

Ve yeni doğan bebeği kundakta iken... İntihar...

KHK'lar.. Binlerce kişinin görevine son verilen kararlar... Ne ölçüde isabetli?.. O KHK'larda "hukuk" nerede?.. Şimdi "hukuk reformu" diyorlar...

Olacağı artık yok ya...

Yine de...

Kaybolan, geri gelmesi mümkün olmayan hayatlara, geride kalan perişan hâle düşen hayatlara sözünü ettikleri hukuk reformu ne ölçüde değecek?..

Yıllar süren hukuk facialarına en trajik örneklerden biri...

Nazan Bozkurt

Ankara'nın göbeği, Kızılay, Yüksel Caddesi...

Nazan Bozkurt caddenin ortasında, elinde bir pankart, pankartta "işimi geri istiyorum" yazıyor.

23 Ocak 2017'de yayınlanan KHK ile görevine son veriliyor. O tarihten itibaren yaklaşık üç yıl Yüksel Caddesi'nde aynı pankartı taşıyor.

Sonunda polis bu "eyleme" sessiz kalmıyor, müdahale ediyor. Polis tarafından darp ediliyor, elmacık kemiği kırılıyor. Ayrıca, görme kaybı tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.

"Adli Tıp'ta muayene ediliyor, muayene parasını kendisi ödemek zorunda bırakılıyor, polislere bir şey olmuyor."

Sonra ne oluyor?..

Hepimizin ezberlediği şey oluyor.

Nazan Bozkurt üç aydır hapiste!.. Pankart taşıdığı için suçlu bulunuyor!..

Oysa, kimseye zararı dokunmuyor, ne çimenleri eziyor, ne camları kırıyor, sadece hakkını isteyen pankart taşıyor, suçu bu!..

Nazan Bozkurt Gebze Cezaevi'nden mektup yazıyor:

"Sorgusuz sualsiz ihraç edildik. İŞKUR ve SGK tarafından fişlendik. 140 bin kişiydik. Kimimiz öldük, kimimiz direndik. Öyle kolay gitmedi ölenlerimiz, kansere yakalanıp acı çekerek, inşaattan düşen öğretmenler olarak, pazarcılık yaparken Covid - 19'a yakalanarak, Meriç'te boğularak, bir sabah namazında kalbimiz durarak, selam sabah kesilerek acılar içinde can verdik."

Konu Meclis'te

Çok ağır iki trajedi!..

Türkiye'de yıllardır "hukukun" nasıl işlediğini gösteren iki örnek. Binlercesinden sadece iki örnek...

"Binlerce" derken... Binlerce insan... Binlerce hayat...

Burada aktardığım her iki konu 11 Kasım günü, bir hafta önce, HDP Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından Meclis kürsüsünden dile getiriliyor. (TBMM 11 Kasım 2020 tarihli tutanak,s.50).

Gergerlioğlu'nun sözleri ve okuduğu mektuptan sonra AKP Grup Başkan Vekili Mehmet Muş söz alıyor:

"Hatibin bize yönelik suçlamalarını reddediyorum. Burada dile getirdiği unsurlarla ilgili hukuk mekanizmaları açıktır. Bir darbe girişimi olmuştur, onun sonucunda bazı tedbirler alınmıştır. O sırada hak kaybına uğrayanlardan ya da uğradığını düşünenlerden müracaat etmek suretiyle görevine döndürülenler olmuştur". (TBMM Tutanak, aynı yerde).

Ya intihar edenler?.. Hapislerde çürüyenler?.. Onlar ne olacak?..

* * *

"Tek adam rejiminin" iflası, yarattığı iklim...

350 yıllık Vaniköy Camii yanıyor, itfaiyeye göre, "ısınan kablolar" nedeniyle.

Yanan Vaniköy Camii tam da "10 Kasım günü, başka gün yokmuş gibi, tam 10 Kasım'da bir tarikata devrediliyor".

Neden 10 Kasım'da?.. Kendilerine göre, sözüm ona Atatürk'ten intikam niyetine!.. Bizlere hiç yabancı gelmeyen rezilliklerin yeni bir halkası.

Neden bir tarikata devrediliyor?.. Bilinmiyor.

Yüz yıldır ısınmayan kablolar, nasıl oluyor da caminin tarikata devrinden beş gün sonra ısınıyor ve yangın çıkıyor, orası da ayrı.

Tarikata devirden Tayyip Erdoğan'ın haberi var mı?.. Her şey ondan soruluyor, her şeye o karar veriyor ya...

Bence, ipler artık elinden kaçıyor. Onun ülkede yarattığı "iklime artık kendisi de, engel olamıyor".

Böyle olacağı baştan belli iken, "tek adam hırsı" ülkeyi akıl almaz maceralara sürüklüyor.

Ya "şampanya - gazoz" skandalı?..

Formula 1'de şampiyonlara şampanya yerine gazoz patlatılması Türkiye'de tepki toplarken, dünyada alay konusuna dönüşüyor.

Hâlâ gazozu savunan Cumhurbaşkanlığı danışmanı İsmail Cesur adında biri:

"Bütün Müslüman ülkelerde böyle bir hassasiyet vardır."

Olabilir ama, Anayasada değiştirilmesi mümkün olmayan maddesinde yazılı, "Türkiye laik bir ülkedir", Müslüman bir ülke değil.

Halkının yüzde 99'u Müslüman olan, laik bir ülke. O danışman bilmeyebilir, öğrenmesinde yarar var!..

"Tek adam rejimi" işte böyle, her yerinden sapır sapır dökülüyor. O rejimin yarattığı genel iklim, bu tür saçma sapan uygulamalara yol açıyor, ipler elden kaçıyor. Yandaşları o iklime güvenerek, kendi bildikleri gibi kararlar alıyor, belki de "göze girmek" adına!..

İçişleri Bakanlığı ayrı bir alem.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na inceleme başlatıyor, "Ya Kanal Ya İstanbul" afişleri nedeniyle. Kanal İstanbul'a karşı çıktığı için. O afişler geçtiğimiz Ağustos ayında bir gece yarısı "birileri" tarafından sökülüyor. Şimdi inceleme...

İnclemenin dayanak noktalarından biri hayli ilginç, Anayasa'nın 104. maddesine aykırılık. "O madde Cumhurbaşkanının yetkilerini belirliyor".

Yani, İmamoğlu Erdoğan'ın yetkilerine karışıyor ya da aykırı davranıyor!..

Böylece İçişleri Bakanlığı durup dururken Ekrem İmamoğlu'nu Tayyip Erdoğan'la yarıştırıyor!.. Erdoğan'a rakip yaratıyor!..

İpler bir kez elden kaçmaya görsün, kendi yarattığı iklim, herkesin kendi kendine aldığı kararlar, artık kendisini de çıkmaza sürüklüyor.

Ya AFAD?..

İzmir'de belediye başkanlarının depremle ilgili açıklamalarını yasaklıyor!.. Saçmalığı uzun uzun anlatmaya gerek bile yok. Ama, ipler bir kez elden kaçınca, kendilerine göre, "Reis'in gözüne girme yarışında" geri kalmamak için her türlü saçmalık mümkün, artık mantık filan lüks kalıyor.

Ya BİK?.. Nam-ı diğer, Basın İlan Kurumu. Tam "hukuk reformu" derken, o reformu tekzip zincirine BİK de katılıyor, göz göre göre ifade ve basın özgürlüğüne aykırı olarak, "Cumhuriyet Gazetesine 28 gün resmi ilan ambargosu kesiyor".

İşin çok dikkat çeken boyutu, böyle tesadüf mü olur, bütün bunlar bir, iki gün içinde yaşanıyor, "hukuk reformu" sözünün edilmesinden hemen sonra.

Çünkü, Erdoğan'ın ülkede yarattığı iklim baştan sona öyle hukuksuzluk anıtı ki, şimdi gerçek reform olursa, başı bozukluklar, keyfilik sona erecek.

Aslında bu örnekler nasıl bir rejimde yaşadığımızı anlatması açısından, her eve lazım!..

Yazarın Diğer Yazıları

"Three Who Made A Revolution": Devrim Yapan Üç Adam

İktidarla ve diğer partilerle günlük siyasi polemiklerin ötesinde, bu "üçlünün" devrim hedefi belli: Her alanda Cumhuriyet'in yüz yıllık fabrika ayarlarına dönüş!..

"Ekonomist" Erdoğan açıklasın: 818.182 .863.710 lira zarar

Bu zararı ve bütçe açığının nedenlerini halka açıklamak zorunda

Filmin sonu: Istakoz!..

Ortalama lokantalarda, yerine göre, bir porsiyon ıstakoz bin lira ile beş bin lira arasında değişiyor. On bin lira aylık alan bir emeklinin yarı maaşı!.. Ya da asgari ücretin üçte biri!..