Yaklaşık 580 yıl "teba", yani devletin kulu, kölesi konumundaki bireyler hak ve özgürlüklerine kavuşuyor, ırkı, dini ne olursa olsun, yasa karşısında eşit yurttaşlık konumuna geliyor.
İlk kez bir "Kanun-i Esasi" yani Anayasa ilan ediliyor ve bir Meclis oluşuyor. Padişahın artık astığı astık, kestiği kestik değil.
Ama, aynı gün, 23 Aralık 1876 günü yine İstanbul'da Bahriye Nezareti yanındaki tersane...
Orada toplanan Prusya, İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya temsilcileri Osmanlı Heyetinin boğazına çöküyor. (Şefik Onat, Son Sultan Abdül x Hamid. s.51 - 53).
Tersane Konferansı ile Sırbistan ve Karadağ Osmanlı'dan koparak, bağımsız hale geliyor. Bosna - Hersek ve Bulgaristan özerklik kazanıyor.
Şölen ve kabus
Osmanlı halkı için top atışları ve şenliklerle başlayan 23 Aralık 1876 gibi çok anlamlı günün akşamında, kaybedilen topraklar... İstanbul'a koyu bir sis iniyor.
Daha öğrenci iken, Mustafa Kemal halkın bu şölenini ve sonra gelen kabusu hiç unutmuyor.
Ömrü boyunca, savaş cephelerinde ya da siyasi manevralarında, kararlarında, yaşadığı onca şöleni ne kadar dikkatli kutluyorsa, zaman zaman talihsiz anlardaki kabuslarda umudunu hiç kaybetmiyor.
Osmanlı'nın Doğu'dan Batı'ya sahip olduğu her coğrafyada yenilgilere uğraması, devletin aczi, halkın sefaleti, ülkenin dağılması Mustafa Kemal'in hedefini daha Harbiye'de öğrenci iken, netleştiriyor:
"Yeni bir devlet kurmalı, o devleti Cumhuriyet'le yönetmeli!.."
"Hasta adam"
Rus Çarı I. Nikolay çeşitli ülkelerin işgali altında felç olmuş Osmanlı İmparatorluğu'nu 1853 yılında şöyle tanımlıyor:
"Kollarımız arasında ağır hasta bir adam var".
Ocak 1853 yılında söylenen bu söz, Ağustos 1854 yılında doğrulanıyor.
Ruslara yenildiği Kırım Savaşı'nın mali yükünü karşılamak amacıyla Osmanlı 1854 yılında ilk kez dış borç almak zorunda kalıyor.
O tarihten sonra yıkılışına kadar, dış borçları katlanarak büyüyor. Vergi gelirlerine el konulmasına kadar.
Öyle borçlanma ki...
Osmanlı'nın borçlarını yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti 1954 yılında kadar ödemek zorunda kalıyor. Yüz yıl süren ödeme!.. Eşi, benzeri yok.
Hafta başında T24 Yıllık Buluşmaları sırasında değerli analizlerini izlediğimiz Hazine eski Müsteşarı Mahfi Eğilmez çarpıcı bir bilgi aktarıyor:
"Borç ödeme 1954 yılında bitti ama, 2000 yılında bir İngiliz elinde bir senetle Hazine'ye geldi, Osmanlı'nın borcunu gösteren bir senet. Onu da, ödedik!.."
129 milyardan 476 milyar dolara
Cumhuriyet'e sırtını dönen bugünkü iktidara ve o iktidara bağlı kalanlara, Atatürk'ün o harika üslubuyla seslenmek gerek:
"Efendiler!..
Yarı sömürge duruma düşmüş, kapitülasyonlara teslim olmuş bir imparatorluğun hal-i pür melali işte bu!..
Bunun nesini özlüyorsunuz?..
Cumhuriyet'in nesiyle kavga ediyorsunuz?.."
Dış borç deyince...
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde, Türkiye'nin dış borcu 129.6 milyar dolar.
Haziran 2023 itibariyle, dış borç 476 milyar dolara fırlıyor.
Seksen yılda 126.6 milyar dolar, yirmi yılda 350 milyar dolar!..
T24 yazarlarından Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz Osmanlı dış borçlarıyla ilgili dünkü yazısında şunu söylüyor:
"İmparatorluğun 19. yüzyılda en iyi öğrendiği şey, dış borçlanma olmuştu".
19. yüzyıldaki Osmanlı geleneğini AKP 21. yüzyılda sürdürmekle meşgul.
Kişi başına gelir
Cumhuriyet Osmanlı'dan neleri devralıyor?..
Bu soruyla ilgili, çeşitli alanları kapsayan sayısız araştırma, makale, kitap var. Pek çok örnek vermek mümkün. Dış borçların yanı sıra, aynı soruya ikinci bir örnek var.
IMF'ye göre, 197 ülke arasında şu anda kişi başına gelirin en düşük olduğu üç ülke şöyle:
Güney Sudan'da 230, Burundi'de 261, Somali'de 350 dolar.
Dünyadaki en yoksul ülkeler.
Cumhuriyet'in kurulduğu 1923 yılına gidelim.
Cumhuriyet Osmanlı'dan yoksulun da, yoksulu insanları devralıyor, onlarla bütünleşiyor.
1923 yılında bizde kişi başına düşen gelir 48, evet sadece kırk sekiz dolar.
Bugün dünyadaki en yoksul ülkeden yaklaşık beş kat daha yoksul insanlar!..
Yine aynı üslupla:
"Efendiler!..
Siz Osmanlı'dan kalan o sefaleti görmüyor musunuz?..
Cumhuriyet'le barışık olmanız için bir neden daha!.."
Viraneye dönmüş, yıkılmış imparatorluğa bakın, bir de bugün oturduğunuz koltuklara!..
Şanla şerefle, selam olsun yüzüncü yıla!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|