05 Haziran 2020

İnsanlık iki yüz yıllık trajediye tek bir cümleyle ağlıyor

"Hitler’i siyah derili hale getirin, siyah derili olsun, bırakın ömrünün geri kalan bölümünü Amerika’da geçirsin!.."

"Hitler’e verilecek en büyük ceza sizce ne olmalıdır?.."

Bu bir kompozisyon sorusu. Amerika’da, Ohio eyaletinde orta eğitim yapılan bir okulda...

Yıl 1944... İkinci Dünya Savaşı sona yaklaşıyor ama, savaş bütün hızıyla hâlâ devam ediyor. Almanya henüz teslim olmuş değil. "Hitler’e duyulan nefret" dünyayı çoktan kaplamış durumda. Olağan olarak, 7’den 70’e insanlar hayatın her alanında savaştan derin biçimde etkileniyor.

Ohio’da bir okulda sorulan bu kompozisyon sorusunun koşulu var:

"Hitler’e verilmesini düşündüğünüz cezayı, tek bir cümleyle açıklayınız."  

Öğrenciler kağıt kalem elde, bütün ders boyunca düşünüyor, tek bir cümle ile anlatmak!.. Sorunun güç yanı bu.

16 yaşındaki siyah bir erkek öğrenci... "Siyah olmakla"  yaşadığı zulmü, ayrımcılığı tek bir cümleye sığdırıyor.

Okulda siyah - beyaz bütün öğretmenlerin gözyaşlarını tutamadığı cümle şu:

"Hitler’i siyah derili hale getirin, siyah derili olsun, bırakın ömrünün geri kalan bölümünü Amerika’da geçirsin!.."

Hitler gibi faşist bir caniye, milyonlarca insanın hayatını çalan tarihin gördüğü en büyük diktatörlerden birine 16 yaşında siyah bir çocuğun verdiği ceza bu:

"Siyah derili olsun ve Amerika’da yaşasın!.."

İnsanı titreten, neye uğradığını şaşırtan bir cümle!.. Siyah insan olarak Amerika’da yaşamanın ne olduğu, tek bir cümleyle ancak bu kadar anlatılabilir.

16 yaşındaki bir çocuk, "siyah olarak" Amerika’da neler yaşıyor, nelere tanık oluyor ki, duygu dünyasında nasıl sarsıntılar geçiriyor, kişiliğinde hangi darbelere maruz kalıyor ki, Hitler gibi bir caniye "verilecek en büyük cezayı siyah olsun" demekte buluyor.

Olağanüstü bir trajedi!..

Söylemek gereksiz, bu cümlesiyle kompozisyon ödülünü o kazanıyor.

1944’te...

Alkışlanan filmler

Yıl 2020... Bırakın 1944’ü, iki yüz yıl geriye gidin, iki yüz yıldır Amerika’da tablo hâlâ aynı. Aynı zulüm, aynı ayrımcılık.

"Dünyanın en varlıklı, en zengin, en güçlü devleti"  uygarlığı, insan haklarını hâlâ yakalamış değil.

Oysa, yıllar içinde Amerika’da siyah - beyaz ırk ayrımcılığını eleştiren, o nedenle gözde olan, en çok izlenen önemli filmler, siyah aktörler, aktrisler var ki!.. İşte, bir kaç örnek.

"The Defiant Ones", "Kader Bağlayınca"... 1958 yapımı... Ya da "To Sir With Love", "Öğretmene Sevgilerle"... 1966 yapımı...

İki filmde de, siyah aktör Sidney Poitier başrolde. Vizyona girdiği yıllarda en çok izlenen filmler arasında yer alıyor ikisi de. İki filmde de, "ırkçılık, ayrımcılık" ağır biçimde eleştiriliyor ve büyük ilgi topluyor.

Sidney Poitier 1963 yılında "en iyi erkek oyuncu"  Oscar’ını kazanan ilk siyahi erkek aktör, 1963’de, yarım yüz yılı aşkın süre önce...

Kadın - erkek demeden, Oscar kazanan ilk siyah oyuncu kim?.. "Rüzgar Gibi Geçti" filmindeki rolüyle "en iyi yardımcı kadın oyuncu"  Oscar’ını kazanan ilk siyah oyuncu Hattie McDaniel, 1939’da... Seksen yıl önce... 

O kadar geriye gitmeye gerek yok. Geçen yıl "The Green Book", "Yeşil Rehber" filmi yine ırkçılık ve ayrımcılığı sert biçimde eleştiriyor. Siyah oyuncu Mahershaale Ali "en iyi yardımcı erkek oyuncu" Oscar’ını kazanıyor.

Irkçılığı eleştiren filmler yaklaşık yüz yıldır Amerika’da ve dünyada ilgiyle izleniyor, siyah oyunculara Oscar ödülleri layık görülüyor ama, hayat ve filmler ne yazık ki, birbirini tamamlamıyor. Mutlaka siyah - beyaz ayrımı şart değil, ırkçılığın farklı türleri, bölücülük dünyanın çeşitli bölgelerinde kol geziyor.

"Black Lives Matter"

Yıl 2013... Yine  bir siyah yine bir beyaz polis tarafından öldürülüyor. Polis George Zimmerman tarafından öldürülen Traybon Martin’in cenazesinde çıkan protesto olayları, tıpkı bugünkü gibi, bütün Amerika’ya yayılıyor.

O yılki protestolar "Black Lives Matter", "Siyahların Yaşamı da Değerlidir" etiketiyle müthiş taraftar topluyor. O etiket aslında siyahlara uygulanan şiddete ve ırkçılığa karşı kurulan sivil toplum hareketi.

2014 yılında New York’ta Michael Brown ve Eric Garner’in yine kolluk güçlerince öldürülmesi, aynı etiketle Amerika’ya yayılıyor. Protestolarda başı o sivil hareket çekiyor.

O etiket ve sivil inisiyatif bugünkü eylemlerde de, geçerli. Geçerli ancak, bu kez siyahlardan gelen eleştiriler var o etikete.

"Siyahların yaşamları da değerlidir"  demek, aslında ayrımcılıktır, deniyor.

"Suçlu ayağa kalk!.."

Soykırım tarihine, savaş suçluları tarihine geçen ünlü bir söz var. Ülkelerini yönetirken, o suçu işlemiş olan siyasiler adalet karşısında hesap verirken, o söz kullanılıyor:

"Suçlu ayağa kalk!.."

Şimdi aynı sözü Başkan Trump için kullanıyorlar, protestocuların sokaklarda attıkları sloganlardan biri de bu. Sadece sokaklarda değil, önemli siyasiler ve sorumlular da, Trump’a benzer suçlamalar yöneltiyor.

Papa: "Irkçılık günahtır, ırkçılığı hoş görüyle karşılayamayız."   

Eski Başkan Carter: "Kudretliler ırkçılığa karşı çıkmalı, susmak şiddet kadar ölümcül olabilir."

Eski Başkan Obama: "Ülkeyi yönetenlerin sorunun farkında olabilmesi için bu eylemler büyük şans."

Eski Bakan James Mattis: "Trump üç yıldır ülkeyi bölmeye çalışıyor, şimdi onun sonuçlarını yaşıyoruz."

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu: "Siyahlar Amerika’da ikinci sınıf yurttaş."

Avrupa Birliği: "O sivil hareketi destekliyoruz, Siyahların Yaşamı da Değerlidir."

Trump ülkesinde ve dünyada yalnız kalıyor.

Irkçılık, ayrımcılık, bölücülük... Akılsız, kendi bildiğinden şaşmayan, cahil bir yönetici "dokunulmaz" denilen koca bir ülkenin iskambil kağıdı gibi devrilmesine yol açıyor.

"Hitler siyah olsun ve Amerika’da yaşasın!.."

Tek bir cümle iki yüz yıllık trajedinin vicdanlara düşen ateşi.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyetçisi olmayan Cumhuriyet

AKP'nin imam hatiplerle, vakıf ve derneklerle, kendine bağlı sermaye ile oluşturduğu taban karşısında duranların ortak söylemi var. Hangi siyasi kanatta olurlarsa olsunlar... Ortak söylem Cumhuriyet!..

Piyasa Erdoğan'a, Erdoğan Murat Kurum'a güvenmiyor

Erdoğan ve bakanların İstanbul'da her oy avcılığı Kurum'u biraz daha değersiz kılıyor

Promosyon aldatmacası, İstanbul kâbusu

Başta Erdoğan, hükümetin tekmil bakanları İstanbul’da, hepsi birden Ekrem İmamoğlu’na karşı oy devşirme yarışında. 1946’dan bu yana hiçbir genel ve belediye seçiminde görülmeyen manzaralar!..