03 Nisan 2024

CHP'nin yol haritası: Demokratik merkez

Demokratik merkezdeki bir partinin mutlaka gerek duyduğu, olmazsa olmaz kuralının işlediği bileşen, emek ve sermayeden geçiyor

Demokrasiden totaliter rejime geçerken, Hitler'in işini kolaylaştıran bir gerçek var:

"Demokratik merkezin eksikliği."

1930'larda Almanya'da Weimar Anayasası'na rağmen, Hitler'in iktidara gelişi siyasal yelpazede özellikle demokratik merkezin bulunmayışına bağlanıyor.

Yani...

Demokratik merkez siyasal rejimin bekçisi. Demokratik merkez var olduğu sürece, sistemin totaliter rejime dönüşmesi hemen hemen imkansız. Demokratik merkez fren sistemi yerine geçiyor.

Dünyada bugün milliyetçilik tehlikeli biçimde yükseliyor. Geçenlerde Almanya'da yeni bir milliyetçi parti daha kuruluyor, "Partei Werteunion" adıyla, "Değerler Birliği Partisi" diye çevrilebilir.

Milliyetçiliğin yükselmesi demokrasiyi tehdit ediyor. Batı'da milliyetçilik yükseliyor olsa bile, rejimin demokrasiden sapması kolay değil. Çünkü, o ülkelerde demokratik merkez gücünü koruyor.

Türkiye İttifakı

31 Mart seçimlerinde CHP'nin aldığı oyların bileşimine baktığımızda...

CHP bugün demokratik merkeze oturmuş görünüyor.

Seçim kampanyası boyunca Genel Başkan Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bunu başka bir kavramla dile getiriyor:

"Türkiye İttifakı."

Nedir o?..

Özel ve İmamoğlu'nun tanımıyla:

"Sosyal demokratlardan, liberallerden, muhafazakârlardan, Kürtlerden, milliyetçilerden oluşan tabandaki buluşma."

Siyasi yelpazenin çeşitli kesimleriyle oluşan "ittifak" aynı kapıya çıkıyor:

"Demokratik merkeze!.." 

CHP bugün demokratik merkeze oturmuş görünüyor

Özal'ın dört eğilimi

Bu ittifak geçmişteki bir politikayı akla getiriyor.

1983 yılında Turgut Özal iktidara gelirken, seçim kampanyasında her gittiği yerde aynı hareketi yapıyor:

"İki elini havada birleştiriyor ve dört eğilimi bir araya getirdiğini söylüyor. Onun dört eğilim diye tanımladığı bileşim demokratik sol, liberal sağ, milliyetçi sağ ile İslami sağdan oluşuyor."

Dört eğilime rağmen, Özal'ın iktidara taşıdığı ANAP muhafazakâr sağı ağır basan kimliğine sahip.

CHP demokratik merkeze otururken, CHP'nin siyasi kimliğinde sosyal demokrasi ağır basıyor.

Akşener treni kaçırdı

Partisini kurarken, Meral Akşener bir fırsat yakalıyor.

Kurduğu İYİ Parti başlangıçta demokratik merkeze olmasa bile, demokratik sağa oturabileceği izlenimi yaratıyor.

Ne var ki, sonradan işler iyice karışıyor.

Meral Akşener o fırsatı kullanamadığı gibi, son bir yıl içindeki zikzaklarıyla siyaseten ve psikolojik olarak tanınmaz hale geliyor. Hele de 31 Mart sürecinde öfke ve nefret dili eşliğinde, iktidara yanaşarak, muhalefete muhalefet etmenin ibretlik örneklerini sergiliyor.

Yüzde 4'ün altına düşerek, faturayı fena ödüyor.

34 parti 4'e düştü

31 Mart seçimlerine 34 parti katılıyor.

Seçim sonuçlarına bakıldığında...

34 partiden geriye dört parti kalıyor. CHP, AKP, DEM ve YRP.

Bu dört parti oyların yüzde 85.13'ünü alırken, otuz parti kalan yüzde 14.87'yi paylaşıyor.

Otuz parti arasında MHP ve İYİ Parti ile sol, milliyetçi, liberal, sağ partiler var. Otuz partinin toplamda oyların yüzde 14.87'isini almış olmaları, elbet kendileri bilir, onların kendi içinde muhasebe yapmalarına yol açabilir.

Üstelik, MHP ile İYİ Parti o yüzde 14.87'nin yüzde 8.34'ünü alırken, gerideki yirmi sekiz parti yüzde 6.53'ünü alabiliyor!.. Muhasebelerini yapmaları açısından kritik bir oran.

Demokratik parlamenter sistem

1972'de Bülent Ecevit'in CHP Genel Başkanı olmasıyla birlikte, izlediği ideoloji "Ortanın Solu" söyleminde billurlaşıyor.

CHP'yi 1977'de iktidara taşıyan bu ideolojiyi, Ecevit ve ekibi seçimlerde halka iyi anlatıyor.

Bugün CHP'de tersi bir durum var.

Halka, Türkiye İttifakı diye anlatıyor ama, o ittifakın ideolojisi yok.

CHP'nin ilk yapması gerekenlerden biri, o "ittifakı" bir ideolojiyle doldurmak ve halka gitmek.

Aslında o ideolojinin kaynağı şu anda ellerinde var. Altılı Masa döneminde ortaya koydukları iki bin maddelik anlaşma, bir tür sosyal kontrat niteliğinde.

Özünde:

"Yeniden parlamenter demokrasiye dönüş!..

Kendi deyimleriyle, "bugünkü ucube rejimden" vazgeçmek."

Demokratik merkez bir partinin çatı, örgüt, tabanını parlamenter demokrasiye dönüş programıyla yeniden inşa etmesi.

Olağanüstü fırsat

Bu programın inşasında elinde ciddi bir koz var.

Dünkü Karar gazetesinde yer aldığı gibi:

"Üreten Türkiye CHP ile beraber.

Milli gelirin yüzde 73.5'i CHP'nin belediyeleri kazandığı illerde elde ediliyor."

Demokratik merkeze oturmak açısından olağanüstü bir fırsat. Demokratik merkezin ekonomik tabanı.

Hem sermaye, hem emekçi kesimin bu illerde CHP ile birlikte olduğunu gösteren çarpıcı bir kanıt.

Demokratik merkezdeki bir partinin mutlaka gerek duyduğu, olmazsa olmaz kuralının işlediği bileşen, emek ve sermayeden geçiyor.

Emek deyince, seçim kampanyası boyunca CHP'de bir eksik göze çarpıyor.

İşçi sendikalarıyla bağı pek güçlü görünmüyor.

Siyaseten böyle bir bağın kurulması şart.

İktidara yürümek açısından şimdi program zamanı.

Oturacağı demokratik merkez, rejimden gelebilecek tehlikeleri bertaraf edecek güçte.

Ülkemizde fabrika ayarlarına, demokratik parlamenter rejime dönüşün anahtarı hiç tartışmasız artık CHP'de.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim yasağı 1 Mayıs yasağı değil!..

31 Mart seçimlerini genel olarak kaybetmenin hazımsızlığı var, derin yoksulluk ve ekonomik krizin hırçınlığı var, İktidarın sallandığı korkusu var...

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."

“Yeni Anayasa” tam da bu hafta, öyle mi?

“Demagoji?” Türk Dil Kurumu’na göre “laf cambazlığı” demek. İlgisiz konuları birbiriyle bağdaştırmak, sapla samanı karıştırmak anlamında