10 Nisan 2024

Bugünler için ders: "Atatürk'ün Anayasası 1924"

Taha Akyol'un incelemesi, Atatürk dönemiyle ilgili yazdığı diğer kitapları gibi, o yılların tarihini ve perde arkasını anlatıyor

21 Mart 1924, cuma.

Çankaya Köşkü.

Atatürk'ün başkanlığında saat 17'de başlayan toplantı ertesi sabah saat 06'ya kadar, on üç saat devam ediyor.

Konu şu:

"Atatürk'e Meclis'i yenileme yetkisi verilsin mi, verilmesin mi?.."

O günlerde TBMM'de 1960 yılına kadar yürürlükte kalacak olan 1924 Anayasası görüşülüyor. O anayasa tasarısının 25. maddesi şöyle:

"Meclis kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi, Cumhurbaşkanı da, hükümetin görüşünü aldıktan sonra, gerekçesini Meclis'e bildirmek şartıyla buna karar verebilir."

Atatürk'e Meclis'in yenilenmesi yetkisi veren bu madde Meclis'te inanılmaz tartışmalara yol açıyor.

Atatürk ve dönemiyle ilgili birbirinden değerli kitaplara imza atan Taha Akyol son olarak yeni bir kitap yayımlıyor:

"Atatürk'ün Anayasası 1924"

Dört, beş gün önce bir solukta okuduğum kitap 1924 Anayasası'nı ve yapılış sürecini anlatırken, o gün ile bugünü karşılaştırmaya imkan hazırlıyor.

Anayasa Hukukunda yüz yılda ne kadar geriye düştüğümüzü kanıtlıyor.

Seçim yenileme yetkisine ret

Atatürk'e seçimleri yenileme yetkisi verilmesine ilişkin Meclis'te çok sıkı itiraz var. Çankaya'da on üç saat süren toplantıda bu itirazın nasıl aşılacağı ele alınıyor.

Ömrü boyunca Atatürk'ü her koşulda destekleyen Balıkesir milletvekili Süreyya Örgeevren Meclis'te:

"Seçimleri yenileme hakkının bir şahsa verilmesi o şahsı ihtirasa sevk edebilir. Şahıslara  fevkalade kuvvet ve imtiyaz veren bu fikrin Türkiye Cumhuriyeti'nde yeri yoktur.

Bir ferdin Meclis'i fesih demek olan seçimlerin yenilenme yetkisine sahip olması Meclis'in emniyet ve selametle, bazı hallerde bağımsız ve tam hürriyetle çalışmasını engeller." (Taha Akyol, a.g.k., s.94).

Bu yetkiyle yönetimin istibdata kayabileceğinden kaygı duyarak, yetki verilmesine karşı çıkanlardan İzmir milletvekili Mahmut Esat:

"Biz hem, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, diyoruz, hem de Meclis'in yenilenmesi yetkisini Cumhurbaşkanına veriyoruz, bu bir darbedir.

(...) Tarihin başlangıcından beri istibdatın kaynağı yürütme heyetlerinden gelmiştir." (A.g.k., s.96).

Meclis'teki tartışmalar ve Çankaya'da on üç saat süren toplantı sonrasında...

Atatürk'e Meclis'i yenileme, yani seçime götürme yetkisi verilmiyor!..

Bugünkü 116. madde

Cumhuriyet'i kuran Atatürk'e Meclis'i yenileme yetkisi verilmezken..

Bugün Anayasa'nın 116. maddesi ile ...

"Cumhurbaşkanına seçimleri yenileme yetkisi tanınıyor."

Aynı yetki Meclis'e de veriliyor. Ve fakat Meclis yenileme kararı verirse...

Meclis seçimi ve Cumhurbaşkanı seçimi birlikte yapılıyor, iki kez üst üste cumhurbaşkanı seçilen kişi bir kez daha aday olabiliyor!..

Akyol'un kitabına bu açıdan bakıldığında bugünkü otoriter sistemin kaynaklarına ulaşmak mümkün.

Kuvvetler birliği

1921 ve 1924 Anayasası'nda sistemin temel taşlarından biri kuvvetler birliği. 1960'a kadar Türkiye'de kuvvetler birliği var yani, yasama, yürütme ve yargı iç içe ve yürütmenin elinde.

Bu demokrasinin olmadığını gösteriyor.

Yıllarca Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yapmış İsmet İnönü 1950'de bunun sakıncalarını yaşayan biri olarak, Demokrat Parti iktidarına öneriyor:

"Kuvvetler ayrılığına geçelim, anayasayı bu yönde değiştirelim."

"Başbakan Adnan Menderes bunu olumlu karşıladı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar engelledi, Menderes de ona uydu." (A.g.k., s.161).

1961 ve 82 Anayasaları kuvvetler ayrılığı ilkesini getiriyor.

Ancak, bugünkü durum ne?..

Anayasa profesörleri aynı noktada buluşuyor:

"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin cumhurbaşkanı elinde toplandığı kuvvetler birliği sistemidir.

(...)Kuvvetler ayrılığı yoksa, hürriyet de yoktur, anayasa da yoktur." (A.g.k., s.171).

Pek çok olayda tanık olduğumuz gibi, kuvvetler ayrılığı hem yasama, hem yargı bağımsızlığı bugün fiilen askıya alınıyor.

Anayasaya aykırı uygulamalar, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını tanımaması, iktidarın işine gelmeyen kararlar veren yargıç ve savcıları ülkenin dört köşesine sürmesi, insanların adalete erişememesi...

Meclis ve muhalefet

Taha Akyol'un incelemesi, Atatürk dönemiyle ilgili yazdığı diğer kitapları gibi, o yılların tarihini ve perde arkasını anlatıyor.

Şu özellik dikkat çekiyor:

1920 ve 1923'te oluşan Birinci ve İkinci Meclis'in milletvekillerini büyük çoğunlukla Atatürk belirlemiş olsa bile, her iki Meclis'te de kararları etkileyen ciddi bir muhalefet var.

Bugünkü Meclis'te muhalefet var ama, kararlara etkisi yok, kararlar tek adamın iradesine bağlı.

Günümüzde AKP iktidarı sürekli, "yeni bir anayasa yapalım" çağrısını tekrarlıyor.

Bir anayasanın yapılış sürecini zengin kaynaklarla göz önüne seren bu kitabın tam da bugünlerde yayınlanması, kitabın önemini ortaya koyuyor.

Herkesin olduğu gibi, hukukçular ve özellikle milletvekillerinin, hele de iktidar milletvekillerinin okumasını öneririm.

İyi bayramlar!..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

“Yeni Anayasa” tam da bu hafta, öyle mi?

“Demagoji?” Türk Dil Kurumu’na göre “laf cambazlığı” demek. İlgisiz konuları birbiriyle bağdaştırmak, sapla samanı karıştırmak anlamında

Nostalji... Öğretici, yol gösterici ve çok keyifli

Türkiye’de ekonomiye yön veren, yine çok ağır bir kriz döneminde ülkeyi düzlüğü çıkarmayı öngören 24 Ocak 1980 kararlarının mimarlarından biri de Kaya Erdem

İbretialem için: Yunusemre Belediyesi'ne seyahat

Görgüsüzlük, doyumsuzluk, aç gözlülük, görmemişlik