30 Ağustos 2023

30 Ağustos zaferi: Biz hepimiz bugün doğduk

Bugün o büyük zaferin, 30 Ağustos Zaferi'nin 101. yıl dönümü. Ne yazık ki, o yıl dönümleriyle, o zaferlerle, özünde Cumhuriyet’le bir türlü barışamayanlar hâlâ aramızda dolaşıyor, üstelik bazı makamları işgal ederek

“Kara Cumbo” tarihin en büyük atlamalarından birine imza atıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına giden yolda en büyük dönemeçlerden, en belirleyici olanlardan  Büyük Taarruz’u ancak başladıktan sonra öğrenebiliyor.

Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının attığı her adımı izleyen, günü gününe Londra’ya bildiren İngilizlerin casusluk örgütü Kara Cumbo savaşın en kritik taarruzunu, 30 Ağustos’u önceden öğrenemiyor.

Öyle ki, savaş başlamış...

30 Ağustos 1922 akşamı Atina’daki İngiliz Büyükelçisi Londra’ya telgraf çekiyor:

“Durum sakin!..”

Aynı büyükelçi bir gün önce kendinden emin, Londra’ya çektiği bir başka telgrafta:

“Bizim sayemizde Yunan Kralı Constantin ile Kraliçe Sophia kısa zamanda Ayasofya Kilisesinde Bizans İmparatoru ve İmparatoriçesi tacını giymeyi sabırsızlıkla bekliyor”.

İngilizlerin bu olağanüstü yanılgısının arkasında Mustafa Kemal’in savaş alanın dışında iki manevrası  yatıyor:

-Ulusal mücadeleyi canları pahasına savunan gazetelerde bir haber yayınlanıyor:

“Mustafa Kemal Çankaya’da çay partisi veriyor”.

-Mustafa Kemal aynı gün Ankara’dan ayrılıp, “futbol maçı izlemek için” Akşehir’e geliyor, Batı Cephesi Karargahında 26 Ağustos’ta başlayacak Büyük Taarruz’un son hazırlıklarına komuta ediyor.   

Aynı günlerde işbirlikçi, hain Osmanlı medyası:

“Mustafa Kemal ve yanındaki eşkıyaların Yunan’ı İzmir’de denize dökeceği kuru bir yalandır”.

Hatta, o kadar ki...

Nasıl bir süre önce, yani günümüzde kendini bilmez biri çıkıyor ve “savaşı keşke Yunan kazansaydı” diyebiliyorsa...

Büyük Taarruz’dan önce de, Edirne Müftüsü Hilmi Efendi Selimiye Camii’nde, ülkemizi işgal eden...

Yunan Başbakanı Venizelos’u ‘özgürlük ve adalet temsilcisi’ olarak anıyor, hasta olduğu için onun sağlığına dua ediyor.  

 Sevr dayatması 

Venizelos’un sağlığına dua edilirken...

Yunan Orduları İstanbul’dan başlayarak Bursa, Mudanya, Bandırma, Akhisar, Edremit, Salihli, Nazilli, Balıkesir, Uşak’a kadar bütün Ege Bölgesi'ni işgal ediyor.

İşgal öncesinde savaştan galip çıkan devletlerin hazırlığı var:

Osmanlı’yı kıskıvrak bağlayan Sevr Anlaşması.

Osmanlı Ordusu Sevr Anlaşması ile tam anlamıyla dağıtılıyor.

433 maddeden oluşan Sevr Anlaşması’nın 56 maddesi Osmanlı ordusunu bir daha ayağa kalkamayacak hale getirmeyi hedefliyor. Ordudaki askerler altı ay içinde terhis edileceği gibi, zorunlu askerlik süresi kısaltılıyor, askeri okullar bile kapatılıyor.

Atatürk Türk Gençliğine Hitabesi'nde boşuna söylemiyor:

“Aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir”.

 Mustafa Kemal'in askerleri 

Kurtuluşun ateşini Mustafa Kemal’in askerleri, Kuva-yi Milliye, ulusal direniş ordusu yakıyor.

Sevr dayatmasına karşı Mustafa Kemal 30 Ağustos Zaferi ile perçinlenen Kurtuluş’a 200 bine yakın askerle katılıyor.

Sıfırdan başlayarak, aradaki savaşlar, isyanlar, ihanetler hariç, Osmanlı Sarayı’nın işgalcilerle işbirliği hariç, 200 bine yakın askerin yer aldığı bir orduyu kurmak, Mustafa Kemal’in askeri dehasını gösteriyor.

Aynı deha ülkenin düşman işgalinden kurtarılmasını, bağımsızlığına kavuşmasını sağlıyor.

 Yine de anmak yok 

Bugün o büyük zaferin, 30 Ağustos Zaferi'nin 101. yıl dönümü.

Ne yazık ki, o yıl dönümleriyle, o zaferlerle, özünde Cumhuriyet’le bir türlü barışamayanlar hâlâ aramızda dolaşıyor, üstelik bazı makamları işgal ederek.

Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür zafer günlerinde, o zaferi taçlandıran Atatürk’ü anmayı hep unutuyor!.. Geçen cuma hutbesinde yine anmadığı gibi!..

30 Ağustos Zaferi yaşanmasaydı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir koltuk var olamayacağı gibi, oraya oturacak kimse de  olmayacaktı, Başkan Ali Erbaş’a milyonlarca insanımızın kim bilir kaçıncı hatırlatması bu ama, nafile!..

Bunların tarihle, gerçekle ilgisi filan yok, ne ile ilgisi var, o zaten biliniyor.

Hayatlarını, varlıklarını borçlu oldukları Cumhuriyet’le barışık değiller. 

 Bu zaferle varız  

Oysa, önce 30 Ağustos zaferi ile sonra Cumhuriyet’le barışık olan koskoca bir dünya var:

“Mazlum milletler”.

Sömürge altında inleyen Afrika ve Asya’nın çok sayıda ülkesi, milyonlarca insan.

Bizim Kurtuluş Savaşı onlara örnek oluyor, pek çok ülke bizden ilham alarak, bağımsızlık mücadelesine atılıyor.

Bugün büyük zaferin 101. yılını kutluyoruz, yüz bi - rin- ci yılını, hala anlamayanlar var.

Bu ülke, biz hepimiz bu zaferle doğduk, bu zaferle varız, hep varız, hep var olacağız.

Öyle varız ki, iki gündür TV’lerde yayınlanan kliplere bakıyorum. Pek çok kamu ve özel kurum 30 Ağustos’un 101. yıl dönümünü kutlamak amacıyla birbirleriyle yarışıyor.

Atatürk’ü anarak.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

PKK, Lozan’ı bilmiyor, çarpıcı örnek “dil”

Yasalar Kürtçeye saygılı ancak, pek çok konuda olduğu gibi, uygulama keyfi ve saçma. Kusur Lozan’da değil. PKK ise Lozan’ı eleştirmekle meşgul. Çünkü, pek çok kişi ve kurum gibi, Lozan’ı bilmiyor 

PKK fesih bildirisindeki o cümle: Özerklik vurgusu

Tarihsel analize göre, PKK bildirisindeki cümlenin anlamı çok net. Lozan ve 1924 Anayasası’na karşı çıkmak bir önceki döneme duyulan özlemi vurguluyor: Özerklik!.. Hatta, Sevr’e göre, bağımsız Kürdistan!..

HSK’da son perde: Yargı işte böyle ele geçiriliyor

Yargı bağımsızlığı olmadan demokratikleşme olmaz! Siyasal kararlarla beraber, iktidarın yargıdan elini çekmesi, HSK’nın bağımsız kılınması, atılacak her demokratikleşme adımının olmazsa olmaz koşulu

"
"