28 Temmuz 2023

Türkçe Sözlük, söz varlığımızı günahıyla sevabıyla yansıtmalı

Beğenmiyor olabilirsiniz. Gelgelelim bazılarımızın hoşnutsuzluğu, bu kullanımları ortadan kaldırmıyor. Bir kişi, aktardığımız sözcükleri cinsiyetçi veya (kimilerine göre) "bölücü" anlamıyla kullanıyorsa Sözlük, bu anlamları tanımlamazlık edememeli

Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük'ün 2023 yılındaki 12'nci baskısı epey tepkiyle karşılandı.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Hüsnü Bozkurt, "Türkiyeli" sözcüğünün sözlüğe eklenmesine "Üniter devlet tanımına uymayan kavramların kullanılmasına karşıyız." diyerek tepki gösterdi. Benzeri tepkiler üzerine sözcük sözlükten çıkarıldı.

Öte yandan, "kirli" sözcüğünün "aybaşı durumunda bulunan (kadın)"; "müsait" sözcüğünün "flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)"; "serbest" sözcüğünün "ağırbaşlı olmayan, hoppa (kadın)" anlamlarının sözlükten çıkarıldığını gördük. Bu durum, kimi çevrelerce, cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin kazanımı diye takdim edildi.

Açıkçası ben bu tepkiler karşısında hayretler içinde kaldım. Türkçenin söz varlığında bulunan (tutarlı veya tutarsız) sözcüklerin veya bunların (iyi veya kötü) anlamlarının sözlükte yer almasından doğal ne olabilir?

Sevmediğimiz veya verilen anlamını beğenmediğimiz kelimeleri sözlükten çıkardığımızda o sözcük veya anlam ortadan kalkmıyor, bu gayet açık. Dahası böyle bir tutum, leksikografi, yani sözlükçülük açısından da kabul edilebilir bir şey olmasa gerek.

Örneğin, "Türkiyeli", Cumhuriyet tarihinin farklı zamanlarında kullanılan bir sözcük. Bu sözcüğü, 1924 Anayasası'nın hazırlık tutanaklarında, Mahir Çayan'ın yazılarında (Kesintisiz Devrim), Bülent Ecevit'in dizelerinde (Pülümür'ün Yaşsız Kadını) veya Başbakanlık Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu'nda görebilirsiniz.

Beğenmiyor olabilirsiniz. Gelgelelim bazılarımızın hoşnutsuzluğu, bu kullanımları ortadan kaldırmıyor. Bir kişi, aktardığımız sözcükleri cinsiyetçi veya (kimilerine göre) "bölücü" anlamıyla kullanıyorsa Sözlük, bu anlamları tanımlamazlık edememeli. Dediğim gibi, bir sözcüğü beğenmemek başka şey, bunun Türkçe vokabülerde yer alması başka…

Meselenin bir de dilsel gereklilikle ilgili yönü var. Mesela bir Türk hakkında konuşurken, bazen o Türkün hangi coğrafyanın "Türk"ü olduğunu söyleme gereği duyuyoruz. Bir kişinin Azerbaycanlı veya Kıbrıslı bir Türk değil de Türkiyeli bir Türk olduğunu söylerken bu sözcüğü kullanmak gerekebiliyor. Sözlük, bu gerekliliği yansıtmasa da olur demek hiç makul değil.

Hukuk ne diyor?

Ben hukukçu olduğum için konuya bir de hukuk merceğiyle bakıyorum.

Tartışmayı görür görmez aklıma İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin (İHAM) konuyla ilgili bir kararı geldi.

Kararı aktararak, bu tartışmaya katkı sunmak isterim.

Kararın künyesi şu şekilde: Aksu/Türkiye, 4149/04 ve 41029/04, 15/03/2012. İngilizce bilenler, kararın orijinal metnini buradan okuyabilir.

Bu karara konu olan başvuruyu, Mustafa Aksu isimli, Roman kökenli bir yurttaşımız yapmıştı. Başvurunun konusu üç farklı eserle ilgiliydi. Bunlardan biri, Profesör Ali Rafet Özkan'ın, 2000 yılında, Kültür Bakanlığı desteğiyle yayımlattığı "Türkiye Çingeneleri" isimli kitabıydı. Mustafa Aksu'ya göre bu kitaptaki kimi ifadeler ırkçıydı. İHAM, bu savı, çeşitli nedenlerle reddetti.

Başvurunun diğer boyutu, Dil Derneği'nin "Öğrenciler için Türkçe Sözlük" ve "Türkçe Sözlük" isimli yayınlarındaki çingenelerle ilgili tanımlardı.

Davanın konumuzla ilgili yönünü yansıtan bu tanımlar (karar metninden çeviriyorum) şöyleydi:

Çingene: 1. Hindistan kökenli, göçebe bir yaşam tarzı sürdüren ve dünyaya geniş bir alana dağılmış bir etnik grup veya bu etnik gruba mensup kişi. 2. (mecazi olarak) cimri.

Çingene borcu: Birkaç küçük borçtan oluşan önemsiz bir borç.

Çingen çalar Kürt oynar: Kargaşanın ve gürültünün çok olduğu yer.

Çingene çergesi: (Mecazi olarak) pis ve fakir yer.

Çingene düğünü: Kalabalık ve gürültülü toplantı.

Çingene kavgası: Kaba dilin kullanıldığı sözlü kavga.

Çingene parası: Madeni para.

Çingene pembesi: Pembe.

Çingenence: Çingenelerin kullandığı dil.

Çingenelik: 1. Çingene olmak 2. (mecazi olarak) cimri veya açgözlü olmak.

Çingeneleşmek: Cimri davranışlar sergilemek.

Mustafa Aksu, söz konusu tanımların, Roman/Çingene kimliğine yönelik bir saldırı olduğunu ve kendisine hakaret teşkil ettiğini iddia etmişti. Bu nedenle bu sözcüklerin anlamının değiştirilmesi için Dil Derneğine, (başkanı olduğu) Çingene Kültür Dernekleri Federasyonu adına bir mektup yazmış, mektubuna yanıt alamayınca da yargısal yollara başvurmuştu.

Bu yolları tüketip taleplerinin reddedilmesi üzerine davayı Strazburg'a taşımıştı.

Sözlüklerin, bir dilin sözcüklerini listeleyen ve bunların bazen temel ve gerçek, bazen de mecazi veya alegorik anlamlarını veren bir bilgi kaynağı olduğunu gözlemleyen İHAM'a göre söz konusu ifadeler, konuşulan Türkçenin bir parçasıydı. Dolayısıyla bunların sözlükte yer alması gayet normaldi. Bu nedenle Mustafa Bey'in iddiası reddedildi.

Mahkeme, "Öğrenciler İçin Türkçe Sözlük" açısından ise şu daha hassas belirlemeyi yaptı:

"Öğrencilere yönelik bir sözlükte günlük dilin bir parçası olan ancak pejoratif veya aşağılayıcı olarak yorumlanabilecek ifadelerin tanımlarının verilmesinde daha fazla özen gösterilmesi gerektiği açıktır. Mahkeme'ye göre, bu tür ifadelerin yalnızca 'mecazi' olduklarını belirtmek yerine 'pejoratif veya 'aşağılayıcı' olarak etiketlenmesi tercih edilebilirdi. Böyle bir önlem, devletlerin 'öğrenciler arasında eleştirel düşünmeyi [teşvik etmesi] ve onları, klişelerin veya hoşgörüsüz ögelerin farkına varmaları ve bunlara tepki göstermeleri için gerekli becerilerle [donatması] gerektiği'ni şart koşan Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun 10 No.lu Genel Politika Tavsiye Kararı ile de uyumlu olurdu. Ancak, söz konusu sözlüğün bir okul ders kitabı olmadığı ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından müfredatın parçası olarak tavsiye edilemediği veya okullara dağıtılmadığı dikkate alındığında tek başına bu öge, Mahkeme'nin kendi görüşünü yerel mahkemelerin görüşü yerine koyması için yeterli olmayacaktır."

Sonuç itibarıyla bu olayda Mustafa Aksu'nun kişilik haklarının ihlal edilmediği sonucuna ulaşıldı.

Bence meselenin püf noktası, bu aktardığım paragraftaydı. Mahkeme, bir söz varlığındaki ayrımcı veya sorunlu ifadeleri ortadan kaldırmaktansa, onları kınayan bir şerh düşerek ve bu anlamların tasvip edilmediğini vurgulayarak Sözlük'te bırakmanın daha yerine olacağını söylemiş oldu.

Ben bu çıkarıma kesinlikle katılıyorum.

Katıldığım için de Türk Dil Kurumunun tutumunu doğru bulmuyorum.

Umarım bu hatadan dönerler.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

PKK’nın “soykırım” suçlamasına itirazlar

PKK’nın bir yandan “bağımsız devlet talep etmiyoruz” deyip, diğer yandan “barış görüşmeleri” sürerken Türkiye’yi “soykırımcı” olarak tanımlaması da derin bir çelişkidir. “Soykırım” gibi hukuki ve ahlaki açıdan ağır bir kavramın bu kadar kolay kullanılması, kavramın kendisini de yıpratır

Lozan ve Montrö özel koruma altındadır

Sorun, Lozan’ın ne söylediğinde değil, nasıl uygulandığında aranmalı. Hukukî kavramları yerinden oynatarak siyasal anlatılar inşa etmek, hem teknik hem tarihsel açıdan ciddi riskler taşır

Almanya’da aşırı sağ yükselirken kısa kısa notlar

Almanya, anayasasında yazan ilkeleri savunmakla, çoğunluğun oyuyla gelen tehdide karşı direnmek arasında zorlu bir sınavdan geçiyor. Bu sınav yalnızca Almanya’ya değil, hepimizi ilgilendiriyor…

"
"