04 Nisan 2017

2017’de büyüme ve enflasyon

Durgunluk gündemde değil. Ancak yüksek büyüme patikasına geri dönüş de olası değil

Ekonomi gündeminin iki sıcak konusu düşük büyüme ve yüksek enflasyon. İkisi de büyük baş ağrısı. Enflasyona kısaca değindikten sonra büyümeyi tartışmak istiyorum.

TÜFE’nin yıllık olarak yüzde 11,3’e yükselmesi neden bu kadar gürültü kopardı bilmiyorum. Böyle olacağı uzun süredir belliydi. 16 Ocak tarihli yazımda TL’nin uğradığı büyük değer kaybının TÜFE’yi yüzde 11’in üzerine taşıyacağını söylemişim. Hiç de zor bir tahmin değildi. Şimdi tartışılması gereken çift hane enflasyonun uzun süre devam edip etmeyeceği. Yurtiçi üretici fiyat artışı yüzde 16’yı buldu. Yükselmeye devam edecek. Ardından TÜFE’yi de sürükleyecek. Sonrası döviz kuruna ve izlenecek politikalara bağlı. İyi ihtimalle yıl sonu yüzde 10’a geriler

Ekonomik büyümeyi tahmin çok zorlaştı. Bunda TÜİK’in aralık ayında yaptığı büyük ulusal hesap revizyonunun payı büyük. Siyasal belirsizlikler de cabası. TÜİK 3,5 ay önce "Pardon" diyerek 2012-2015 döneminde Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 3,3 değil yüzde 6,2 büyüdüğünü açıkladı. Ama aynı zamanda 2016 yılının ilk yarısında büyüme temposunda dikkate değer yavaşlama olduğunu, 3. çeyrekte de ciddi daralma yaşandığını ekledi.

Daralma devam mı edecekti, yoksa esaslı bir canlanma mı olacaktı? Yanıt geçen cuma günü geldi. 2016’nın son 3 ayında ekonomide nispeten güçlü bir canlanmanın gerçekleştiği, 2016 GSYH artışının da yüzde 2,9 olduğu açıklandı. IMF ve Dünya Bankası dahil çoğu tahminci 2016 için büyümeyi yüzde 2-2,5 arasında tahmin etmişlerdi. BETAM’da  revizyon şokunu atlatmak için yoğun çaba sarf etmiş ve tahmin modelemizi yenilemiştik. Son yayınladığımız Ekonomik Görünüm notunda 4. çeyrekte bariz bir canlanma olduğunu, 2016  büyüme oranını da yüzde 3 tahmin etmiştik.   

Derdim propaganda yapmak değil. İstatistiklerin güvenilirliğinin sorgulandığı, dahası büyüme öyküsünün kısa bir süre önce baştan aşağı değiştiği bir ülkede büyüme tahmini yapmanın zorluğu belli. Gelecekte isabetli tahminlere devam edeceğimizin garantisi yok. Bununla birlikte yıllardır ekonomi üzerine bilmişlik taslayan bir yorumcu olarak 2017 için  kendi adıma genel bir değerlendirme yapmak durumundayım.

Türkiye ekonomisi yeniden yüksek büyüme patikasına mı yönelecek yoksa düşük büyüme patikasında debelenmeye devam mı edecek? Bu soruya yanıt verebilmek için 2015 ile karşılaştırmalı olarak 2016’da ne olduğuna yakından bakmak gerekiyor. Yılın bütünü itibariyle harcama kalemlerinin büyüme oranları (parantez içinde 2015 oranları) şöyle: Hanehalkları nihai tüketimi yüzde 2,3 (5,5), yatırım yüzde 3,0  (9,2), Devletin nihai tüketimi yüzde 7,3 (4,1), mal ve hizmet ihracatı yüzde – 2,0 (4,2), ithalatı yüzde 3,9 (1,7).

Bu tablo bize GSYH arşının yüzde 6,1’den yüzde 2,9’a gerilemesinin, devletin tüketimi hariç, özel tüketimde ve toplam yatırımlarda yaşanan belirgin yavaşlamadan ve net ihracatın büyüme katkısının pozitiften negatife dönmesinden kaynaklandılğını gösteriyor. Bu negatif katkının başlıca sorumlusu elbette turizmde yaşanan çöküntü. Nitekim 2016’da hizmet sektörü yüzde 0,8 küçülmüş. Bu daha önce görülmüş bir şey değil. Özel tüketimde yaşanan ciddi yavaşlamanın, yüksek asgari ücret artışını takiben ücretlerde gerçekleşen yüzde 22,8’lik nominal arıtışa rağmen ortaya çıkması ayrıca not edilmeli. Bu artış olmasaydı tüketim yerinde sayabilirdi.

2016’nın dinamikleri 2017 için umut verici sayılmaz. Bununla birlikte 2016’nın son çeyrek canlanması ile bu yılın ilk üç ayının kimi öncü göstergelerindeki gelşimeler bizi nüanslı düşünmeye zorluyor. Turizmde malum gelişmeler nedeniyle kimse dişe dokunur bir canlanma beklemiyor. Tüketimde 3. çeyrekteki daralmanın ardından son çeyrekte yüzde 5,8’lik güçlü bir toparlanma olmuştu. Devam eder mi? Ücretlerdeki yüksek artışın bir defalık bir artış olduğu, hızla artmakta olan tüketim fiyatlarnın da satın alma gücünü eritmekte olduğu dikkate alındığında tüketimde yüksek artış olasıllığı düşük görünüyor. Devlet tüketim harcamalarında yaşanan yüksek artışın da bu yıl tekrarlanması mümkün değil. Eğer mali disiplin temel çıpa olmaya devam edecekse, ki öyle görünüyor.

Kritik kalem yatırımlar. Son çeyrekte bu kalemde güçlü bir canlanma yok. Çeyreklik artış yüzde 2,8’den ibaret. Önceki yüzde 1’lik daralmaya kıyasla yüksek sayılmaz. Olumlu gelişme Ekonomi güven endeksinde: Yılın ilk üç ayında endeks 86’dan 96’ya çıkmış durumda. Ancak AB ile yaşyanmakta olan restleşme sadece dış yatırımcıları değil yerli yatırımcıları da olumsuz etkliyor. Ne var ki, çuvalla yatırım destekleri dağıtıldığı da dikkate alınmalı. Ama öte yandan paranın maliyeti de çok yükseldi; Merkez Bankası’nın ortalama fonlama faizi yüzde 11’e dayandı. Yatırımlarda güçlü bir canlanma zor görünüyor.

Son tahlilde ne diyorsanız diye sorarsanız, şunu derim: Durgunluk gündemde değil. Ancak yüksek büyüme patikasına geri dönüş de olası değil. Şimdilik kaydıyla bu yıl yüzde 3-4 arası bir büyümenin mümkün olduğunu söyleyebilirkim. Bir de şunu ekleyebilirim: Bu düzeyde büyüme işsizliği azaltmaya yetmez. 

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum