02 Mayıs 2023

Muasır medeniyete erişmek için son şansımız

Önümüzdeki kritik seçimin tarafları belirlenirken, Türkiye'yi Atatürk'ün koyduğu hedefe yaklaştırmayı hedefleyen bir anlayışı benimseyen Millet İttifakı'nın yapısı ve ayrıntılı biçimde ortaya koymuş olduğu iddialı hedefler ise TC'nin geleceği açısından umutlu olmanın da mümkün olduğunu gösteriyor

Geçen Cumartesi Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı'nın davetlisi olarak Kırşehir'in Kaman ilçesine doğru yol alırken aklım doğal olarak 14 Mayıs seçimlerindeydi. Altılı Masa'nın Millet İttifakı'na dönüşmesi ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun doğrusu beklemediğim bir performans sergilemesi, umutsuzluktan kurtulmamı önlemişti ama iktidar cephesinin seçimi kaybetmemek için her şeyi göze almış görünmesi ve maç oynanırken oyunun kurallarını değiştirecek karakterde olması beni tedirgin ediyordu doğal olarak. Kaman'daki Japonya Anadolu Arkeoloji Enstitüsü'ne yapacağımız ziyaretin beni bambaşka bir noktaya sıçratabileceğini hiç düşünmemiştim.

Kaman ilçesinin yakınlarındaki Enstitüye varıp 51 yıldır bu enstitüde görev yapmakta olan Profesör Sachihiro ile tanıştıktan sonra seçimi falan unuttum. Dile kolay 51 yıldır, ülkesinden binlerce kilometre uzak bir ülkede, kendini o bölgede yapılan kazılara vakfedip bir uygarlık mirasının ortaya çıkartılmasına adamış olan bu adamın hikâyesini dinlemek çok etkiledi beni. Ses tonunu hiç yükseltmeden, adeta fısıldar gibi anlatıyor 51 yılda yaptıklarını, oluşturduğu çok değerli kütüphaneyi, yanında yetişen gençlerin yeni bir şeyler keşfetme heyecanını.

Anadolu dünyanın tarihi aslında

Beni bu yazıyı yazmaya sevk eden sözleri ise 2007 yılında Japon İmparatoru'nun enstitüye yaptığı ziyaret sırasında Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklamada söylemiş, "Anadolu dünyanın tarihidir" demiş. Sabah gazetesine yaptığı açıklamada ise şunları söylemiş: "Türkiye'de çok fazla kültür mirası var, Kapadokya, Zeugma saymakla bitmez. Bir höyükte 10 bin sene var. Böyle yer nerde bulacaksınız."

Bu sözleri önemli bir gerçeği hatırlattı bana. Uygarlık tarihinin izlerini taşıyan, dünyanın en değerli parsellerinden birinde yaşıyoruz ama bu değer biçilmez hazinenin üstünde yaşarken birbirimizi yemeye öncelik veriyoruz. Bu kısır döngüyü kırıp insanlığın uygarlık mirasına sahip çıkacağımıza sırtımızı iktidara dayayarak köşe dönmenin hesabını yapıyoruz.

Büyük düşünebilen tek lider Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk'ün damgasını taşıyan Türkiye Cumhuriyeti'nin (TC) geleceğini belirleyecek bir seçime gidiyoruz. Türkiye halkının, Türkiye insanının Atatürk'ün "muasır medeniyet seviyesine erişme" hedefine sahip çıkma iradesini ortaya koyacak bu seçim.

Atatürk'ün "muasır medeniyet" derken neyi kastettiğini 29 Ekim 1923 günü Fransız yazar Maurice Pernot'ya vermiş olduğu demeç çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

Şöyle diyor Atatürk:

"Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için de bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun sükutu, Garb'e karşı elde ettiği muzafferiyetlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz. Biz memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asri, binaenaleyh Garbi bir hükümet vücude getirmektir."

Zafer Toprak'ın ATATÜRK: KURUCU FELSEFENİN EVRİMİ başlıklı önemli kitabında yer alan bu alıntı, Atatürk'ün "muasır medeniyet" derken neyi kastettiğini ve yeni devleti kurarken hiçbir komplekse kapılmadan Batı'yı örnek almanın kaçınılmaz olduğunu nasıl vurguladığını gösteriyor. Zafer Toprak'a göre, 1928 yılından sonra iç siyaseti ve ülkenin yönetimini tamamen İsmet İnönü'ye bırakan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini belirleyecek olan "yeni insan"ı oluşturma hedefine odaklanıyor.  

100 yıl sonra gelinen nokta

Atatürk'ün bu cüretkâr hedefinin aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yıllık siyasi tarihinin ana eksenini belirlediğini ve 14 Mayıs'ta yarışacak olan iki farklı "geleceğin Türkiye'si" vizyonunun da aslında bu ayrımı yansıttığını söyleyebiliriz.

Temsili demokrasinin sağladığı olanakları zorlayarak Türkiye'de bir 'Tek Adam' rejimi kurmayı başaran Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçime giderken kimlerle işbirliği yaptığına ve rakiplerini suçlarken kullandığı dışlayıcı ve aşağılayıcı dile baktığımızda da bunun çarpıcı örneklerini görüyoruz. Sayın Erdoğan'ın Türkiye'ye damgasını vurduğu 21 yıl içinde ülkemizdeki eğitim sisteminin Türkiye'yi "muasır medeniyet" hedefine eriştirecek "yeni insanı" değil, bu hedeften uzaklaştıracak müminler yetiştirmeyi hedeflediği de bir sır değil.

Önümüzdeki kritik seçimin tarafları belirlenirken, Türkiye'yi Atatürk'ün koyduğu hedefe yaklaştırmayı hedefleyen bir anlayışı benimseyen Millet İttifakı'nın yapısı ve ayrıntılı biçimde ortaya koymuş olduğu iddialı hedefler ise TC'nin geleceği açısından umutlu olmanın da mümkün olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin ancak modern dünyanın bir parçası olarak başarılı bir ülke haline gelebileceğini ve tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyada, dünyanın en önemli parsellerinden birinde yaşamının önemini kavrayarak hak ettiği noktaya gelebileceğini hayal etmeye devam edebiliriz 14 Mayıs akşamına kadar.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"