Hayatının neredeyse tümünü Türkiye'de ve İstanbul'da geçirmiş ve vaktinin çoğunu öğrenmeye ve yazmaya vakfetmiş bir gazete yazarı olarak anılarımı yazmaya heves ettiğimde bunun kolay bir iş olmadığını tahmin ediyordum. Bu işe heves edince sandığımdan da zor olduğunu keşfettim. Sanki bitiremeyeceğim bir işe kalkışmış olduğum hissine kapıldım ve T24'ten izin isteyerek haziran-eylül döneminde yazılarıma ara vererek kitaba odaklandım.
Şimdi T24 yazılarıma yeniden başlarken, anılarımı yazmaya koyulmanın, 1950'den bu yana bu ülkede yaşadıklarımızın önemini daha iyi kavramama yardımcı olduğunu da söyleyebilirim.
Erdoğan'ın yolunu açanlar
Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk'ün vefatından sonra Türkiye'de hiçbir siyasetçinin sahip olmadığı bir konuma gelmesinin en önemli nedeni Erdoğan'ın 1938-2002 yılları arasında Türkiye'yi yönetmiş olan kişilerin hemen hepsinden farklı bir ortamda yetişmiş olması.
Erdoğan'dan önce cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, bürokrat ya da asker olarak Türkiye'yi yönetmiş olanların çoğunun devlet katında görev yapmayı kutsal sayan bir anlayışla yetişmiş olduğunu ve toplumun kendilerine muhtaç olduğu varsayımıyla iktidarda kalmak için her yola başvurduğunu daha iyi anladım geçmişe bakarken.
Örneğin Süleyman Demirel, 1965'den itibaren üç dönem başbakanlık yaptıktan ve 12 Mart 1971 askeri darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldıktan dört yıl sonra bu kez bir koalisyonun başında yeniden başbakan olmuş. Demirel 1977'de 5'inci kez, 1979'da 6'ncı kez başbakan olduktan sonra 20 Kasım 1991'de bu kez Sosyal Demokrat Halkçı Parti'yi yanına alarak bir kez daha o defalarca kalktığı koltuğa oturmuş. Bülent Ecevit'i, Tansu Çiller'i, Mesut Yılmaz'ı daha saymadım, bu oyun böyle sürüp gidiyor. Demirel son perdede Cumhurbaşkanı olmayı da ihmal etmiyor.
AK Parti hangi ortamda kuruldu?
İktidar kavgasındakiler bu koltuk kapmaca oyununu oynarken ekonomi krizden krize sürükleniyor ve toplumsal gerilim tehlikeli boyutlara tırmanıyor. Sonunda 2001 yılının şubat ayında krizlerin anası patlıyor ve ekonomi çöküyor. Çaresizlik içindeki Ecevit hükümeti Kemal Derviş'i imdada çağırıyor.
Sonrası bilinen hikâye. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) işte bu ortamda, 2001 yılının ağustos ayında kuruluyor ve çoğu kimseye ülkeyi bu kaostan çıkaracak bir seçenek olarak görünmeye başlıyor. 2002 yılının kasım ayında yapılan ilk genel seçimde de tek başına iktidara gelmeyi başarıyor.
AK Parti'nin iktidarının ilk yıllarındaki başarılı performansı Türkiye'de ve dünyada çoğu kimseyi şaşırtıyor. Kemal Derviş'den devralınan programı sahiplenen iktidarın ekonomideki başarısı ve Avrupa Birliği açılımı lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın uzun sürecek saltanatının da temelini oluşturuyor.

21 yıllık iktidarın mirası
Türkiye'nin AK Parti öncesindeki kaotik tablosundan sonra 21 yıldır ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan'ın dünyada etkisini hisseden bir lider konumuna gelmiş olması da iktidarının sürmesine katkıda bulunan bir faktör. 21 yıl bir partinin ya da liderin ülkenin yaşam tarzına ve tercihlerine damga vurmasına yetecek bir süre.
Kendilerini öteden beri ülkenin doğal yöneticisi sayan eski seçkinlerin bagajını taşımadığı için bugün bu noktaya gelebilmiş olan Sayın Erdoğan'ın son yıllarda sergilediği kibirle karışık cesaretin ekonomideki çıkmazı derinleştirerek Türkiye'yi yeni çıkmazlara sürüklemesi de uzak bir ihtimal değil. Kendi aymazlığıyla Erdoğan'a bu şansı tanımış olan muhalefetin de en azından Erdoğan gerçeğiyle yüzleşmeyi göze alması gerekiyor artık.
Osman Ulagay kimdir?
Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.
İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.
1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.
2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.
Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.
Kitapları
- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi
- 24 Ocak Deneyimi Üzerine
- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?
- Özal'ı Aşmak İçin
- Enflasyonu Aşmak İçin
- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet
- Aklınla Uçur Beni
- Küreselleşme Korkusu
- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü
- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği
- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku
- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı
- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu
- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak
- Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap
- Dünya Trump'a mı Kalacak?
|