05 Eylül 2023

Erdoğan gerçeğiyle yüzleşme zamanı

Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk'ün vefatından sonra Türkiye'de hiçbir siyasetçinin sahip olmadığı bir konuma gelmesinin en önemli nedeni Erdoğan'ın 1938-2002 yılları arasında Türkiye'yi yönetmiş olan kişilerin hemen hepsinden farklı bir ortamda yetişmiş olması

Hayatının neredeyse tümünü Türkiye'de ve İstanbul'da geçirmiş ve vaktinin çoğunu öğrenmeye ve yazmaya vakfetmiş bir gazete yazarı olarak anılarımı yazmaya heves ettiğimde bunun kolay bir iş olmadığını tahmin ediyordum. Bu işe heves edince sandığımdan da zor olduğunu keşfettim. Sanki bitiremeyeceğim bir işe kalkışmış olduğum hissine kapıldım ve T24'ten izin isteyerek haziran-eylül döneminde yazılarıma ara vererek kitaba odaklandım.

Şimdi T24 yazılarıma yeniden başlarken, anılarımı yazmaya koyulmanın, 1950'den bu yana bu ülkede yaşadıklarımızın önemini daha iyi kavramama yardımcı olduğunu da söyleyebilirim.

Erdoğan'ın yolunu açanlar

Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk'ün vefatından sonra Türkiye'de hiçbir siyasetçinin sahip olmadığı bir konuma gelmesinin en önemli nedeni Erdoğan'ın 1938-2002 yılları arasında Türkiye'yi yönetmiş olan kişilerin hemen hepsinden farklı bir ortamda yetişmiş olması.

Erdoğan'dan önce cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, bürokrat ya da asker olarak Türkiye'yi yönetmiş olanların çoğunun devlet katında görev yapmayı kutsal sayan bir anlayışla yetişmiş olduğunu ve toplumun kendilerine muhtaç olduğu varsayımıyla iktidarda kalmak için her yola başvurduğunu daha iyi anladım geçmişe bakarken.

Örneğin Süleyman Demirel, 1965'den itibaren üç dönem başbakanlık yaptıktan ve 12 Mart 1971 askeri darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldıktan dört yıl sonra bu kez bir koalisyonun başında yeniden başbakan olmuş. Demirel 1977'de 5'inci kez, 1979'da 6'ncı kez başbakan olduktan sonra 20 Kasım 1991'de bu kez Sosyal Demokrat Halkçı Parti'yi yanına alarak bir kez daha o defalarca kalktığı koltuğa oturmuş. Bülent Ecevit'i, Tansu Çiller'i, Mesut Yılmaz'ı daha saymadım, bu oyun böyle sürüp gidiyor. Demirel son perdede Cumhurbaşkanı olmayı da ihmal etmiyor.

AK Parti hangi ortamda kuruldu?

İktidar kavgasındakiler bu koltuk kapmaca oyununu oynarken ekonomi krizden krize sürükleniyor ve toplumsal gerilim tehlikeli boyutlara tırmanıyor. Sonunda 2001 yılının şubat ayında krizlerin anası patlıyor ve ekonomi çöküyor. Çaresizlik içindeki Ecevit hükümeti Kemal Derviş'i imdada çağırıyor.

Sonrası bilinen hikâye. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) işte bu ortamda, 2001 yılının ağustos ayında kuruluyor ve çoğu kimseye ülkeyi bu kaostan çıkaracak bir seçenek olarak görünmeye başlıyor. 2002 yılının kasım ayında yapılan ilk genel seçimde de tek başına iktidara gelmeyi başarıyor.

AK Parti'nin iktidarının ilk yıllarındaki başarılı performansı Türkiye'de ve dünyada çoğu kimseyi şaşırtıyor. Kemal Derviş'den devralınan programı sahiplenen iktidarın ekonomideki başarısı ve Avrupa Birliği açılımı lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın uzun sürecek saltanatının da temelini oluşturuyor.

21 yıllık iktidarın mirası

Türkiye'nin AK Parti öncesindeki kaotik tablosundan sonra 21 yıldır ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan'ın dünyada etkisini hisseden bir lider konumuna gelmiş olması da iktidarının sürmesine katkıda bulunan bir faktör. 21 yıl bir partinin ya da liderin ülkenin yaşam tarzına ve tercihlerine damga vurmasına yetecek bir süre.

Kendilerini öteden beri ülkenin doğal yöneticisi sayan eski seçkinlerin bagajını taşımadığı için bugün bu noktaya gelebilmiş olan Sayın Erdoğan'ın son yıllarda sergilediği kibirle karışık cesaretin ekonomideki çıkmazı derinleştirerek Türkiye'yi yeni çıkmazlara sürüklemesi de uzak bir ihtimal değil. Kendi aymazlığıyla Erdoğan'a bu şansı tanımış olan muhalefetin de en azından Erdoğan gerçeğiyle yüzleşmeyi göze alması gerekiyor artık.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"