CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile aralarında benim de bulunduğum gazetecilerin konuşmasından öne çıkan başlıklardan biri, "Belediye başkanlığı seçimlerinde Ankara’da da İstanbul’da da dominant olan parti CHP’dir" oldu. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre dominant "baskın" anlamına geliyor. Şu aralar, "Belediye başkanlığına kadar sıkışan CHP’nin siyasetteki baskınlığı", Türkiye siyasi tarihinde oldukça iniş çıkışlı süreçler izledi. Önümüzdeki hafta CHP, 100 yaşına girecek. Dünyada da asırlık parti örneği çok değil. Üstelik memleketin kurucusu tarafından inşa edilmiş parti. Atatürk, yurt gezilerinden birinde "Halk Fırkası" ile ilgili şöyle bir konuşma yapmış:
"Memleketteki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici mahiyettedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların haklarını, yükselme sebeplerini ve saadetini sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır."
Cumhuriyetin ilk yıllarında da tek parti döneminde de "bütün sınıfların saadeti için" çalışılmadığı, hatta "makbul olmayan vatandaşlara büyük acılar çektirildiği" dönemler oldu. "O günün şartları" denilerek geçiştirilemeyecek dönemler. Yakın geçmişte de kimi özgürlükler konusunda CHP’nin genel başkanlarının aldığı tutum pek olumlu hatırlanacak gibi değil.
Türkiye’nin son 20 yılına damga vuran, özellikle on yılda her geçen gün daha despotlaşan yeni bir "tek parti" düzeni ile karşı karşıya memleket. Hukuktan özgürlüklere her alanda büyük sıkıntılarının yaşandığı, otoriter-popülist bir liderin yönettiği bir düzen. Kendilerini Türkiye’nin "ötekileştirilmiş-dışlanmışları" olarak görüp-tanımlayıp şimdi, "ötekileştiren-dışlayan" yapıya dönüşenler...
Bir yandan bir sınıf-bir kültür mücadelesi de bu. Yeni tek parti, kendi düzenini de inşa etti. Kontrollü medya yoluyla hedefe koy, iftira at, itibarsızlaştır; ya hapse yolla ya "ağaç kabuğu yemeye" mahkûm et. Korkut, sustur, kutuplaştır… Devşirebildiğin, kendini demokrat olarak pazarlayan isimleri de yanına çek, o zehri bilerek ya da bilmeyerek etrafa saçsınlar. Konuşulacak zemin bırakma ve yönet. Kötülüğü, yalanı, algıyı, saç etrafa. Yakınlarına-partililere her türlü hukuksal-ekonomik korumayı-desteği sağla. Emeği-emekliyi seçimden seçime hatırla. Yoksulları "milli-yerli-dindar" üçgeninde kendine bağla.

Kemal Kılıçdaroğlu, 13 yıldır CHP’nin başında. Adalet Yürüyüşü’nden 14 Mayıs’a her geçen gün eksikleri olmakla birlikte demokrasi adına, bir arada yaşama adına partisini dönüştürmek için çaba sarf etti. 14 Mayıs sonrası tamamen değişen, neredeyse aşırı sağa kayan diliyle pek çok seçmeni hem şaşırttı hem kendinden uzaklaştırdı. Seçim başarısızlığı sonucu istifa etmemesi, kalmakta direnmesi yanlıştı.
Ancak… Bir süredir Kılıçdaroğlu’nu eleştiren değil, hakaret eden bir grubu gözlemliyorum. Üstelik aralarında bilim insanı oldukları için daha objektif olmalarını beklediğimiz insanlar da var. Sonuçta kalabalıklar laf-polemik üretir, bilim insanları analiz...
Seçimlerin kaybı, bedelini başta hapisteki muhalif siyasetçiler ile milyonların ödediği büyük bir mutsuzluk-umutsuzluk havası yarattı. Yeniyi ve umudu inşa ederken zemini sağlam yere kurmak da gerekiyor. Ve olayları sadece siyah ve beyaz olarak tanımlamamak... Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevilikten Kürt sorununun çözümüne samimiyetle açtığı konular, attığı adımlar, muhafazakâr kesimle karşılığını tam bulamasa da kırmaya çalıştığı ön yargılar; bir siyasetçinin mütevazı bir yaşam, kendilerini iş ya da başka bir alanda öne atmayan, bir ailesinin olmasının önemi… Kimilerine nahif gelebilir ama ben çok önemsiyorum.
Gazetecilerle buluşmasında sığınmacılar konusunu tekleştirmesini, genel hedef göstermesini eleştirirken de; demokratik ülkelerde kayıptan sonra istifa geleneğinden bahsederken de dinleyen, bazen geçiştiren bir lider vardı karşımda. Belki de "dinleyen", her soruya yanıt veren bile önemli.
Toplumun büyük kesimi korku ile suskunluk sarmalı arasına sıkışmış durumda. Apati çok yaygın. Yerel seçimler önemli. Ancak konuşulacak entelektüel zemin daha da önemli. Etrafta slogan atan, küfür eden, iki beğeni için iftira atanlara bırakmamak lazım. Sahi ülkede kim dominant. AKP mi CHP mi?
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|