24 Eylül 2017

“Eylül’de gel…”me!

Cabernet’sinin alkolüyle yanarken, Ataol Behramoğlu’nun “Bir sonbahar günü ceket giymenin sevinci” dizeleri aklıma düşüveriyor...

Boğaz’ın kıyısında, Four Seasons Oteli’nin rıhtımında yaprağın kıpırdamadığı 33 derecelik sıcaktan ve güneşten kavrulur, içeriden de 15 derecelik Kaliforniya Cabernet’sinin alkolüyle yanarken, Ataol Behramoğlu’nun “Bir sonbahar günü ceket giymenin sevinci” dizeleri aklıma düşüveriyor. Hesapta bir sonbahar günündeyim ama nerede o sevinç? Hissettiğim, sadece sıcağın yakıcılığı ve nemin bunaltıcılığı. Türkiye’nin en büyük şarap ithalatçısı Adco’nun yıllık büyük tadımında iyi ki birkaç prosecco ve şampanya da var da, onların serin yudumlarıyla bir nebze olsun ferahlıyorum. İki gün sonra Dolmabahçe’deki Küçükçiftlik Parkı’nda başlayacak, kaçırmayı asla istemediğim İstanbul Coffee Festival gözümde büyüyor. Orada Yunanlılar gibi buzlu kahvelerle “frape” yapmayı akıl eden çıkar mı acaba? Yoksa sıcak kahve bu sıcakta hiç çekilmeyebilir… Bir yandan da elektronik posta kutuma göz gezdiriyor, “Şöyle serin bir mahzende, loş bir sarnıçta filan tadım varsa ona gideyim bari” diyorum.

Sıcak ve bunaltıcı Eylül insanın üzerine ağır bir değirmen taşı gibi çöküyor, ne nefes aldırıyor, ne de hayat kavgası için enerji bırakıyor. İnsan Meksikalılar gibi bir gölge bulup bir hasır şapka altında büzülerek uyuşmak ya da serin bir parkta banka oturup yeşilliklere dalarak tembellik yapmak istiyor. Zaten çoğu İstanbullu tatilden döndüğü halde şorttan ve şıpıdık terlikten vazgeçmiyor, yazlıktaki havasını sürdürüyor.

Ayların en zalimi Nisan değil Eylül oldu

Ünlü İngiliz şair T.S. Eliot, tüm dünyanın ezberlediği bir dizesinde “Nisan ayların en zalimidir” diyordu. Oysa bu yıl, ayların en zalimi Eylül oldu. Zira trilyonlar harcanan nice etkinlik, tek kelimeyle boşa gitti. İşte 16-17 Eylül’de yapılan lezzet festivali Gastroentertainment. Kimse o güneşli haftasonu spor salonu ile konser salonu karışımı Volkswagen Arena’ya kapanmak istemedi. Onca çabaya ve zengin programa rağmen katılım alçakgönüllüydü. Hemen ardından yapılan Adco’nun büyük tadım etkinliği de her zamankinin üçte biri kadar konuk ağırlayabildi. 20 Eylül’de başlayan CNR Expo’daki Food İstanbul fuarının ilk gün şovları da zayıf geçti. 21 Eylül’de başlayan bir başka büyük gastronomi etkinliği, Fatih Belediyesi’nin desteklediği Gastronomist’te de nice ünlü şefler, lezzet uzmanları yarısı boş salonlara konuştular, pişirdiler.

Hem aynı hedef kitleye seslenen etkinliklerin aynı günlerde olması izleyici kitleyi böldü, hem de sıcaklar dolayısıyla insanların oradan oraya koşturacak mecali yoktu. Her yeri inşaat olan İstanbul’unkangrenleşen trafiği, arada birden çıkan fırtına ve yağmur derken, Eylül ayı lezzet etkinlikleri açısından tam anlamıyla güme gitti…

Adını koyalım; Eylül artık yaza dahil…

Eylül etkinliklerinde yaşanan hezimetin sebebini ararken, faturayı küresel ısınmaya kesmiş ve “Galiba artık Eylül’ü bir yaz ayı olarak kabul etmeliyiz” diye düşünmüştüm. Yine de uzmanı olmadığım bir konuda baltayı taşa vurmak istemedim, Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı değerli arkadaşım Ahmet Köse’yi aradım. Köse küresel ısınma deyimini “küresel iklim değişikliği demek daha doğru olacak” diye düzelttikten sonra, düşüncemi doğruladı:

“Artık eski mevsimler yok. Son 15 yıllık verilere göre sonbahar ve ilkbahar mevsimleri 20-25 gün kadar kısaldı, yaz ve kışlar uzadı. Eskiden ‘Ağustos’un yarısı yaz, yarısı kış’ denilirdi. Artık ‘Eylül’ün yarısı yaz, yarısı kış’ demek gerekiyor. Kitlesel etkinliklerle ilgili planlamalar da buna göre yapılmalı…”

Öte yandan kibar ifadesiyle “küresel iklim değişikliği” Temmuz ve Ağustos’u eskisinden de sıcak kıldığından, daha ılıman Eylül’ün değeri de gitgide artıyor. Çocuklarının okul derdiyle uğraşmayacak yaşlara gelmiş, işyerlerinde de patron ya da üst yönetici olduğu için tatillerini istediği gibi düzenleyebilen reklamcı jargonuyla “A +” kesim, tatil için özellikle bu ayları seçiyor. Orta sınıflar yazlıklardan kentlere akarken onlar tersine davranıyor, uçaklara, yatlara atlayıp Ege’nin, Akdeniz’in dantel gibi koylarında limonata gibi bir havanın tadını çıkarıyorlar. Onlar için düzenlenen etkinlikler de boş yere ilgi bekliyor.

Tüm bu saptamalardan sonra, galiba Alpay’ın o ünlü şarkısını biraz değiştirmek gerekiyor:

“Eylül’de gelme…”

Yazarın Diğer Yazıları

Fındıkağacı malikânesi

İskoçya'nın bir numaralı malt viski üreticisinin miras bıraktığı paha biçilmez fıçılar şişelendi, Türkiye'ye kadar geldi…

İçki dünyasından bir Levent Kömür geçti

İçki dünyamızın en büyük şirketi Mey Diageo’yu 7 yıl boyunca yöneten, görevini soranlara “Yeni Rakı’nın genel müdürüyüm” diyen sıradışı bir insanın serüveni…

“Ramazan'ın gülü” giderek soluyor…

Güllaçlarda gül tadının “eser miktarlara” indiği, gül reçelinin hepten unutulduğu, gül likörünün anılarda kaldığı günlerde, sitemli bir Ramazan yazısı…