04 Mayıs 2020

Sisi’nin, Türkiye’den öğreneceği şeyler var

Türkiye’deki cezaevlerinde 85 gazeteci var. Af Örgütü’nün raporuna göre darbeci Sisi’nin Mısır’ında 34 gazeteci hapiste. Çok anlaşılır bir farklılık. Çünkü Sisi yönetimi basın özgürlüğü olmadığı konusunda şeffaf. Oysa Türkiye’de "özgürlük yanılsamasıyla" gazeteciler bazen olmadık şeyler yazıp, çizebiliyorlar

Darbeci Sisi, "virüs salgınını gerekçe göstererek" basın üzerinde ağır bir kontrol uyguluyormuş.

Dün Dünya Basın Özgürlüğü günüydü. Af Örgütü de bu vesileyle bir açıklama yaptı.

Sisi hükümetinin şeffaf olduğu tek konu "beğenilmeyen gazetecilerin şiddetle cezalandırılacağı" imiş!

Mısır’da, "doğru olmayan bilgileri haberleştirmek, bunları sosyal medyadan paylaşmak, sosyal medyayı amacı dışında kullanmak" suçlamaları, 2015 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde cezalandırıyormuş.

Nasıl, gözünüz bir yerlerden ısırıyor gibi geldi mi?

Neyse, bu haberi okuduktan sonra terasa çıktım, baş parmağımı avuç içime doğru kıvırıp, diğer 4 parmağımı havaya kaldırarak Rabia işareti yaptım, Darbeci Sisi yönetimini protesto ettim.

"Bu nasıl bir yönetim ki virüs salgınını bile gazeteci cezalandırmak için gerekçe yapabiliyor" diye düşünürken, aklıma gelen kelimeleri zihnimden kovdum.

Çünkü "ılımlı otokrasi" ülkesi Türkiye’den bir mahkeme kararını hatırlayıverdim.

Bu karar, Reis’in müdürlerinden biri ile ilgili habere erişim engeli getirilmesiyle ilgili:

"Tüm dünyanın içinde bulunduğu salgın bir hastalık olan Koronavirüs'le mücadelede, birçok Avrupa ülkesinin başarısız olmasına rağmen, ülkemizin mücadeledeki başarısını sekteye uğratmak ya da gizlemek için sıradan bir olayı, sırf milletimizin ve devletimizin mücadeledeki başarısını göstermemek için, dikkatleri başka yönlere çekerek itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, bu amaçla, Yargıtay’ın haber alma ve verme hakkının sınırlarını belirleyen ilkelerin ihlal edilmiş olduğu anlaşılmaktadır."

Vay anasına sayın seyirciler!

Bir kamu görevlisinin, Vakıflar idaresine ait bir araziyi kiralayıp, üzerine pergola yapması ve belediyenin bunu yıkmak istemesi ile ilgili haberin ardındaki amacına bakın!

Sisi, Reis ile arasını bozduğu için dizlerini dövmüyorsa, hiç bir şey bilmiyorum.

Oysa bu hakimlerden üçü – beşi Mısır’da Sisi’nin ne çok işe yarardı: Karar vermekle kalmıyor, gazetecilik dersi de veriyor.

Hakim söz konusu haberlere, bu gerekçeyle erişim engeli getirirken Anayasa Mahkemesi, erişim engellemelerin Anayasa’ya ve içtihatlara aykırı olduğu kararını veriyordu.

Bu iki karar arasında sadece üç gün vardı!

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın tespitlerine göre şu anda Türkiye’deki cezaevlerinde 85 gazeteci var.

Af Örgütü’nün raporuna göre darbeci Sisi’nin Mısır’ında 34 gazeteci hapiste.

Çok anlaşılır bir farklılık. Çünkü Sisi yönetimi basın özgürlüğü olmadığı konusunda şeffaf.

Oysa Türkiye’de "özgürlük yanılsamasıyla" gazeteciler bazen olmadık şeyler yazıp, çizebiliyorlar.

E o zaman bu devlet, onları hapse atmasın da ne yapsın?

Bir de diyorlar ki Türkiye’de basın özgürlüğü yok!

Olmaz olur mu, var tabii ama sıkıyorsa!

* * *

Hey MEB, çocukları rahat bırak!

Milli Eğitim Bakanlığı okula dönüş konusunda planlamayı yapmış, son kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan verecekmiş.

Demek ki Erdoğan’ın uzmanlık alanlarından biri de eğitim diye düşündüm.

Maşallah, her konu onda bitiyor.

Gerçi suratlarındaki kılların hangi bölgede yoğunlaşması gerektiğine bile Reis karar verdiğine göre, bunu da normal karşılamalıyız belki de.

Havuz gazetesinin haberine göre lise ve orta okullarda 1 – 30 Haziran arasında eğitim verilecek ama devam şartı olmayacakmış.

İsteyen veli çocuğunu okula gönderirken, istemeyen göndermeyebilecekmiş.

Bir kez daha sorumluluk vatandaşın sırtına yıkılıyor. Göndersen bir türlü, göndermesen başka türlü sorun.

Bu karar, "çocuğunu istersen okula gönder ama hasta olursa ben karışmam bak" demek değilse ne anlama geliyor?

Tarım bölgelerinde ise bu süre iki haftaya indirilecek, ilkokullar açılmayacakmış.

Zaten sınıfta kalma da kaldırılmış, sınav da yapılmayacakmış.

Madem imtihan da yok, sınıfta kalmak da yok, o vakit okulları tatil etseydiniz de çocukları bunaltmasaydınız daha iyi değil miydi?

Geçen gün Ertuğrul Özkök yazdı, yönetmen Ferzan Özpetek konsantre olamadığı için sokağa çıkma yasağında kitap okuyamıyormuş. Benim tanıdığım birçok insan da aynı durumda.

Büyükler bile bu psikolojideyken çocuklara bu eziyeti niye çektiriyorsunuz?

"Uzaktan eğitim" diye icat ettiğiniz şeyden çocukların yarısından çoğunun yararlanamadığının bile farkında değil misiniz?

Türkiye’de hanelerin yüzde 12’sinde internet erişimi zaten yok. Bilgisayar sahipliği açısından durum çok parlak değil. 10 öğrenciden 3’ünün bir bilgisayara erişimi yok.

Ve siz hâlâ "uzaktan eğitimden", "öğrencilerin sorularına yanıt verecek yapay zeka uygulamalarından söz ediyorsunuz.

Çocukları rahat bırakın, bari psikolojileriyle oynamayın!

* * *

5. sınıf öğrencisi velisinin mektubu

Aşağıya aktaracağım ileti, çocuğu bir devlet okulunun 5. sınıfında okuyan bir velinin mektubu. Herhangi bir yerine dokunmadan, aynen yayımlıyorum.

Belki bir yetkili okur, bu çocuklara niye eziyet etmekte ısrarcı olduklarını yeniden düşünür diye!

* * *

Eba uzaktan eğitim sistemi ile ilgili yaşadığımız sorunları paylaşmak istiyorum. 

Okullar kapandıktan sonra ilk haftalarda öğretmenlerimiz Zoom ile gayet başarılı birkaç online ders yaptı ama sonrasında MEB’in uyarısıyla güvenlik ve başka nedenlerle buna izin verilmedi. Canlı ders talepleri için, "Eba üzerinden tüm sınıflara uyarlanarak çözülecek, biraz sabredin" dendi. Biz de veliler olarak tamam dedik, sabrettik, güvendik, bekledik. 

Ama sonuç hüsran... Çünkü Eba’nın canlı derslerine 23 Nisan’dan beri giremiyoruz!!! Sadece veliler değil, öğretmenlerimiz de giremiyor. Çünkü teknik sorunlar, aksaklıklar bir türlü bitmiyor. Üstelik giremeyenler için Eba’nın sunduğu teknik destek fıkra gibi:

Programın çalışması için pc’deki "tüm güvenlik ve virüs koruma duvarının" kaldırılması gerekiyor. E hani zoom güvenli olmadığı için yasaklanmıştı? Bunu nesi güvenli? 

Sorun sadece canlı ders de değil. 2 ay oldu bırakın canlı dersi normal etkinlikleri bile çoğu zaman zor yapıyoruz. Ya aynı dersler tekrar tekrar yükleniyor ya da yoğunluktan site hiç açılmıyor. 

Ama tabii bunları sadece "devlet okulu öğrencileri" yaşıyor... Özel okullar, zoom haricinde Meet gibi Google tabanlı başka uygulamalarla derslere gayet verimli biçimde devam ediyor. 

Neden? Çünkü onlar velilerden parayı peşin aldı ve bir şekilde eğitime devam ediyorlar. (Sayın bakan işin o tarafındaki dengeleri ve motivasyonu daha iyi bilir, özel okul sahibi bir girişimci olarak...)

Sadece özel okullar da değil. Üniversitelerin tamamı devlet-özel fark etmeksizin farklı uygulamalarla uzaktan canlı ders yapabiliyor. (Meet, zoom, vs.)

Ama MEB’in Eba konusundaki ısrarı ve dayatması bir türlü bitmiyor... Akıl alır gibi değil. Tamam, öğrenci takibi Eba’dan yapılsın, Eba etkinlikleri de gerekirse zorunlu olsun ama devlet okulu öğretmenlerine de "farklı platformları" kullanma hakkı tanınsın. Üzerlerindeki baskı kalksın. 

Bizim suçumuz ne? Devlet okullarının öğretmenleri ve idarecileri neden Eba dışında platform kullanılmaması yolunda baskı görüyor? Son derece güvenli uygulamalar varken, koca koca şirketler bunları kullanırken bu Eba dayatması ve ısrar neden? Olan çocuklarımıza oluyor. Bildiklerini de unutuyorlar. Hepsini geçtim günde birkaç saat canlı bağlantı ile öğretmenlerini, arkadaşlarını görmek şu karantina günlerinde onlara öyle iyi geliyordu ki!!! 

Son açıklamaya göre uzaktan eğitim 31 Mayıs’a kadar devam edecek. Yani 1 ay daha aynı saçmalıkları yaşamaya devam edeceğiz. Yapılıyormuş gibi görünen dersler yapılamayacak. Ama yetkililer kulaklarının üzerine yatıp, devlet okullarında yaşanan sorunları görmezden gelmeye devam edecek... "Biz yaptık oldu, dersler şahane, yerli milli teknoloji harika" masalı sürecek. Yani bizim için "uzaktan eziyete" devam.

* * *

Mektup burada bitiyor, siteye giriş sorunlarını gösteren bir Eba ekranı görüntüsü de var.

Bilmiyorum Milli Eğitim Bakanlığı’nda bunu duyacak birileri var mı?

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!