01 Nisan 2021

Şark kurnazları

Öyle görünüyor ki oruç tutmadığı için şimdilik kimse kırbaçlanmayacak ama akıllarından bunu da geçirdiklerine bahse girerim

Türkiye'de iktidarda bulunan Siyasal İslamcıların önemli özelliklerinden biri de "şark kurnazı" olmalarıdır.

Bu "köylü kurnazlığından" daha komplike bir duruma işaret ediyor.

"Şark kurnazı" İslamcı bilir ki toplumun geneline hakim olan boşvermişlik, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık, memleketi ben mi kurtaracağımcılık gibi özellikler sayesinde, uzun vadeli bir planlama ile isteklerine adım adım ulaşabilir.

Bizim Siyasal İslamcıların "dava" diye yücelttikleri meseleleri esasen laik Cumhuriyet iledir.

Laik Cumhuriyetin gelişmesine zemin yarattığı modern yaşam biçiminden hoşlanmazlar.

Erdoğan rejiminin son şark kurnazlığı gösterisi, hızla yayılan salgın hastalığa karşı alınacak önlemler şeklinde kendisini ortaya koydu.

Ramazan ayı boyunca, tüm ülkede lokanta ve kafe gibi işletmeler sadece paket servis yapabilecekler.

Bunu Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu önerdiyse, o kuruldakilere söyleyecek sözüm şu olabilir: Adınızın önündeki akademik unvanlardan utanınız!

Yok onlar önermedi ise yine aynı şeyi söyleyeceğim: Adınızın önündeki unvanlardan utanıp, o kurulda daha fazla vakit kaybetmeyiniz.

Şu anda biliyorsunuz kafe ve lokantalar saat 19.00'a kadar yüzde 50 kapasite ile hizmet verebiliyorlar.

Ama Ramazan'ın başlaması ile birlikte mutasyon geçirecek virüsün, saat filan dinlemeden lokanta ve kafelerde mesaiye çıkacağı keşfedilmiş olmalı ki Ramazan ayında lokantalar kapalı!

Niye?

Niye olduğu belli: Ramazan ayında millete zorla oruç tutturamayacaklarının farkındalar ama lokantaları filan kapatarak oruç tutmayanların işlerini zorlaştırmak istiyorlar.

Zaten AKP iktidara geldiği günden beri birçok kamu kuruluşunun yemekhaneleri Ramazan ayı boyunca aniden "tadilata" girme alışkanlığı kazanmıştı.

Ramazan ayında lokanta kapatmak da onun gibi bir uygulama.

Pandeminin hemen başında ilk yasaklarla kapatılan barların, her yer açılırken hiç açılmadığı da dikkatinizden kaçtı mı bilmiyorum.

Lokanta kapatma kararını da "toplu iftar olmasın ki hastalık yayılmasın" kılıfının altına saklıyorlar.

Lokantalar zaten 19.00 itibariyle kapanıyor. Türkiye'nin büyük bölümünde iftar 19.00'dan sonra. Erzurum gibi Doğudaki bir ilimizde de iftar vakti 4. gün itibariyle 19.00 oluyor.

Sahur için de aynı şey geçerli. O saatte lokantalar zaten kapalı olacak.

Demek ki amaç toplu iftar ve sahuru engellemek değil, milletin "oruç yemesinin önüne geçmek"!

Öte yandan açıklamalara göre teravih namazı önlemlere riayet edilmesi şartıyla serbest.

Teravih vakti, sokağa çıkma yasağının başlamasından sonraya denk geliyor.

Bu durumda kimin teravih namazına gittiğini, kimin keyfi öyle istediği için sokağa çıktığını nasıl ayırt edeceğiz? Ceplerinde namaz takkeleri taşıyor olmalarından mı?

Lokantada yan yana iftar yapamayan insanlar, camide yan yana 20 rekat namaz mı kılacaklar?

Hani mutant virüsün yayılması için kapalı ortamda 5 dakika yetiyordu?

Öyle görünüyor ki oruç tutmadığı için şimdilik kimse kırbaçlanmayacak ama akıllarından bunu da geçirdiklerine bahse girerim.

* * *

Şaşırmamıza şaşırdım

Gündemin gözde konularından biri de kokain tiryakisi AKP'li gencin "hızlı zenginleşmesi"!

Meğerse neler olmuş, neler.

Daha dünkü çocuk, 3 bin lira maaş alırken lüks otomobiller ile gezer, gramı 500 liradan kokain çeker olmuş.

Toplumumuz hayretler içinde birbirine bunu anlatıyor.

Hem "dinci" bir AKP'li olup da hem de kokain filan nasıl kullanır, yarı çıplak kızlarla nasıl gezermiş filan.

Herkes hayretler içinde!

Benim hayret ettiğim şey ise Türkiye'de yaşıyor olup da böyle hikâyelere şaşırıyor olmamız.

Bu delikanlı, kendi cinsinin ne ilk örneği ne de son örneği olacak.

Yanlış hatırlamıyorsam Çetin Altan söylemişti, bizim memlekette siyaset devlet hazinesinden nemalanmak için yapılır.

Bu çocukcağız da bir ucundan tutturmuş dümenini, olan biten bu.

Dün Sözcü'de haberi vardı: 5 milyarlık üç şehir hastanesi ihalesi, gizli kapaklı yapılmış, kazananlar yine bildik şirketler.

5 Türk şirketi, kamu kaynaklı ihaleler listesinde dünya çapında ilk 10 içinde yer alıyor.

"Dünkü memur çocukları", babaları siyasette yükseldikçe zihin açıklığına uğruyorlar.

Kimisi armatör oluyor, kimisi tüccar, kimisi "danışman"! Hepsi milyarlarla oynuyor.

En yeteneksizlerinin durumu bile iyi, bir kamu şirketinde ballı maaşla geçinip gidiyorlar.

Türkiye'nin düzeni bu aslında ve bugünkü iktidar sahiplerine söyleyeceğimiz tek şey diğerlerinden farklı olarak gözlerinin hiç doymuyor olması olabilir.

Kürşat Ayvatoğlu 

Yazarın Diğer Yazıları

Artık ne istediğini açıkça söylemeli

Cumhurbaşkanı'nı seçtik ve memleketi düzgünce yönetsin, haklarımızı korusun diye emrine ne istediyse verdik... Ve şimdi o da elinde bunca imkân varken çıkmış, "1 Mayıs'ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini hazırlanmamalıdır" diyor. Terör örgütlerinin faaliyetlerini önleyebilmesi için bütün bir kenti evine hapsetmesi gerekiyormuş demek ki!

Sokaktan ödü kopan bir rejim

Hem 12 Eylül Anayasa'sını değiştirmekten söz ediyor hem de Taksim'deki 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili 12 Eylül yasaklarından medet umuyor. Oysa otokrasileri yıkan şey, kitlelerin toplantıları, protestoları değil; baskıcı liderlerin asıl korkmaları gerekenler, kendi yönetsel gruplarının içindeki hırslı tipler. Yani önce Saray koridorlarına, sonra Devlet Bey'e dikkat etmelisiniz Tayyip Bey...

Cinayet emrini veren “gizli örgüt” nerede?

Sinan Ateş cinayetinin tasarlanmış olduğundan şüphe yok zaten de bu örgütün bağlantıları kim? Devlet içinde uzantıları var mı? Siyasi olarak neyi amaçlamışlar ki bu cinayeti tasarlamışlar? İddianame bu soruların yanıtlarını aramıyor. Bu örgütün tüm yönetim şeması, üyeleri, karar vericileri vs. ortaya çıkarılmadan bu dava eksik olarak görülmüş olacak...