17 Kasım 2021

“Provokatif amaçlı muz yeme eylemi!”

Normal bir ülkede olsa gülünüp geçilecek bir eylemin, böyle yankı uyandırması, iktidar kadar muhalefet için de bir uyarı olmalı.

Bir sokak röportajında bir vatandaş “ben muz yiyemiyorum, Suriyeliler kilolarca muz alıyor” deyince, çivisi çıkmış memleketim, bir kez daha sarsıldı.

Yazımın başlığını, bu olayla ilgili yapılan resmî açıklamadan aldım.

Kendi başına komik, okudukça gülesim geliyor.

Çünkü “provokatif amaçlı muz yeme eylemi” daha çok soft pornoda rastlanan bir klişedir ve bunun gelip bir resmî açıklamada kendisine yer bulması, bana absürt komedi filmlerini hatırlatıyor.

Ancak bu durum aynı zamanda ülkemizin içinde bulunduğu ruh halinin pek sağlıklı olmadığını da gösteriyor ki gülebilmek ne mümkün!

Son açıklamalara bakılırsa bu eylem yüzünden, 45 Suriyeli geçici göçmen sınır dışı edilecek.

“Sınırın dışı” Suriye olacak sanırım ama bu insanları Suriye’deki savaştan kaçıyorlar diye ülkemizde misafir etmiyor muyduk?

Öte yandan üzerinde esas durmamız gereken konu muz yiyemeyen vatandaşımızın sorununun kaynağı olarak Suriyeli sığınmacıları görmesi ve göstermesi.

Vatandaşlarımızın çoğu muz yiyemiyor çünkü bu ülke iyi yönetilmiyor, kaynakları iktidarın kendi zenginlerini yaratmak ve yaşatmak projelerinde heba ediliyor.

Muz yiyemiyor olmalarının sorumlusu sığınmacılar değil.

Tek başına iktidarlarının 20. yılını doldurmak üzere olan bir yönetim var, bu 20 yılda Türkiye ekonomisinin yapısal hiçbir sorunu çözülmediği gibi üzerine yeni sorunlar da eklendi.

Ama vatandaşımız muz yiyememenin sorumlusunun Suriyeliler olduğunu düşünüyor.

Bu konuda yalnız olmadığını tahmin etmemiz de hiç zor değil.

Nitekim sosyal medyada yazılıp – çizilenlere bakarsanız, “provokatif amaçlı muz yeme eylemi” yapan genç sığınmacılar, sınır dışı edilerek ucuz kurtulmuş da olacaklar.

“Had bildirme” konusunda halkımızın elinin ayarının iyice kaçtığını gösteren örnekler de var.

Normal bir ülkede olsa gülünüp geçilecek bir eylemin, böyle yankı uyandırması, iktidar kadar muhalefet için de bir uyarı olmalı.

Muhalefetin bazı unsurlarının, Suriyeli ve Afgan sığınmacılar üzerinden iktidarı sıkıştırmak istemesi, iktidar ortaklarının bazı unsurlarının da aynı çizgiye yönelmesi, Türkiye’nin geleceğine büyük bir sorunun tohumlarını ekiyor.

Sığınmacı düşmanlığı üzerinden yapılacak siyasetin bugün az da olsa getirisi olabilir ama bu uzun vadede Türkiye’nin içinden çıkmakta çok zorlanacağı başka sorunların doğmasına da yol açar, bunu herkesin aklında tutması lazım.

Şu anda ülkemizde 3 milyon 723 bin Suriyeli sığınmacı var.

Artış hızı çok düşmüş olmakla birlikte bu sayı her yıl artıyor.

Sığınmacıların yarısı 18 yaş ve altında. Bir bölümü Türkiye’de doğdu.

Bazıları çok küçükken geldiler, ana vatanları ile ilgili en küçük bir anıları bile yok.

65 yaş üzeri sığınmacı sayısı sadece 70 bin. Yani sığınmacıların yarısına yakını da çalışma çağında, Türkiye’de iyi kötü iş buldular, bazısı kendi işini kurdu.

Ve bütün araştırmalar gösteriyor ki Suriye’de her şey yoluna girdikten sonra bile sığınmacıların en az dörtte üçü Türkiye’de kalmaya devam edecek.

Sığınmacı düşmanlığını körüklemeye devam edenler bilmeli ki düşmanlığın artması, Türkiye’nin kırılgan fay hatlarına yeni bir tanesini daha eklemekten başka bir işe yaramayacak.

Sünni – Alevi, Türk – Kürt meselelerini çözememiş bir ülkeye bir de Suriyeli – Türk sorunu mu eklemek istiyoruz?

Hem iktidarın hem muhalefetin bu gerçeği görmesi gerek.

Sorunumuz, ezici çoğunluğu genç olan sığınmacıların bu topluma nasıl uyum sağlayabileceklerini bulmak.

İktidarın da muhalefetin de böyle bir programa sahip olduğunu duymadık.

Önümüzdeki seçimde, Suriyeli sığınmacılar konusu ucuz popülist propaganda için kullanılacak; bugünden bunu görebiliyorum.

Ancak ülkeyi yönetme sorumluluğuna talip olanların, ucuz propaganda yerine uyum sorununu nasıl çözeceklerini anlatacaklarını ümit edelim.

***

 

“Muz alamayanlar” aynı derdin ortağıdır!

 

Bu haberi dün T24’te okudum, özetleyerek aktarıyorum.

“Mersin’in Akdeniz ilçesine bağlı Bağlarbaşı Mahallesi'nde narenciye paketleme tesisinde çalışan 13 yaşındaki kız çocuğu Ula Kerem, eşarbı makineye takılınca hayatını kaybetti. Ula Kerem’in yardımına koşan arkadaşı Şehed El İbrahim ise aynı makineye kolunu kaptırdı. Hastaneye kaldırılan Şehed El İbrahim’in tedavisi devam ediyor.”

Şehed El İbrahim’in kaç yaşında olduğunu bilmiyoruz ama zavallı Ula Kerem yaşlarında olduğunu tahmin edebiliriz.

İsimlerinden de anlayacağınız gibi bu iki çocuk işçi Suriyeli sığınmacı.

“Muz alıp yemek” yerine narenciye paketleme tesisinde çalışıyorlar.

Kim bilir onların yaşında daha kaç çocuk var bu tür tesislerde can güvenliğinden, sosyal güvenlikten mahrum, üç kuruşa çalışan.

13 yaşındaki kız çocukları, böyle bir otomatik makinenin başında değil, okullarında olmalıydı.

Muz alamayanların” meselesi, birbirleri ile ilgili değildir.

Onların temel meselesi, bu acımasız sömürü düzenidir.

Türk de olsa, Kürt de olsa, Arap da olsa, Afgan da olsa muz alamayanların sorunu ortaktır, çözümü de ortaktır.

Yabancı düşmanlığı, sorunların ve çözümünün ortak olduğunu unutturmak isteyenlerin marifetidir.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!