12 Ağustos 2022

İslamcı faşistlerin hayat tarzı polisliği

İnsanların hayat tarzlarına karışarak bu kültürel kutuplaşmayı ve çatışmayı arttırma peşindeler. Seçim yaklaştıkça azgınlıklarını daha da arttıracaklarını göreceğiz

Balıkesir Burhaniye’de yapılacak Zeytinli Rock Festivali'ne, Burhaniye Kaymakamlığı izin vermedi.

Gerekçesi şu: “Önceki yıllarda düzenlenen Zeytinli Rock festivallerinde yaşanan çeşitli olumsuzluklar ile vatandaşlar tarafından yapılan şikâyet ve yakınmalar”!

“Vatandaşlar” dediği daha önceki festival yasaklamalarında tanık olduğumuz gibi İslamcı kuruluşlar.
Hatırlarsınız aynı “olağan şüpheliler” Eskişehir’deki bahar festivalini de yasaklatmışlardı.

Burhaniye Zeytinli Festivali için de aynı tezgâh kurulmuş.

Önce “hayat tarzı polisliğine” soyunmuş bir takım siyasal İslamcı kuruluşlar festivalin düzenlenmesine karşı çıkıyor.

Daha önceki yasaklamalardaki kuruluşlar bunlar: İlim Yayma Cemiyeti Burhaniye Şubesi, Eğitim Bir Sen Burhaniye Şubesi, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Burhaniye Şubesi, Diyanet Sen Burhaniye Şubesi ve Türk Kızılay Burhaniye Şubesi!

Dillerinin altındakini saklama gereği bile duymuyorlar, dertleri hayat tarzı polisliği!

Açıklamalarında şunu söylüyorlar:

“Bu yıl düzenlenecek olan güzel beldemizi çekirge sürüsü girmiş gibi darmadağın edecek ve ekonomik getirisi olacakmış yanlış algısı ile sözde gençlerin özgürlüğü adı altında bütün kötülüklerin anası alkolün su gibi içildiği, her ne kadar festival alanına girişlerde aramaların sıkı yapıldığını bilsek de arama öncesi cadde ve sokaklarda envaiçeşit uyuşturucu-uyarıcı maddelerin satılıp kullanıldığı kuvvetle muhtemel olan festival alanı ve Burhaniye cadde-sokaklarında hiç örf adetle uyuşmayan milli duygu ve geleneklerimizde olmayan fuhşu alenileştiren, esnafa da belirgin bir getirisinin olmadığını düşündüğümüz 'Zeytinli Rock Festivali’nin beldemizde, ilçemizde, ilimizde yapılmasını istemiyoruz.”
Bak bak bak!

Alkol su gibi içiliyormuş!

Sana ne be adam, seni içmeye zorlayan mı var? Burası İran mı, Suudi Arabistan mı?
Uyuşturucu – uyarıcı maddelerin satılıp, kullanılacağı kuvvetle muhtemelmiş!

Bunları satmak, kullanılması için ortam hazırlamak suç. Burhaniye Kaymakamı ve Emniyet Müdürü adam olsun, yaptırmasın.

Hem o cafcaflı sıfatların tadını çıkaracaksın, makam arabasını, lojmanını kullanacaksın, maaşını alacaksın, hem de görevinin gereklerini yerine getirip suç işleyen ile işlemeyeni ayırmak yerine, faşist kafalara uyup yasakçılık yapacaksın!

Yapıyorlar çünkü, kendilerini laik cumhuriyetin kamu görevlileri olarak görmüyorlar. Onlar da bu İslamcı faşist kafanın gestapo giysilerini üzerlerine geçirmişler belli ki.
Fuhuş alenileşecekmiş!

Fuhuş derken ne kastediyorlar bilmiyorum ama sapıklık konusunda endişeleri varsa önce himayelerindeki tarikat yurtlarını, merdiven altı kuran kurslarını radarlarına almalılar aslında.
Bu tiplerin derdi, iddia ettikleri şeyler değil aslında.

Onların derdi, kendi yaşam biçimlerini bütün topluma dayatmak.
Kendileri gibi olmayanların görünür olmasına tahammülleri yok.

İslamcı faşist rejimlerde rastlanan tipik bir durum bu.
Çünkü en başından itibaren biliyorlar ki bu ideoloji, insan tabiatına aykırı.

Biliyorlar ki böyle yasaklamalar, cezalandırmalar olmaz ise kendi çocuklarını bile ikna edebilecek tutarlı bir dünya görüşüne sahip değiller.

Onun için ellerinde kalan tek şeye sarılıyorlar, yasaklamak, yasaklatmak!
Türkiye açısından bu bir kültür savaşının da konusu!

İnsanların hayat tarzlarına karışarak bu kültürel kutuplaşmayı ve çatışmayı arttırma peşindeler.
Seçim yaklaştıkça azgınlıklarını daha da arttıracaklarını göreceğiz.

Türkiye’de insanların nasıl yaşayacaklarına kendilerinin karar vermesi hakkını, bu faşistlere karşı kim savunacak?

Balıkesir Burhaniye Kaymakamlığı, yıllardır yapılan ve gelenek haline gelen, bu sene de 17-21 Ağustos 2022 tarihlerinde yapılması planlanan Zeytinli Rock Festivali’ne izin vermedi

* * *


Mübarek Cuma Soruları – 41

Herkesin üzerine titrediği “muhafazakâr hassasiyetler” var.

Bu “hassasiyet” o kadar hassas ki mesela evinizin oturma odasında otururken, sizden 25 kilometre uzakta içki içen hiç tanımadığınız birisinin ağzından çıkan alkol buharından bile etkilenebiliyor.
Kırılgan bir yapısı var.

Ancak bu “muhafazakâr hassasiyetlerin” algı alanı içine girmeyen şeyler de var.

Bu durum müzikteki allegro ma non troppo (hızlı ama çok fazla da değil) kavramıyla açıklanabilir belki.

Hassas ama bazen o kadar da hassas değil!

Mesela muhafazakâr AKP’li politikacılar birçok konuda hassas.
Ama konu parayla ilgiliyse o kadar da hassas olmayabiliyorlar.

İçlerinden biri, mafya tarafından maaşa bağlanmış.

Üstelik bunu ifşa eden de yine aynı derecede muhafazakâr hassasiyetlere sahip İçişleri Bakanı.
Bu ismi açıklamıyor, saklıyor. İsmi öğrenen savcı bile görevini yapmıyor, çağırıp “bu ne iş hemşerim” bile demiyor.

Dışardan bakanların “acaba bu tiplerin hangisi mafyanın adamı” diye aklından geçirmelerini umursamıyorlar.

Dedim ya hassaslar ama bazen o kadar da hassas olmayabiliyorlar.
Mübarek Cuma Soruları’nın 41. Haftasına geldik ama “41 kere maşallah” denebilecek bir durum da sayılmaz. Çünkü sorduklarım utanılacak olaylar, yanıtlarını veremiyor olmaları daha da utanç verici.
İçinde rüşvet pazarlığı desen var, adaletin kötüye kullanılması desen var, avanta almak desen var, var oğlu var.

Ve bu konuda “muhafazakâr hassasiyetleri” felç olmuş sanki.

İnsanların yaşam biçimleri söz konusu olduğunda hassasiyetleri tavan yapıyor, kendileri en temel ahlak kuralları ile sınandığında hassasiyetten eser kalmıyor.
Buyurun işte 41. Zafer Haftası, aynı soruları yine yazıyorum, yine tam siper olup yanıt vermeyeceklerini de bilerek!

1 – Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’dan, İçişleri Bakanı Soylu’ya verilmek üzere 10 milyon Euro istedi.

Korkmaz bu amaçla “kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu” da söylüyor.

Bu iddiaya göre Soylu, bir iş adamından avanta 10 milyon Euro istemekle kalmamış, bir de devletin polisini mafya tetikçisi gibi kullanmış!

2 – Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını saklayıp, savcılıklara göndermeyen İçişleri Bakanı, “mafyadan maaş alan AKP'li politikacıyı” da biliyor ama açıklamıyor.
Eyy AKP’li politikacılar, “muhafazakâr hassasiyetlerinize” ne oldu?

Üstelik mafya tarafından maaşa bağlanmış AKP'li politikacının adı bir soruşturma dosyasında da var.
Bakan da büyük olasılıkla oradan öğrendi zaten.

Mafyanın maaşa bağladığı politikacıyı savcı neden koruyor? Yoksa o da mafya politikacısının ortağı mı?

3 – Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırdılar.
Böylece 150 milyon dolarlık malın kaçırılması mümkün oldu.

Adalet Bakanı, yardımcısına bunu nasıl yapabildiğini hiç sormuyor mu?

Savcı ve hâkim bu işi yukarıdan gelen bir emirle mi yaptılar, doğrudan doğruya rüşvet mi aldılar?

HSK’da filan bu konuda yaprak kımıldamadığına göre yukarıdan gelen bir emir, bu kararın verilmesini sağlamış olmalı.

O “yukarıdaki” kimdi? Soylu gibi birisi mi, "daha yukarısı" mı?

Bu işte alınan avanta kime gitti ya da nasıl paylaşıldı? “Kul hakkına” dikkat edildi mi?

Aman diyeyim, rüşvet ya da avanta bile olsa kul hakkını yemeyeceksiniz, ahirette cezası büyükmüş bunun.

Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’dan, İçişleri Bakanı Soylu’ya verilmek üzere 10 milyon Euro istedi. Korkmaz bu amaçla “kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu” da söylüyor 

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.

“Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.



Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!