29 Eylül 2022

İnsan kaynaklarımız bu kadar kıt mı?

Türkiye'yi hem beş yıl yönetecek vasıflara sahip, koalisyonu bir arada tutarak icraat yapabilecek ve hem de seçimi kazanabilecek bir aday bulmak, muhalefet açısından bu kadar zor olabilir mi?

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, önceki gece Fatih Altaylı'ya "altılı masanın noter olma görevi yok" deyince, siyaset mahallesi yeniden heyecanlandı.

Bunun bir süre daha böyle gideceğini, "masa dağıldı, yok yeniden toplandı" yorumlarının birbirini takip edeceğini, aday kesinleşinceye kadar izleyeceğiz.

Onun için aslında çok fazla heyecanlanmaya neden yok.

Türkiye'de 24 saatin siyaset için fazla uzun bir süre olduğu söylenir, aksini ispat etmek de kolay değildir.

Nitekim, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, partililerine "benimleyseniz, benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum" demesinin ardından Akşener'in onu "sülalesine vasiyet ettiğini" açıklamasının ardından, ortak yorum Akşener'in bu adaylığa itiraz etmeyeceği yönündeydi.

Ben ihtiyaten "Türk siyasetinde, büyük sözlerin sahipleri tarafından yenildiğine de çok rastlanıyor" diye yazmış ancak "Akşener'in samimi olduğunu" düşündüğümü de belirtmiştim.

Onun için önce Akşener'in, Altaylı'ya söylediklerini aynen tekrar okuyalım:

"Bu masanın oluşmasındaki teklif sahibi Kılıçdaroğlu. 6 kişilik masayı toplayan o. O dedi ki 6'lı masa cumhurbaşkanı adayını tespit edecek. Yani bu masaya bu görevi verip kendisini bağlayan Kılıçdaroğlu. Dolayısıyla o masanın bir noter olma görevi yok. Benim iki yıldır söylediğim bir şey var. Kazanacak bir aday. Biz hem kazanacak hem aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek bir aday arıyoruz. Bir dayatma söz konusu olamaz. Orada bir ortak akıl ortaya çıkacak. Bu çerçeve içinde bir aday elbette ortaya konulacak. Masaya biz de aday getirebiliriz."

Akşener'in bu sözleri söylemesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığını çok da tasvip etmediğini mi gösteriyor?

Bir bakıma evet, bir bakıma hayır.

Bunu kendi kamuoyunu sakinleştirmek için de söylemiş olabilir, Kılıçdaroğlu'nun kazanamayacağını düşündüğü için de!

Ve Kılıçdaroğlu'nun kazanamayacağını düşünenler bakımından Akşener yalnız değil.

CHP içinde bile böyle düşünenlerin varlığı sır sayılmaz.

Onun için de Akşener'in sözlerinin "Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı" diye yorumlanmasında bir tuhaflık yok.

Kılıçdaroğlu'nun neden kazanamayacağını ya da şu isimli adayın neden kazanacağını yazan ya da söyleyenlere çok rastlıyorum.

Bunu nasıl biliyorlar, tebrik etmekle birlikte hayret de ediyorum.

Benim elimde böyle bir "kazanabilirmetre" yok, onun için "şu kazanır, bu kazanamaz" diye isimler telaffuz edenleri çok da anladığımı söyleyemem.

Adı hiç geçmediği için araştırmalarda sorulmayan bir adayın kazanamayacağını kim söyleyebilir?

Erdoğan'ın karşısında tek tek isimler sıralayıp, "o mu, bu mu" araştırmalarının da aynı derecede yanıltıcı olabileceğine, bazı araştırmaların manipülasyona da zemin hazırlamak amacıyla üretildiğine de dikkatinizi çekmekle yetineceğim.

Daha önce de sormuştum: Muhalefetin adayı "kim olursa olsun yeter ki o kazansın" diye mi belirlenecek, yoksa "önümüzdeki beş yıl Türkiye'yi yönetecek koalisyonu dağıtmadan götürebilecek" diye mi?

Altılı Masa bu zor sorunun yanıtını verecek.

Türkiye'yi hem beş yıl yönetecek vasıflara sahip, koalisyonu bir arada tutarak icraat yapabilecek ve hem de seçimi kazanabilecek bir aday bulmak, muhalefet açısından bu kadar zor olabilir mi?

Türkiye'nin, muhalefetin insan kaynakları bu kadar mı zayıf?

Meral Akşener, böyle birisinin bulunabileceğini söylüyor: "Biz hem kazanacak hem aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek bir aday arıyoruz."

Zaten bunu da yapamıyorlarsa altı muhalefet partisinin genel başkanlarına bu ülkenin ne ihtiyacı var?

Soldan sağa: Kemal Kılıçdaroğlu, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal

* * *

Kuklacılar kim?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yunanistan'ı kuklaları yapanların niyetini biliyoruz" dedi.

"Ne askeri yığınaklar ne de ekonomik ve siyasi destekler onları bizim seviyemize çıkarmaya yetmez" diye de devam etti.

Sizlere aktardığım bu ikinci cümle, "Yunanistan'ı kuklaları yapanların" kim olduklarını açıklıyor aslında.

Yani Cumhurbaşkanı lafı dolandıracağına, doğrudan ülke ülke de sayabilirdi.

Yunanistan'da dev bir "askeri yığınak yapan" ülke ABD.

"Ekonomik ve siyasi destekler" verenler de ABD ve AB.

Yani Cumhurbaşkanı'na göre ABD ve AB, Yunanistan'ı kuklası yaparak Türkiye'ye bir kötülük planlıyor!

Bunu neden yapıyorlar, Rusya ile vekaleti Ukrayna'ya verdikleri savaşı yürütürlerken Türkiye gibi bir müttefiklerini niye kaybetmeyi göze alsınlar gibi soruların yanıtlarını vermiyor tabii.

Erdoğan bunu "Türkiye'de ulusa sesleniş" konuşmasında açıkladı.

Niye ABD'ye kadar gitmişken orada "kendinize gelin, düşman mıyız, müttefik mi" diye sormadı acaba?

Hatta orada "yatırımcı" aradığını, bunun için CEO'ları filan toplayıp yemek ısmarladığını da biliyoruz.

Türkiye üzerine planları varsa, onlardan niye para istedik?

NATO toplantısı için AB liderleriyle bir araya geldiğinde de farklı davranmamıştı.

Bu durumda söylediklerini ne kadar ciddiye almalıyız?

Bu, Yunanistan ile gerilimi arttırıp, milliyetçi bir rüzgâr yaratarak oy toplama politikası değilse nedir?

Benzeri bir sorumsuz politikacı da Yunanistan'da aynı planı tezgahına koymuş, satma peşinde.

Başkalarının çocuklarının hayatları üzerinden bir politik oyun oynanıyor.

Bunu görmediğimizi zannetmesinler.

Recep Tayyip Erdoğan

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP-MHP koalisyonu bozulur mu?

Nasıl ki Erdoğan’a tek adamlık yolunu açtığı ilk gün Bahçeli'nin ne yapmak istediğini kimse anlamadıysa, bugün de kafasının içinde nelerin döndüğünü kavrayabilmek mümkün değil... Her ikisi de iktidar olmaktan kolayca vazgeçemeyeceği için bu koalisyonun o arabesk şarkıyla bitmeyeceğini söyleyebilirim

Adalet Bakanı, Hukuk’ta okuduğunu unutmuş

Adalet Bakanı kanunların geriye doğru yürümeyeceğini de fakültenin daha 1. sınıfında öğrenmiş olmalıydı

Yenisi yapılana kadar eskisini uygulasak?

Cumhurbaşkanı madem özgürlüklerin kullanımı konusunda hassas, kendi talimatıyla hapiste tutulan bu insanları salıverse, daha inandırıcı olurdu