19 Eylül 2022

Gevezelik için mükemmel bir konu

Bakalım hangi görüş ağır basacak: Kim olursa olsun, Erdoğan’ı yensinciler mi, geleceği kurtarmak için vasıflı insan gerekliciler mi?

Tamamen dışarıdan bakan bir gazeteci olarak söyleyebilirim ki CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olması artık çok büyük bir ihtimal.

Ve şunu da söylemeliyim ki bugün CHP çatısı altında olup da adaylık için adı geçen diğer iki kişiye oranla Kemal Kılıçdaroğlu’nun sahip olduğu vasıflar, bu iş için daha uygun.

Görebildiğim kadarıyla muhalif kamuoyunun kafası son derece karışık.

Bir tarafta “kim olursa olsun, Erdoğan’ı yenecek bir aday olsuncular” var.

Bunlar için adayın vasıflarının bir önemi yok.

Bu görev için yeterli midir, yoksa Türkiye’nin başına ikinci bir Recep Tayyip Erdoğan felaketi mi gelir sorusunu kendilerine sormuyorlar.

Sormamalarının nedeni de verecekleri yanıtı içten içe bildikleri halde bunu duymak istememeleri.

Diğer tarafta seçilecek adayın bazı vasıflara sahip olması gerektiğini düşünenler var ve ancak sesleri de hayli cılız.

Bu normal, çünkü bizim memlekette “karizma” iş yapar diye bir inanç var.

Vasıflı insanların bir karizmaya sahip olamayacakları gibi bir inanç mı geliştirdik acaba zaman içinde?

Oysa Süleyman Demirel’in vasıfları vardı, kendince bir karizması da!

Recep Tayyip Erdoğan’a kadar, Türkiye’yi yönetenlerin müktesebatları pek tartışılmadı.

İyi yönettiler, kötü yönettiler bunu tartışmıyorum.

Ancak okudukları okullar, devlet içinde geçirdikleri tecrübe yılları, mesleki geçmişleri tartışılamayacak kadar Türkiye ortalamasının üstünde insanlar tarafından yönetildik.

Bülent Ecevit’i belki onlardan ayırmak gerek çünkü onun karizması, müktesebatının önündeydi diye düşünüyorum.

Şimdi “karizmatik” bir liderimiz var ve Türkiye’nin durumuna bakın.

Kendini iktisatçı zannettiği için ekonomi duvara çarpmış durumda. Dış politikada oradan oraya savruluyor.

İçeride ise tam bir otokrat görüntüsü çiziyor, geçen 72 yıldan sonra T.C. bir kez daha tek parti devletine dönüştü.

Ve önümüzdeki beş yıl Türkiye’yi yönetecek bir kişiyi seçeceğiz.

Erdoğan seçilirse ne olacağını biliyoruz.

Bugün Türkiye nasıl yönetiliyorsa öyle yönetilmeye devam edecek.

Daha iyi bir yönetsel beceri göstermesini beklememiz için bir neden yok.

İdeolojik bagajları nedeniyle daha da uca savrulma ihtimali de var.

Onu dengeleyecek olan şey TBMM’deki çoğunluğun muhalefete geçmiş olması olabilir sadece.

Bu başka bir tablo elbette ve kaçınılmaz olarak bir erken seçimle neticelenecek bir seçim geçirmiş oluruz, tablo böyle gerçekleşirse.

Diğer senaryo ise muhalefetin adayının kazanması.

Parlamentoda yine bugünkü muhalefetin çoğunluk olacağı artık belli sayılır.

Adayın sahip olduğu vasıflar meselesi tam da bu noktada öne çıkacak.

Muhalefet koalisyonunu dağıtmadan, kırmadan, dökmeden günlük işleri yürütmek.

Erdoğan’ın bir tek parti devletine dönüştürdüğü devletteki yıkımı restore etmek.

Yıkımı restore etmek zaman zaman sert çatışmalara yol açabilecek unsurları içinde barındırıyor.

İşte o noktada vasıflarının yanında karizmasını da kullanarak kitleleri arkasına alacak birisi lazım.

“Kim olursa olsun seçimi kazanacak birisi olsuncuların” kolayca yanıtlayamayacağı bir mesele bu.

“Bize vasflı adam lazımcıların” çıkmazı ise gösterecekleri adayın, Erdoğan ile yarışacak popülariteye sahip olup olmadığı.

Gördüğünüz gibi üzerinde boş boş saatlerce konuşabileceğimiz bir konu bu.

Bakalım hangi görüş ağır basacak: Kim olursa olsun, Erdoğan’ı yensinciler mi, geleceği kurtarmak için vasıflı insan gerekliciler mi?


AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu

* * *

Bu talimat işe yarar mı?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti içinde altılı masa ile ilgili konuşmalar yapılmasını yasaklamış.

Bunda ne kadar başarılı olabileceğini göreceğiz çünkü “hıyarım var” diyene “tuz bende” diye koşan çok sayıda CHP “ileri geleninin” olduğunu biliyoruz.

“İleri gelen” derken lafın gelişi işte, zaman içinde şu ya da bu nedenle kamuoyunun önüne çıkan ismi biraz duyulur olan herhangi bir CHP’liden söz ediyorum.

AKP propaganda makinesinin hedeflerinden biri de zaten bu damara yüklenmek.

Yeniden görünür olmak hoşlarına gittiği için de kendilerine temel şu soruyu sormuyorlar: Niye beni çağırdılar?

Bu soruyu sorup, kendilerine samimi yanıt vermiş olsalar, Kılıçdaroğlu’nun da böyle bir talimat vermesine gerek kalmazdı sanırım.

Ama talimatın sonucundan da o kadar emin değilim, bu tiplerden CHP’de o kadar çok var ki.


HaberTürk yazarı Muharrem Sarıkaya, Kılıçdaroğlu’nun,
partisinin grup başkanvekilleri, genel başkan yardımcıları ile milletvekillerine,
“6’lı masayı ilgilendiren konularda demeç vermeyin” talimatı yolladığını öne sürdü

* * *

İnsan utanır yahu!

Tuğrul Eryılmaz’ın basın kartı, Fahrettin Bey’in başında olduğu kurum tarafından iptal edilmiş.

Tuğrul’u 12 Eylül öncesinde Ankara günlerimizden beri tanıyorum.

Birlikte de toplamda uzun sayılabilecek bir süre, değişik yayınlarda çalıştık:

Nokta, Tempo, Radikal, Milliyet.

Böyle yayınlarda bir gün dahi çalışabilecek vasıflara sahip olmayan Fahrettin Bey’in müktesebatı, Tuğrul Eryılmaz’ın gazeteciliğini tartışmaya dahi müsaade etmez.

Tuğrul bu işte birinci ligde sayılırsa, Fahrettin Bey ve benzerlerinin oynayacağı yer kum havuzudur.

Belli ki bu arkadaşlarda artık utanma duygusu diye bir şey de kalmamış, partizanlık yüzlerindeki bütün sinir uçlarını kör etmiş ki yüzleri bile kızarmıyor.

Bu idari bir karar olduğu için, Tuğrul’un avukatları idare mahkemesinde dava açacaktır diye tahmin ediyorum.

Bakalım Türkiye’de hukuk var mı?


Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Türkiye'nin en kıdemli gazetecilerinden
Tuğrul Eryılmaz’ın sürekli basın kartını iptal etti ve kartın iade edilmesini istedi

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!