02 Kasım 2021

Gerçekçi ol, imkânsızı isteme!

Muhalefete düşen, imkânsızın peşinde koşmak değil, gücünün sınırlarını iyi tarif ederek bir yol çizmektir.

Sözün aslı böyle değil, ancak zaten konumuzun kahramanları da Che Guevara gibi “gerçekçi ol, imkânsızı iste” diyebilecek devrimcilerden değiller.

Geçtiğimiz hafta haberleri takip ederken, Cumhurbaşkanı adayı olmak için CV bırakanları, gazeteci gazlayarak alttan alta adaylık propagandası filan yapanları görünce bu sözü hatırladım.

Ve son söylenecek şeyi baştan söylemeliyim ki bugün muhalefete düşen, imkânsızın peşinde koşmak değil, gücünün sınırlarını iyi tarif ederek bir yol çizmektir.

Bugün Türkiye muhalefeti için gerçekçi olmak, imkânsızı istememekten geçiyor.

Hayal kurmak, artık bedava değil, bir maliyeti var o da Türkiye’nin demokratik geleceğidir.

Türkiye, bir beş seneyi daha bu otokratın esiri olarak yaşamak zorunda kalırsa, korkarım ki bir daha hayal kurmak dahi yasak olacak.

Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili tartışmaları izlerken görüyorum ki “güçlendirilmiş parlamenter sistem” bir fetiş haline gelmiş.

Seçim olacak, Erdoğan ve AKP – MHP koalisyonu seçimi kaybedecek; muhalefet de iki yıl içinde her şeyi toparlayıp, Anayasa’yı da değiştirip, parlamenter sisteme geçecek ve hop yeni bir seçim, Akşener Başbakan olacak vs.

Önce gerçekle yüzleşelim: Yeni seçilecek parlamentoda muhalefetin, Anayasa’yı değiştirecek ya da değişikliği referanduma götürecek bir çoğunluğa erişmesi mümkün görünmüyor.

Türkiye, 2023 seçimi sonrasındaki beş yılı iyi değerlendirecek ise öncelik Erdoğan rejiminin adalette, eğitimde ve mülki idarede yarattığı tahribatın tamiri olmalıdır.

Bağımsızlığını kaybeden Merkez Bankası, BDDK, TMSF, Rekabet Kurumu ve benzeri ekonomik kurumların bir anlamda yeniden inşası da gerekiyor ki Türkiye, sonraki beş yılı için ümitli olabilsin, hayal kurabilsin!

Türkiye’nin temel sorunu, güçler ayrılığı sorunudur; parlamenter ya da başkanlık sistemi değil.

Güçler ayrılığını hangi sistem içinde olursa olsun tesis edebilmek Anayasa değişikliği ile birlikte kanunlarda değişiklikler de gerektiriyor ki bazılarını yapabilmek için Anayasa’yı değiştirmeye de gerek yok.

Gerçekçi olmak, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip olamayacağınıza göre bugünkü Anayasal düzeni veri olarak kabul ederek, bu düzenin ülkenin kurumları üzerinde yarattığı tahribatı nasıl tamir etmeye başlayacağınızı düşünmektir.

Ve bu da “kukla Cumhurbaşkanı” ile olmaz.

Şöyle şeyler duyuyorum: Bir Cumhurbaşkanı seçilecek ama o değil, kendisine yardımcı olarak tayin edeceği bazı parti genel başkanları yetkileri kullanacak, yürütme böylece şekillenecek!

Bu olmayacak duaya amin demektir.

Bugünkü yetkileri kimin eline verirseniz verin, o bunu kullanmak ister.

Siyasetin doğasında bu var.

Elbette bir ortak siyasi programı gerçekleştirmek için iş bölümleri yapılabilir, anca unutmayınız ki yürütme ile ilgili konularda son imzayı atacak kişi Anayasa’ya göre bir kişi!

Onun için “düşük profilli Cumhurbaşkanı” gibi fanteziler peşinde koşmak, zaten en başında seçimi kaybetmek anlamına da gelir.

Recep Tayyip Erdoğan’ı küçümsemeyin.

Seçim günü, oy pusulasını alıp, kabine girecek milyonların karar verme süreçlerini etkileyecek çok şey var ve Erdoğan’a yönelik kitlesel sempati ihmal edilmeyecek bir faktör.

Seçmen, karşısında bir kukla olduğunu anladığı gün, gerçeğini tercih eder, bunu unutmayın.

Sonuç: Gerçek bir Cumhurbaşkanı adayı bulacaksınız, tutarlı bir siyasi ve ekonomik program ortaya koyacaksınız, çok istiyorsanız parlamenter sisteme belli bir vade içinde geçecek bir yol haritanız olacak.

Anketlere kanmayın, hayal kurmayın, gerçekçi olun, imkânsızı istemeyin!

 

***

 

“Artistlik yapan” kim?

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasındaki görüşmeden sonra yapılan açıklamaları okumuşsunuzdur. Burada tekrarlamayacağım.

Bizimkilerin yaptığı açıklamalara bakarsanız her şey yolunda. Erdoğan söylemiş, Biden kafa sallamış.

Tabii bu baş sallama bir kabul ve taahhüdü içermiyor ama olsun, bir Türk olarak göğüslerimiz kabarıyor olmalı!

Vur mehter davulu!

Amerikalıların yaptığı açıklamaya bakarsanız da böyle bir şey olmamış.

Biden, eskiden söylediklerini tekrarlamış, Erdoğan kafa sallamış.

Erdoğan’ın yaptığı da bir kabul ve taahhüt içermiyor, belli ki ikisi de kendi bildiğini okumaya devam edecek.

Dikkatimi çeken bir konu var: Amerikalılara göre Biden, insan hakları konusuna dikkat çekmişler, bizimkilere göre böyle bir konu hiç yok.

Biden mı kendi kamuoyuna oynuyor, Erdoğan mı?

Amerikan gazetelerine baktım, Biden’ın Erdoğan ile görüşmesi, benim bu yazıyı yazdığım saat itibariyle “yok hükmünde” idi.

Demek ki Biden’ın bu konuda kendi kamuoyuna “artistlik yapması” söz konusu değil.

Bizim gazetelere baktım; havuz gazetesi çıldırmış, tüp gazetesi havalarda uçuyor.

Erdoğan’ın nasıl da büyük bir politikacı olduğuna destanlar yazılmış.

Belli ki Erdoğan, bu görüşmeden içeride siyasi sonuçlar elde etmek istiyor.

Demek ki insan hakları meselesini saklamaya çalışmalarının bir nedeni var.

Erdoğan, bu konudan niye gocunuyor?

Bir yarası mı var?

Yazarın Diğer Yazıları

Artık ne istediğini açıkça söylemeli

Cumhurbaşkanı'nı seçtik ve memleketi düzgünce yönetsin, haklarımızı korusun diye emrine ne istediyse verdik... Ve şimdi o da elinde bunca imkân varken çıkmış, "1 Mayıs'ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini hazırlanmamalıdır" diyor. Terör örgütlerinin faaliyetlerini önleyebilmesi için bütün bir kenti evine hapsetmesi gerekiyormuş demek ki!

Sokaktan ödü kopan bir rejim

Hem 12 Eylül Anayasa'sını değiştirmekten söz ediyor hem de Taksim'deki 1 Mayıs kutlamaları ile ilgili 12 Eylül yasaklarından medet umuyor. Oysa otokrasileri yıkan şey, kitlelerin toplantıları, protestoları değil; baskıcı liderlerin asıl korkmaları gerekenler, kendi yönetsel gruplarının içindeki hırslı tipler. Yani önce Saray koridorlarına, sonra Devlet Bey'e dikkat etmelisiniz Tayyip Bey...

Cinayet emrini veren “gizli örgüt” nerede?

Sinan Ateş cinayetinin tasarlanmış olduğundan şüphe yok zaten de bu örgütün bağlantıları kim? Devlet içinde uzantıları var mı? Siyasi olarak neyi amaçlamışlar ki bu cinayeti tasarlamışlar? İddianame bu soruların yanıtlarını aramıyor. Bu örgütün tüm yönetim şeması, üyeleri, karar vericileri vs. ortaya çıkarılmadan bu dava eksik olarak görülmüş olacak...