09 Mayıs 2019

Dillerini yutmuşlar, bir tek parmakları çalışıyor!

Belli ki talimatı almışlar, yüksek yargıç sıfatlarından da utanmadan, herhangi bir tartışmaya girmeden ellerini kaldırıyorlar, işi bitiriyorlar

İstanbul seçiminin iptali, yakın gelecekte doğuracağı siyasi sonuçlar açısından son derece önemli bir karar.

Ekrem İmamoğlu’nun, bir kez daha sandıktan çıkmasının siyasette yansımaları mutlaka olacak.

İşin ucu günün birinde Devlet Bahçeli’nin erken seçim diye tutturmasına kadar da varabilir.

Bu seçimin tekrarlanmasının ekonomik açıdan maliyeti de var. Türk Lirası, normal olması gerekenden daha değersiz bir duruma düştü. Bunun geçici olduğunu söyleyenler de var elbette.

Ancak yatırımcı açısından dövizin değerinden daha da önemlisi Türkiye’nin hukuk sisteminin çökmüş olduğunun artık dünyanın her tarafından çıplak gözle görünüyor olması.

Ve Türkiye’de demokrasinin geleceği açısından son derece önemli, serbest ve eşit seçimlere olan inanç şiddetle sarsıldı ve eski güvenin tesis edilebilmesi, bu tahribatın etkilerinin azalması için kim bilir daha kaç seçim geçirmemiz gerekecek.

Ve şimdi öğreniyoruz ki böylesine önemli bir kararı alan yüksek yargıçlar heyeti, konuyu uzun boylu tartışmamış bile!

Habertürk’te Muharrem Sarıkaya’nın bildirdiğine göre seçimin iptali yönünde oy veren 7 üye tek kelime konuşmadan oylamaya geçilmiş, oylarını vermişler ve fişi çekmişler!

7 yüksek yargıç!

Önlerine çok ciddi sonuçları olabilecek bir dosya geliyor ve lütfedip tartışmıyorlar bile.

Neden iptal gerektiğini, neden eski içtihatların bu duruma uygulanamayacağını, niye içtihat değiştirmek gerektiğini kayda geçirmiyorlar.

Neden aynı zarftan çıkan dört oydan üçünün geçerli, birinin geçersiz olduğu ile ilgili olarak da gelecek seçimlere ışık tutacak bir hukuk tartışmasına da girmiyorlar.

Belli ki talimatı almışlar, yüksek yargıç sıfatlarından da utanmadan, herhangi bir tartışmaya girmeden ellerini kaldırıyorlar, işi bitiriyorlar.

Niye tartışmadıkları çok açık: Tartışacak olsalar hukuki tutarlılığı olacak bir görüş ortaya koyamayacaklar.

Nitekim memleketin bütün önemli hukukçuları bu rezalet karşısında isyan ediyorlar.

Tartışacak olsalar, kimseyi ikna edemeyecekler ve aldıkları emri de yerine getirmekte sorunlar yaşayacaklar.

Onun için ağızlarını açmıyorlar, tek kelime etmiyorlar, ellerini kaldırıp, oy veriyorlar.

Siyasete bu kadar meraklıysanız, üzerinizdeki cüppeleri çıkarıp siyasete girmeyi niye düşünmüyorsunuz?

Düşünüyorlardır belki ama Erdoğan’ın onlara YSK’da ihtiyacı var. TBMM’de, partide filan yeteri kadar parmak kaldırıcıya sahip çünkü.

***

Evlerin kapılarına işaret ne zaman?

Saray’ın Arşiv Daire Başkanı Muhammed Safi diye bir adam var.

“Arap muhibi” bir zat, Twitter hesabında adını Arapça alfabeyle de yazmış.

Bu adam devlet memuru, maaşını biz vatandaşlar ödüyoruz.

Ama gözü siyasetle öylesine dönmüş ki seçimin yenileneceğinin belli olmasından sonra Ekrem İmamoğlu’na destek veren sanatçıların isimlerinin bulunduğu bir listeyi “Kayıt” notuyla sosyal medyada paylaşmış.

Böyle kahramanlar biraz tırsık da olurlar, onu biliyoruz. Nitekim gelen tepkiler üzerine hesabını korumaya almış.

Bu işi neden yaptığı belli: Açık bir şekilde tehdit bu.

“Sizi kaydediyorum, görün bakalım sonra başınıza neler gelecek” demek.

Malum çevrede sayısı hiç de az olmayan meczuplar için de bir işaret fişeği atıyor, hedef gösteriyor.

NAZİ’lere benzemek konusunda giderek fütursuzlaşıyorlar.

Onlar evlerin kapılarına çarpı işareti koyuyorlardı, bunlar şimdilik sadece kayıt ile yetiniyorlar.

Memur olduğu için soruşturulmayacağına da güveniyor, Saray’ın sahibi izin vermez nasıl olsa diye.

Bak ben de şimdi seni buraya kaydediyorum.

O listedekilerden birinin bile burnu kanarsa, seni sorumlu tutacağımızı bil diye!

***

Ve Bakan Varank’a bir kutlama

Bu konuda daha önce çok yazdım, onun için iyi bir örnek görünce gündemin kargaşası içinde kaybolup gitmesine gönlüm razı olmadı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, makam aracı olarak kullandığı kiralık Mercedes’ini iade etmiş.

Onun yerine Sakarya’da üretilen hibrit (benzinli ve elektrikli motora sahip anlamına geliyor) Toyota almış, makam aracı olarak onu kullanıyormuş.

Dilerim ki kamudaki lüks araç tutkusunun kırılması için iyi bir örnek olsun.

Türkiye’de üretilen bir otomobilin de makam aracı olarak kullanılabileceğini, bunun kullananda bir eksiklik yaratmayacağını herkes görsün.

ABD Başkanları, ABD üretimi Cadillac kullanır.

Fransa Cumhurbaşkanı, Fransa’da üretilen Citroen kullanıyor.

Japon İmparatoru Toyota; Britanya Kraliçesi, İngiliz üretimi Bentley; Çin Devlet Başkanı ülkesinde üretilen Honçi kullanıyor.

Türkiye de otomobil üretip, ihraç eden bir ülke. Niye, yüksek makamlara gelenler ille de Alman malı otomobilleri kullanmak istiyorlar?

Bizim Diyanet İşleri Başkanı Mercedes’ten inemezken, Papa bir Renault 4 kullanıyor, biliyor muydunuz?

Mustafa Varank ile hiç tanışmadım ama Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak böyle örnek bir tutum içinde olduğu için kendisini kutlarım.

Darısı Mercedes’ten inince, incilerinin döküleceğini ve adam yerine konmayacaklarını zanneden makam sahiplerinin başına.

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!