29 Eylül 2020

"Devletleştirme", AKP usulüyle mümkün

AKP müteahhit havuzunu uyarmış olayım: Reis yolcu gibi görünüyor ama onun dokunulmazlığı var. Siz paçayı nasıl kurtaracaksınız, onu düşünmeye şimdiden başlayın!

Binali Yıldırım, Covid - 19'a yakalandığını açıklamıştı ama sağlık durumunda iyi yönde bir gelişme oldu mu, bilmiyorum.

"Kötü haber tez ulaşır" derler; bir haber almadığımıza göre durumunun iyi olduğunu ümit ediyorum.

Diliyorum ki eşiyle birlikte acilen şifa bulsun.

Ve fırsat bulursa şu sorumu da yanıtlasın lütfen:

Kütahya, Afyon ve Uşak'ın ortaklaşa yararlanacağı Zafer Havaalanı'nın hesaplarını nasıl yaptılar?

50 milyon Euro'luk bir yatırım ile yapılan bu havaalanı için müteahhit şirkete ödenen para, havaalanının maliyetini çoktan geçmiş durumda.

Şirket havaalanını 29 yıl 11 ay süreyle işletecek ve bu süre içinde yolcu başına iç hatlarda 2 Euro, dış hatlarda da 10 Euro garanti ücret alacak.

Muazzam bir hesap hatası var ya da bilerek böyle hesaplandı, işin içinde başka hesaplar var.

Çünkü bu havaalanı için garanti edilen yolcu sayısı, bu üç vilayetin nüfusundan fazla.

Muhalefet, seçimi kazanırsa bu tür sözleşmelerle devletin soyulmasına son vereceğini, bu işleri devletleştireceğini söyleyince TÜSİAD Başkanı da, Recep Tayyip Erdoğan da çok kızdı.

Dün de yazmıştım, muhalefetin bu işi hukuktan ayrılmadan yapabilmesi, imzalanan sözleşmeler nedeniyle çok zor.

Ancak işte tam burada AKP'nin Türk kamu yönetimine yaptığı büyük katkı işe yarayacak gibi geliyor bana.

O da şirket sahiplerini, vergi cezalarıyla yıldırmak, "başına daha kötü şeyler de gelebileceği" uyarılarıyla korkutmak olarak ortaya çıkıyor.

Aydın Doğan'a uyduruk raporlarla 1 milyar dolar vergi cezası kestiler, sattı savdı, canını zor kurtardı.

Bakın Osman Kavala, uyduruk iddialarla 1064 gündür hapiste.

AKP müteahhit havuzunu uyarmış olayım: Reis yolcu gibi görünüyor ama onun dokunulmazlığı var. Siz paçayı nasıl kurtaracaksınız, onu düşünmeye şimdiden başlayın!

* * *

Sağlık Bakanı, sülükçü ve hacamatçıları unuttu

Sağlık Bakanlığı, pandemi nedeniyle sağlık çalışanlarının ek ödemelerine zam yaptı.

Bununla ilgili haberleri okumuşsunuzdur.

Zam ile ilgili haberi okurken, daha önce hiç bilmediğim bir şeyi öğrenmiş oldum.

Meğerse, imamlar sağlık çalışanıymış!

Gerçekten öyleler, uydurmuyorum.

Bakanlığın ek ödemelere yapılacak zamlar ile ilgili olarak hazırladığı listede hekimler, öğretim üyeleri, eczacılar, sağlık teknik hizmetleri, asistanlar, doçentler, profesörler filan sıralanmış, bunların arasında da "imamlar" var.

İmamların sağlık çalışanı sayılmasına aslına bakarsanız şaşırmamalıydım.

Çünkü son günlerde Covid - 19 virüsü kapan bütün siyasetçiler, bu haberi duyururken, "dualarınızı esirgemeyin" demeyi de ihmal etmediler.

Demek ki duaların da virüs üzerinde bir gücü var ama sanırım bu güç, bir yere kadar işe yarıyor.

Onun için sırf dua istemekle yetinmiyorlar, kendilerini Türk hekimlerine de emanet ediyorlar.

Sağlık Bakanlığı'nın zam listesine göre asistan, eğitim görevlisi, uzman, doçent ve profesörlerin zam oranı yüzde 50'yi geçmiyor. Eczacı, teknik hizmetler asistanı ve öğretim görevlilerinin ek ödemelerine de yüzde 15 - 89 zam yapılmış.

İmamların ek ödeme zammı ise yüzde 100.

Bazı hekimler bu durumu eleştirmişler ki onlara hiç katılmıyorum.

Sağlık çalışanlarının işi hastanın iyileşmesi ya da vefatıyla sona ererken, imamların işi bitmiyor.

Çünkü imamlar, hem hastaların iyileşme sürecinde dualarıyla, hem de tedavi işe yaramaz ise ahiret yolculuğunda aktif olarak rol alıyorlar.

Mevtanın yıkanıp, kefenlendiğini de unutmayalım.

Öte yandan bazı imamların nefesinin kuvvetli olduğu, üç harflileri (iyi saatte olsunlar) hastane çevresinden uzak tutabildikleri de bir başka bilimsel gerçek.

Bakanlığı bir tek şu nedenle eleştirebilirim: Bu listede hacamatçı ve sülükçüleri göremedim.

Onlar da sağlık çalışanı sayılırlar. Hatta bizzat sülüklerin kendileri bile sağlık çalışanı sayılmalı.

Gerçi sülüklerin ek göstergelerine yapılacak zammı koyacak cepleri yok. Onların payını da imamlara aktarmakta yarar var.

* * *

Nutuk atarak olmaz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz sempozyumunda konuştu:

"Gelin Akdeniz'i yeniden bir barış havzasına çevirelim. Gelin, yeni husumetlerle Akdeniz'in ak sularını kirletmeyelim."

Erdoğan'ın bu dileklerine kim karşı çıkabilir?

Zaten ben de bu işin başından beri bunu yazıp duruyorum: Akdeniz'in zenginliklerinden yararlanmak istiyorsanız kavga etmeyin, işbirliği yapın diye!

Türkiye'nin Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile sorunları, kısa vadede çözülebilecek sorunlar değil.

Aslında çözülebilir tabii ama iki taraftaki milliyetçi – dinci rüzgarlar, bunun önünde engel.

Ancak Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki komşularıyla kavgalı olmasının hiç bir mantıklı nedeni yok.

Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye ile sorunlarımızın nedeni bizzat Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisi.

İç politikada hamaset rüzgarları estirebilmek uğruna bu ilişkileri bizzat kendisi bozdu.

Onun için şimdi barış çağrısı yapması anlamlı olmakla birlikte işe yaramaz.

Bunun nutuklarda kalmaması için, Erdoğan'ın bizzat harekete geçmesi lazım.

Yazarın Diğer Yazıları

Kontrolsüz göç politikasının sonucu

Esad’ı devireceğiz hesabıyla sayısını bilemediğimiz kadar çok cihatçı teröristi misafir ettik. Gündüz Suriye’ye gidip savaşan, akşam olduğunda Türkiye’deki evine dönüp, çorbasını içenleri bile gördük. Suriye sınırları içinde kalan cihatçı teröristleri de Ruslara ve Esad rejimine karşı biz koruyoruz

Hata mı, "bahis çetesi baskısı" mı?

Türkiye'de hakem hatalarından çok konuşuyoruz da bu hataların kimin işine yaradığı kimsenin dikkatini çekmiyor

Zana, Erdoğan'ı heyecanlandırmış görünüyor

Nasıl ki CHP adaylarına oy veren Kürtler CHP uşağı olmadılarsa, aynı şekilde Kürt partileri barajı geçsin, TBMM'de temsil imkanını kaybetmesin diye Hadep'e, HDP'ye oy verenler de bu partilerin uşağı değillerdi