31 Temmuz 2024

Çaresiz köpekler üzerinden güç gösterisi

Zafer kazanmak için kalkıştığı işin toplumun büyük bölümünde "katliam" olarak algılandığını göremiyor. "Sahipsiz" olduklarını zannettiği köpeklerin ezici çoğunluğunun sahibinin mahalle esnafı, cami cemaati, sokak sakinleri olduğunu bile kavrayamıyor

Köpekleri sokaktan toplayıp, öldürmeyi hedefleyen "nazi" yasası TBMM'de halka yasaklanmış oturumda kabul edildikten sonra, toplu katliam için parmak kaldıranlar fotoğraf çektirmişler.

İlginç bir tabloydu benim için.

Belli ki zafer kazandıklarını düşünen bir grup bunlar.

Bakalım bu zaferin ödülü kaç köpek ölüsü olarak hanelerine yazılacak.

Acımasız insanların, çaresiz köpeklere karşı kazandıkları bu büyük zaferde kuşkusuz ki aslan payı AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait.

Tasarı komisyondan geçtiğinde şu talimatı vermişti:

"Bu meseleyi Meclis tatile girmeden önce inşallah Genel Kurul'un da takdirine sunacak, orada da taşkınlıklara prim vermeden inanıyorum ki, Cumhur İttifakı olarak teklifi yasalaştırarak sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz. Bu konuda tüm grubumuzdan, milletin vekili olarak bu yüce çatı altında bulunan her bir arkadaşımdan kararlı bir duruş bekliyorum. Asla taviz yok ve bu işi Allah'ın izniyle bitireceğiz."

Ülkeyi 22 yıl tek başına yönetmiş, son seçime kadar büyük şehirlerdeki belediyeleri yöneten bir politikacının, "sokakları güvenli hâle getirmek için" neden yerel seçimleri kaybetmeyi beklediğini çoğunluk anlamlandıramıyor.

Koalisyonun ortağı olan iki partiden bazı milletvekillerinin bile anlamlandırmakta zorlandıkları bir durum bu.

Oysa çok açık bir anlamı var: Erdoğan, güç göstermek istiyor. Hâlâ güçlü olduğunu, isterse her şeyi yapabileceğini kanıtlamak peşinde.

Yerel seçimden beri durumu politik jargonda "topal ördek" olarak tanımlanabilir.

(Şimdi "vay sen Cumhurbaşkanı'na ördek dedin" diye ayağa fırlayacak sayın savcılara şimdiden hatırlatmak isterim ki bunu söyleyerek Cumhurbaşkanı'na "ördek" demiş olmuyorum. Bu, politik bir durumu tarif eden ve dünyanın her yerinde benzer durumlar için kullanılan bir deyim, hakaret içermiyor, o amacı ve kastı taşımıyor. Zaten biliyorsunuzdur da ben yine de hatırlatayım dedim.)

Otokrasilerde, liderin böyle güç gösterilerine ihtiyacı vardır hele de gücünü kaybetmekte olduğuna ilişkin bir inanç toplumda güçleniyorsa!

Ve Erdoğan için güç gösterme zemini şu anda zayıf.

Ekonomi berbat, muhalefet partileri kazanacaklarını bildikleri seçimi sakince bekliyor, ortağın ne zaman nasıl davranacağı belli değil.

Onun için en kolayına yöneliyor: Kendi tabanının çok da önemseyeceğini düşündüğü bir konuda bilek güreşine giriyor ve kazanıyor.

Aslında kazandığını zannediyor demek daha da doğru olur.

Çünkü attığı her adım Erdoğan'ı, kavga dövüşten hoşlanmayan kitlelerden uzaklaştırıp, marjinalleştiriyor.

Kendi partisinin içinde ve oy verenleri arasında böyle bir katliama tanık ve sebep olmak istemeyenlerin sayısının küçümsenemeyecek kadar çok olduğundan haberdar değil.

Türkiye'nin değiştiğinin, kentlileştiğinin farkında değil.

Zafer kazanmak için kalkıştığı işin toplumun büyük bölümünde "katliam" olarak algılandığını göremiyor.

"Sahipsiz" olduklarını zannettiği köpeklerin ezici çoğunluğunun sahibinin mahalle esnafı, cami cemaati, sokak sakinleri olduğunu bile kavrayamıyor.

Bunu kendisine söyleyebilecek "yürek yemiş" birisi yakınında yok.

Bütün otokratların kaderini yaşıyor yani.

Yaptığının yanlış olduğunu anladığında iş işten geçmiş olacak çünkü.

* * *

Operet kahramanlığı

Uğruna İsrail'e savaş açacağını ima ettiği Filistinliler bile artık Erdoğan'ı ciddiye almıyor... Sosyal medyada Selahattin Eyyubi kılığında Erdoğan tabloları dolaşıma koyulmuş ki boş laflarla yazılmış bu kahramanlık menkıbesi zihinlerde yer etsin

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rize'de kendi sesinin gazına geldi ve "biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun bir benzerini İsrail'e de yaparız" dedi.

Erdoğan Cumhurbaşkanı ve başkomutan olduğu için Türkiye'nin bunu yapabilecek askeri kapasitesinin olmadığını herhalde bizlerden daha iyi biliyordur.

Ama yine de rahatça bu sözleri söylüyor çünkü bunun kimse tarafından ciddiye alınmayacağını da biliyor.

Amacı İsrail'i korkutup Gazze'den kaçırtmak değil, Türkiye'de bu meseleyi çok önemseyen bir kitleyi etkilemek.

Böylece Fatih Erbakan'a doğru kaçan belli bir muhafazakâr seçmeni geri kazanabileceğini düşünüyor.

Kazanabilir mi, kazanamaz mı, seçimlere daha bu kadar çok zaman varken bir şey söylemek gerçekçi olmaz.

Ancak unuttuğu bir şey var ki seçim günü geldiğinde bugün bu sözlerle etkilemeye çalıştığı insanların kulağında da bu sözler kalacak: Öylesine üfürülmüş lakırdılar olarak!

Erdoğan'ın başka ülkelerle gerilim yaratarak bundan içeride siyasi destek devşirmek istemesi yeni bir şey değil.

Daha önce de dış politika nutukları atarak içerideki milliyetçi tansiyonun yükselmesinden beslendiğini düşünmüştü.

Bunun bir tek sonucu oldu: Türkiye, yalnızlaştı.

Bunu "onurlu yalnızlık" diye satmaya da çalıştılar ama sonunda vardığımız yer belli.

Türkiye, Doğu Akdeniz'deki en önemli müttefiklerini kaybetti.

Türkiye olmadan AB'nin eksik kalacağını hâlâ düşünen birileri kaldıysa da bunu çıkıp açıkça söyleyebilecekleri bir politik ortam da kalmadı.

Sisi, Türkiye'ye gelsin de bir kucaklaşalım diye heyecanla bekliyoruz. Bir sıcak mesaj göndersin diye Esad'ın neredeyse kapısında yatacağız.

Rize'deki açıklamasından öğrendik ki, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Erdoğan'ın Türkiye davetini yanıtsız bırakmış. Uğruna İsrail'e savaş açacağını ima ettiği Filistinliler bile artık Erdoğan'ı ciddiye almıyor.

Filistin ile ideolojik, dini, tarihi hiçbir bağı, yakınlığı olmayan Çin, Filistinlileri bir araya getirip, birleştirmeyi başarırken, Türkiye'nin esamisi okunmuyor.

Sosyal medyada da Selahattin Eyyubi kılığında Erdoğan tabloları dolaşıma koyulmuş ki boş laflarla yazılmış bu kahramanlık menkıbesi zihinlerde yer etsin.

Ben Erdoğan'ın yerinde olsam hemen siber suçlar bürosuna talimat verir, bu tabloların sildirilmesini isterdim; operet afişlerine benziyor diye!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Okullardaki ilk ders!

Verimsiz kömür sahaları için ormanları yok etme planları, “ÇED raporu gerekmez” kestirmeciliğiyle yandaş şirketlere dağıtılan maden ruhsatları derken yok olan ormanlarımız, yangınla yok olan ormanlarımızdan çok daha fazla. Bunları pazartesi sabah verilecek ilk derste anlatmayacaklardır, buna kuşkum yok. “Yeşili sevelim, ormanı koruyalım” deyip geçecekler

Geriye bir tek “serbest seçim” kaldı!

Tank ve tüfek kullanılmayan ancak Anayasa’nın açıkça ilga edildiği bir darbe döneminden geçiyoruz. Artık bir tek kural var, Saray ne isterse öyle oluyor. Erdoğan’ın ilk kez Cumhurbaşkanı seçildiğinde partisinden istifa etmeden parti kongresini toplayabildiği günden beri böyle. Şimdilik cesaret edemediği tek şey “serbest seçimden vazgeçmek!”

Adalet, yargının ulaşamadığı zeminde!

“İmamoğlu’nun canlı yayında yargılanması fikri” sağcısından solcusuna çok sayıda vatandaşın ortak isteği haline geldi, Devlet Bahçeli’nin bile… Ancak suçlamaların televizyonda yayınlanması masumiyet ilkesini çiğnemektir. Savcılık hazırlık aşamasındaki soruşturmadan bazı bilgileri basına sızdırarak bu ilkeyi bir kez çiğnemişti, bu durumda ikinci kez bu fırsatı kullanmaktan geri durmayacaktır

"
"