13 Haziran 2022

Bu "kuruntu" ciddiye alınmalı

"Herkes bana saldırıyor" mantıksız bir kuruntu ama "bu kardeşinize saldıranlar aslında Türkiye'ye saldırıyor" sözü, kişisel bir kuruntunun da ötesinde, ciddi bir politik paranoyaya işaret ediyor

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yazı yazmadığım geçen hafta partisinin İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanışında bir konuşma yaptı.

Konuşmasında şu cümlesinin altını çizdim:

"Dünyada her kim bu kardeşinize saldırıyorsa aslında Türkiye'ye saldırıyor demektir."

Bu cümlede "saldırı" kelimesinin yerine "eleştiri" kelimesini de koyabilirsiniz çünkü Erdoğan, çok ama çok uzun bir süredir kendisine yönelik her eleştiriye "bana saldırılıyor" gözüyle bakıyor.

Bunun sağlıklı bir durum olduğunu söylemeye imkân yok tabii.

Nitekim bu yüzden yakın çevresi dahi gördükleri yanlışları söyleyemiyorlar ve Türkiye bir ekonomik felakete doğru kontrolden çıkmış bir şekilde yuvarlanıyor.

Erdoğan'ın "bana saldırıyorlar" diye tarif ettiği durumlar da esasen her türden eleştiri ile ilgili.

Yoksa kimsenin Erdoğan'a saldırdığı filan yok.

Mesela Kılıçdaroğlu'na yapıldığı türden fiziki saldırılarda bulunmak, kimsenin aklından geçmez, geçemez zaten.

Türkiye dışından kaynaklanan bir fiziksel saldırı da olmadı.

Ama gördüğünüz gibi o kendisine saldırıldığı kanısında.

Bence bu açıdan yakın çevresi tarafından desteklenmeli; yalnız olmadığı, kimsenin ona saldırmasının söz konusu olmadığı kendisine anlatılmalı.

Gerekirse bu konuda görevlendirilecek "başdanışmanlardan" profesyonel destek de alınabilir.

Öte yandan kendisini Türkiye ile özdeşleştirdiğine de dikkatinizi çekmek isterim.

Yani bu sadece bir "kuruntu" olmaktan daha fazlası.

"Herkes bana saldırıyor" mantıksız bir kuruntu ama "bu kardeşinize saldıranlar aslında Türkiye'ye saldırıyor" sözü, kişisel bir kuruntunun da ötesinde, ciddi bir politik paranoyaya işaret ediyor.

Bir lider bir kere böyle düşünmeye başladığında artık kendisi gibi düşünüp, davranmayan herkesi otomatik olarak "hain" diye kategorize ediyor.

Bu bir demokraside rastlanabilecek bir durum değil.

Kuzey Kore'de, Çin'de, İran'da olur da Türkiye gibi eksikleri de olsa bir demokraside olmaz.

Unutmasın ki bu sözün benzerlerini geçmişte kendi milletleri, ülkeleri için söyleyenler, şahıslarıyla bir ülkeyi, bir milleti özdeşleştirenler, bugün pek hayırla yad edilmiyorlar.

Mesela, ben kendisini yıllardır eleştiriyorum; gazeteci olarak görevim bu.

Ve bunu yaparken ona saldırdığımı değil tam tersine iyilik yaptığımı düşünüyorum.

İyilik yapıyorum çünkü hata yaptığını düşündüğüm konularda kendisini uyarıyorum.

Yaptıklarından kuşku duymasını, tekrar düşünmesini sağlamaya çalışıyorum.

Benim gibi başka eleştirenlerin de derdi kendisine saldırmak değil, hatalı gördükleri davranışlardan kaçınmasını sağlamak.

Onun için aslında Erdoğan'ı eleştirenler, her sözünü ve eylemini şakşaklayanlara göre kendisine daha fazla iyilik yapmaya çalışıyorlar.

Sosyolog Keith Grint'in bir sözünü aktaracağım, kulağına küpe olsun diye:

"Liderin başarısız olması için takipçilerinin hiçbir şey yapmamaları yeterlidir."

Kendisini eleştirenlerden değil, her sözünü alkışlayanlardan şüphe duyarsa daha sağlıklı bir yöneticilik yapabilir!

 

***

Erdoğan'ın bir çiftliği var

 

Çiftliğinde de başdanışmanları var, biliyorsunuz.

Geçen hafta Sevgi Yiğit, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına tayin edildi. Kutlarım, hayırlı olsun.

2020 Ocak ayında başdanışmanların sayısı 21 imiş. Şu anda sayı kaça çıktı bilmiyorum.

Cumhurbaşkanı'nın bu sıfatı haiz kişilere ne danıştığını da bilmiyorum.

Aslına bakarsanız Erdoğan'ın kimseye danışmaya ihtiyacı da yok.

Çünkü kendisinin maşallah bilmediği, anlamadığı konu yok.

Onun için bu başdanışmanlara ne danışıyor, bilmiyorum.

Başdanışmanların yanı sıra bir de daha alt düzeyde danışmanlar da var sanırım, emin değilim.

Ama bir "baş" varsa, orada mutlaka "kuyruk" da olmalıdır diye bu çıkarsamayı yaptım.

Sevgi Hanım'ın hangi vasıfları ve müktesebatı ile bu göreve layık görüldüğünü merak edip, öz geçmişini okudum.

Kendisi iletişim okumuş, Kanal 7'de halkla ilişkiler bölümünde çalıştıktan sonra, Medipol'e girmiş. AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi, tanıtım ve medyadan sorumlu il başkanı yardımcısı, Mart 2021'den buyana da AKP MKYK üyesi. Nisan ayından itibaren de Emine Erdoğan'ın özel kalem müdürü.

Gördüğünüz gibi Sevgi Hanım'ın başdanışmanlığına ihtiyaç duyulacak bir kariyeri ya da eğitimi yok. Zaten İletişim Başkanı Fahrettin Bey var, bu konuda başka bir danışmana neden gerek duyulsun?

Başdanışmanlık makamı belli ki bir tür arpalık olarak kullanılıyor.

Aralarında iki – üç farklı kamu kuruluşundan maaş alanlar da olduğu gazetelere yansımıştı.

Kuşkusuz ki böyle "ağır" bir görevi yerine getirirken kendisine makam aracı, şoför, sekreter vs. de tahsis edilmiş olmalı. Yakınlarına da çakarlı araba ve geçiş üstünlüğü de verilmiş midir, böyle danışmanların varlığını duyuyorum.

Belli ki Saray, AKP çiftliği gibi yönetiliyor.

Finansmanı vatandaşların ödediği vergilerle sağlanan, bir parti çiftliği.

 

***

Türkiye'nin ayarı fena bozuldu

 

Mükremin Gezgin isimli T.C. vatandaşı, sosyal medyada hamilelik ve doğum mizansenli paylaşımlarla "fenomen" olmuş.

Bu tür bir "fenomen" olmak kimin ne işine yarar?

Adından söz ettirmeyi sevenlere, bu geçici şöhretlerinin tadını çıkarma vesilesi veriyor olmalı ki bu işlere sardıran çok insan var.

Mükremin Bey de adı üzerinde bir "bey" olarak hamile kaldığını iddia eden fotoğraflar yayınlamış ve en sonunda da bir hastaneye yatarak doğum yapmış.

Bazı T.C. vatandaşları ki bunları aşırı dinci bazı gazete ve kişilerin tahrik ettiği anlaşılıyor, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na "suç duyurusunda" bulunmuş.

Savcılık da ikiletmemiş Mükremin Bey hakkında "hayasız hareketler ve teşhircilik" suçlamasıyla soruşturma başlatmış.

Öyle bir tablo ki alacakaranlık kuşağı filmleri gibi sanki.

Bir toz bulutu ülkeyi kaplamış ve o tozdan nefes alan herkes aklını kaybetmiş gibi!

Şikâyetçi olan T.C. vatandaşlarının yapacakları iş aslında çok basit: Hesabı izlemeyi bırakmak!

Hem sosyal medyada hesabı ve paylaşımları izleyip hem de şikâyet etmek için insanın aklından zoru olmalı.

Savcılık da ilginç!

Böyle bir şikâyet ile kapıya dayananı "haydi işine" diye kovalaması gerekirken bir de soruşturma açıyor.

İnsanın gülüp geçeceği, böyle bir espriye gülmeyi zül addedenlerin ise o fotoğraflara bakmak için hiç zaman harcamayacağı bir olay, savcılık soruşturmasına dönüşüveriyor.

İsmet Berkan geçenlerde rahmetli Necmettin Erbakan'ın "sizin ayarınız bozulmuş" sözünü hatırlatmıştı.

Bu haberi okurken o sözler geldi aklıma.

Birisi Türkiye'nin ayarlarıyla öyle bir oynadı ki aklı başında bir görüntü elde edebilmek artık mümkün olmuyor!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya’da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi Denizli Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nden 1977 yılında mezun oldu.

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara’da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi’nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş’e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevini Kara Harp Okulu’nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları’nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları’nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet’e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu’nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık’ın 1 Numara Yayıncılık’a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30’u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu’nun CEO’luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018’den itibaren T24’te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

“Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!