10 Ocak 2023

AYM eliyle serbest seçimlere müdahale

Anayasa Mahkemesi, HDP’ye ait Hazine yardımlarına blokaj konulmasına karar verdi. AYM'nin bu kararı, serbest seçimlere yargı eliyle müdahale anlamına geliyor

Anayasa Mahkemesi, HDP’ye ait Hazine yardımlarına blokaj konulmasına karar verdi.

Bir de bir ay süre vermişler, HDP bu süre içinde “terör ile bağlantılı olmadığını” kanıtlarsa, tedbir kararı kaldırılacakmış!

Bu karar Anayasa Mahkemesi’nde 7 hayır oyuna karşılık, 8 evet oyuyla alındı.

Memleketimizin en yüksek mahkemesinin, en yüksek yargıçları bunlar.

Ve ister inanın ister inanmayın, bu kararı verene kadar da tam üç buçuk saat tartışmışlar. Ben orada değildim, bu ayrıntıyı haberlerden öğrendim.

Olay Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, HDP’nin temelli kapatılmasını istediği davada, “terör örgütü ile organik bağının devam ettiği, Hazine kaynaklarının terör örgütüne aktarıldığı” gerekçesiyle partinin Hazine yardımı bulunan hesaplarının bloke edilmesini istemesiyle başladı.

Bunun için de Mahkeme’ye 11 sayfalık bir gerekçe yazmış.

Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatılması ile ilgili davayı nasıl sonuçlandıracağını bilebilmeme imkân yok ancak şunu söyleyebilirim ki bugünkü Anayasa Mahkemesi’nden parti kapatmaya ya da bu nedenle partiyi cezalandırmaya yönelik bir karar çıkabilmesi o kadar da kolay değil.

Elbette üyelerin siyasi baskıya direnebilmeleri kaydıyla!

Çünkü Mahkeme tam ortasından ikiye bölünmüş durumda görünüyor.

Nitekim temel haklar ve özgürlükler ile ilgili kararlarda mahkeme genellikle böyle bölünüyor: 7’ye karşı 8! Bir tarafta “hak eksenli” diye tabir edilecek kararların altına imza atan yargıçlar var, diğer yanda Erdoğan’ın memurları.

Bunların içinde Yargıtay’da bir tek dosyanın bile kapağını kaldırmamış olan da var, hülle ile Mahkeme’ye atanabilme vasfına sahip olan da.

Ve Anayasa Mahkemesi, parti kapatma kararını ancak üçte iki çoğunlukla alabilir.

Partiyi kapatmayıp, Hazine yardımının tümünün ya da belli bir bölümünün kesilmesine de karar verebilir.

Buna da üçte iki çoğunlukla karar verebilir, salt çoğunlukla değil.

Ve esasen “blokaj kararı”, Mahkeme’nin nihai olarak verebileceği bir karar.

Mahkeme, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebini kabul edip, blokaj kararı verirken, aslında kapatma davasının sonunda üçte iki çoğunlukla verebileceği bir kararı, salt çoğunlukla almış oluyor.

Bu karar hiç kuşkusuz ki siyasi amaçlarla alınmış bir karar ve erkene alınabilecek bir seçimde HDP’yi parasızlıktan eli kolu bağlı hale getirmeyi de hedefliyor olmalı.

Belli koşulları yerine getiren partilere Hazine yardımının yapılmasının nedeni, vatandaşların seçimlerini serbestçe yapabilmelerine olanak vermek.

Parasının gücüne güvenen çıkar gruplarının, halkın iradesinin üstüne çıkabilmesi olasılığını bertaraf etmek.

Onun için bu karar hukuk dışı olmakla kalmıyor, serbest seçimlere de yargı eliyle müdahale anlamına geliyor.

Hukukun, bu rejimin elinde ne hale getirildiğinin tipik bir örneği bu.

Ve bunu yapan mahkeme, temel haklarımız söz konusu olduğunda bunları korumasını bekleyeceğimiz bir mahkeme.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak neye ve kime güvenebileceğiz artık?


AYM, HDP’nin Hazine yardımı hesabına geçici bloke koydu.

***

Polislerin sahibi kim?

Sinan Ateş’e yönelik suikast olayının zanlılarından biri de Ülkü Ocakları’nın eski yöneticilerinden Tolgahan Demirbaş.

Polis, suikastın hemen ardından yaptığı araştırmada Demirbaş’ın rolünün olabileceğini düşünüyor ve cep telefonu sinyallerini takip ederek, belirlediği adrese gidiyor.

Demirbaş’ın bulunduğu evin MHP Milletvekili Olcay Kılavuz tarafından da kullanılan bir ev olduğu anlaşılıyor.

Kılavuz, zanlıyı polislere teslim etmek istemiyor ve “siz gidin sahibiniz gelsin” diyor!

“Sahibiniz gelsin” derken kuşkusuz ki idarenin başı olan Cumhurbaşkanı’nı, polislerin başı İçişleri Bakanı’nı ya da Emniyet Genel Müdürü’nü kastetmiyor.

Çünkü onlar polisin sahibi değil, amiri.

Bakmayın siz Cumhurbaşkanı’nın bazen “benim polisim, benim memurum” gibi sözler söylediğine.

Medeni bir ülkede kimse, kimsenin sahibi olamaz, hele de kamu görevlilerinin bir sahibi hiç olmaz.

Güzel Türkçemizde, birisine böyle söylediğinizde hakaret ediyorsunuz demektir.

Çünkü Türkçe bilenler, birisi için bu kalıbın kullanıldığını duyduklarında, aslında o kişiye “köpek” denildiğini anlarlar.

Bu sözle karşılaşan polislerin Türkçe bilgilerinin düzeyini bilmiyorum ama onların da bu hitabı aynı şekilde anladıklarına bahse girerim.

Bu hitap şekli, “görevli memura, görevi başında, görevinden dolayı hakaret” suçu adı verilen bir suça karşılık gelir.

Çünkü arkadaşlar, birisine “köpek” derseniz bunun hakaret ifadesi olduğuna ilişkin onlarca mahkeme kararı var.

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu (TCK 125 / 3) şikâyete tabi değildir.

Yani söz konusu hakarete muhatap olan polislerin, savcıya koşup şikâyet dilekçesi vermesi gerekmez.

Zaman aşımı da olmaz.

Böyle bir suçun işlendiğini öğrenen cumhuriyet savcılığı re’sen soruşturma açar.

Ankara’da yaşayan savcılarımızın bazılarının, milletvekilleri hakkında fezlekeler düzenlemek ile ilgili özel bir hassasiyete sahip olduklarını da biliyoruz.

Şimdi bekleyelim bakalım fezleke yazılacak mı?

Yoksa bu olayda da adamına göre hukuk düzeni mi işleyecek?

Savcının kararıyla gözaltına alınan bir kişinin, sorgulanmasına bile gerek duyulmadan Emniyet’ten salıverildiğine bakarsak, işittikleri hakaret polislerimizin kulaklarında yankılanmaya devam edecek, bir hukuki sonuç doğurmayacak.


MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde bulanan Sinan Ateş cinayeti şüphelisini
gözaltına almak için giden polis ekibine "Siz gidin, sahibiniz gelsin" yanıtını verdiği belirtildi.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP-MHP koalisyonu bozulur mu?

Nasıl ki Erdoğan’a tek adamlık yolunu açtığı ilk gün Bahçeli'nin ne yapmak istediğini kimse anlamadıysa, bugün de kafasının içinde nelerin döndüğünü kavrayabilmek mümkün değil... Her ikisi de iktidar olmaktan kolayca vazgeçemeyeceği için bu koalisyonun o arabesk şarkıyla bitmeyeceğini söyleyebilirim

Adalet Bakanı, Hukuk’ta okuduğunu unutmuş

Adalet Bakanı kanunların geriye doğru yürümeyeceğini de fakültenin daha 1. sınıfında öğrenmiş olmalıydı

Yenisi yapılana kadar eskisini uygulasak?

Cumhurbaşkanı madem özgürlüklerin kullanımı konusunda hassas, kendi talimatıyla hapiste tutulan bu insanları salıverse, daha inandırıcı olurdu