13 Haziran 2019

Adamına göre demokratik hak!

Siyasal İslamcı ahlâk anlayışında “tutarlılık” aramamak gerektiğini bilecek kadar bir deneyim kazandık aslında. Maşallah, Makyavelli’ye rahmet okutacak durumdalar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanları dün bir gösteri yaptı. Belediyenin önünde toplandılar ve bir sözcüleri aracılığıyla “kutsal bir görev bilinci içinde çalıştıklarını” açıkladılar.

Açıklamalarından da anlıyoruz ki AKP’li Belediye Başkanlarının İBB’de yaptıkları israflar ile ilgili haberlere üzülmüşler.

Buna niye üzüldüklerini bilemiyorum tabii. İşinin başında olup da maaşlarını hak edenlere bir şey söyleyen olmadı bildiğim kadarıyla.

“İsraf” diye eleştirilen şeyler çok başka.

Havuz gazetesinin birinci sayfasında da CHP ve HDP’li belediyeleri protesto etmek için Bolu’dan İstanbul’a yürüyüş başlatan işçilerin fotoğrafları ve haberleri vardı.

Havuz gazetesinin işçileri sevmeye başlaması olumlu bir gelişme sayılır mı bilmiyorum.

Daha önce işçiler gösteri ya da grev yaptıklarında bunun altında “dış mihrak” arayanlar da bildiğim kadarıyla hâlâ aynı gazetede çalışıyorlar.

Bütün bunlar demokratik bir ülkede olabilecek görüntüler ve gelişmeler.

Devletin kolluk gücünün bu tür gösterilere gaz bombası, cop ve plastik mermi ile saldırmamış olması da iyi bir gelişme.

Çünkü daha düne kadar üç kişi bir araya gelse, başlarına bunlar geliyordu.

Şimdi “ülkemizi yönetenlerin zihinlerine ani bir küşayiş mi geldi” diye sormak da benim hakkım sanırım.

Yoksa her konuda olduğu gibi bu konuda da bir çifte standardımız mı olacak?

Hükümetin sevdiği işçiler gösteri yapıp haklarını arayabilecekler, sevmedikleri işçilere “verin gazı, verin copu” mu olacak?

Binali Yıldırım söylerse “ne var canım bunda, oy toplamaya çalışıyor işte” diye geçiştirilen sözleri, Ekrem İmamoğlu söylese sosyal medya trollerince linç edileceği gibi yani!

Siyasal İslamcı ahlâk anlayışında “tutarlılık” aramamak gerektiğini bilecek kadar bir deneyim kazandık aslında.

Maşallah, Makyavelli’ye rahmet okutacak durumdalar.

Tek bir amaçları var: İktidar nimetlerinden çöplenmeye devam etmek!

Din de dahil olmak üzere her şeyi bu amaç için kullanmakta hiç tereddütleri yok.

                                                         ***

Suriyelilerin uyumu sorununu düşünen var mı?

Gazeteci Melis Alphan, Suriyeli göçmenlere plaja girme yasağı getirilmek istenmesini eleştirince sosyal medyada hedef oldu.

“İnşallah sana Suriyeliler tecavüz eder” diyen bir yaratık bile çıktı. (İnsan diyemeyeceğim için yaratık dedim ama niyetimi tam olarak ifade etmiyor aslında.  Bu tipler için kullanabileceğimiz, argo ve hakaretamiz olmayan bir kelime önerisi olan var mı?)

Sadece Melis’e yönelik tepkiler değil bunlar. Suriyeli göçmenlerin sorunlarına kim dikkat çekse başına benzer bir iş geliyor.

Suriyeli göçmenlerin insan olmalarından kaynaklanan haklarını savunmak için memleketimizde çok hakaret işitmeyi göze almak gerek.

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısı 3 milyon 608 bin 49.

Bu nüfusun 600 bini Türkiye’de doğdu. Yani artık bizimle aynı vatanın çocukları!

1 milyon 665 bini 18 yaşın altında, eğitim çağında ama ezici çoğunluğuna eğitim alamıyor.

7 ilimizdeki Suriyeli sığınmacı sayısı nüfusun yüzde 10’u geçti.

142 bin nüfuslu Kilis’te 114 bin Suriyeli sığınmacı var.

Nüfusumuzun yüzde 4,4’ü artık Suriyeli.

İçişleri Bakanı Suriyelilere böyle kucak açtığımız için Allah’ın bizi ödüllendirdiğini ve bu ödülün de 15 Temmuz Fetullahçı darbe girişimini önlemek olduğunu söylüyor.

Cumhurbaşkanı 30 – 35 milyar dolar harcadığımızdan dem vuruyor.

Bu insanlar ağır savaş şartlarından kaçtılar.

İç savaşın Suriye’yi bu insanlar için yaşanmaz hale getirmesinde Türkiye’nin de parmağı var.

Seçip iş başına getirdiğimiz yöneticilerimiz, ideolojik ve mezhepçi saplantılarıyla bu işte hatırı sayılır bir rol oynadılar.

Ve artık bilmeliyiz ki Suriyeli göçmenlerin çok çok önemli bölümünün dönebilecekleri bir ülkeleri yok.

Onlarla burada, birlikte yaşayacağız.

Peki hükümetin bununla ilgili bir politikası var mı? Yok.

Bu insanların, toplumumuza uyumu için her hangi bir plan, proje var mı? Yok.

Yarısı yurttaşımız olan çocukların eğitimini sağlayabiliyor muyuz? Hayır.

AKP iktidarı, Türkiye’nin başına içinden çıkılması çok zor bir problemi bela etti ve buna karşı her hangi bir politikaları da yok.

Sadaka gibi yardım dağıtmak dışında!

Son derece gelişmiş Alman toplumunun, artık dördüncü kuşağa gelmiş göçmen işçilerin uyumu sorununu hala çözemediğini de hatırlayalım.

Önümüzdeki 50 yılın en önemli sorunlarından biri kucağımızda patlamaya hazır bir bomba gibi duruyor.

                                                                 ***

“Anladın sen onu” yazsalardı olur muydu?

İlk okuduğumda bir Zaytung haberi zannetmiştim ama Yeni Türkiye’de bu da oldu:

İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümü öğrencilerinin mezuniyet töreni öncesinde “boş pankart” açmak istemesi “Fotoşopla yazı eklersiniz” denerek dekan yardımcısı tarafından engellendi.

Öğrencilere önce üzerinde politik sözler olmayan pankartları açabilecekleri söylenmiş.

Öğrenciler de bunu protesto etmek için boş pankart açmaya karar vermişler.

Ama Dekan yardımcıları bu uyanıklığı “yememiş” tabii!

Dekan Yardımcıları “Bu pankart boş, boş pankarta fotoşopla istediğinizi yazarsınız” diyerek pankartı polise teslim etmiş.

Görüyorsunuz gazetecilik mektebinde akademisyen olmuşlar ama adam olmuşlar diyemeyeceğim.

Birisi keşke bu hocalara, bir fotoğrafa fotoşopla pankart da eklenebileceğini fısıldasaydı.

O vakit mezuniyet törenini de tümüyle iptal ederler, her hangi bir riskli durumla karşılaşmazlardı.

Acaba öğrenciler boş pankart yerine üzerinde “Anladın sen onu” yazdıkları bir pankartla gelselerdi, izin verilir miydi?

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar için cinayete göz yumuyor

Erdoğan rejimi, yargı konusunda geçmişte Fetullahçılara yakasını kaptırmıştı, sonucunu hep birlikte izlemiştik. Bu yeni filmde Erdoğan başrolü kiminle paylaştığının farkında mı?

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri